Hükümet kur artışı mı istiyor?

Türkiye geçmiş krizlerden, 1946, 1958, 1980, 1994 ve 2001 krizinden devalüasyon yaparak çıktı. O zamanlarda sabit kur rejimi uygulandığı için, bir defa devalüasyon sonrası kur yerinde kalıyordu. Aynı zamanda arkasından istikrar programı açıklanıyordu.

Bugün, MB TÜFE bazlı reel kur endeksine göre TL yüzde 40 daha düşük değerdedir. Ancak dalgalı kur sisteminde bu dalgalanma olarak kabul ediliyor. Hükümette kriz olduğunu kabul etmiyor. Tersine ilgili bakan ''Türkiye ekonomisi bir dönüm noktasında, yeni bir sermaye yatırım dalgası ufukta belirdi" diyor. Bir önlem almak ihtiyacı olmadığına göre, kur artışını desteklemiş oluyor.

Yine çok açıktır ki; Merkez Bankası beklentiler doğrultusunda gösterge faizini iki - üç puan artırsaydı, kur bu kadar hızlı artmazdı. Demek ki Merkez Bankası da kurların artmasını istedi.

Ekonomi yönetimi TL'nin değer kaybetmesini rekabetçi kur olarak kabul ediyor. Kağıt üstünde bu doğrudur. Türkiye şartlarında ise yanlıştır.

Yakın geçmişte, dolar endeksi yükselince yani dolar diğer paralar karşısında değer kazandığında ABD kur savaşları başlatmıştı. Çünkü ABD doları diğer paralar karşısında değer kazanınca ABD dış ticaret rekabet gücü düşüyordu. Bu nedenle özellikle Çin ve AB'ye dış ticaret açıkları arttığından, Yuan ve Euro'nun düşürülmesi için baskı yapmıştı. Çelik ve bazı ithal mallara kotalar ve vergileri koymuştu. Bu rekabet literatüre yeni Kur savaşları olarak geçti.

Dünyada kur savaşları yaşanırken, ne oldu da Türkiye de TL'nin yüzde 40 daha düşük değerde olması dış açıklar için çözüm olmadı? Ocak-Ağustos dış ticaret açığı 20,5 milyar dolar oldu. İhracatın ithalatı karşılama oranı Ocak- Ağustos 2019'da yüzde 85,8 iken, bu yılın aynı döneminde yüzde 75,6'ya geriledi. Ağustos ayında enerji ürünleri ve altın hariç ihracat yüzde 1,8 azaldı, ithalat yüzde 9,2 arttı.

Bu demektir ki Türkiye, rekabetçi kur avantajını kullanamıyor. Çünkü hükümet geçmişte ve bugün yalnızca güne bakıyor. Her zaman algı yaratmak peşinde oldu. Türkiye'ye gelen yabancı yatırım sermayesini değerlendiremedi. Tersine cari açıktan daha fazla sıcak para girdi ve TL değerlendi. Üretim ithalata bağımlı oldu. Şimdi tersi olması gerekir ve fakat bu defa da dünyada yalnız kaldık ve güven bunalımı yaşıyoruz. Yabancı sermaye çıkıyor. Anlaşılan ekonomi yönetiminin yeni bir sermaye yatırım dalgası dediği, Çin'den çıkan yabancı sermayenin Türkiye'ye gelme umududur. Ne yazık ki, bugünkü demokrasi ve hukuk sorunları varken Türkiye'ye yabancı yatırım sermayesi girmez. Çin'den çıkan yabancı sermaye Hindistan'a gidiyor.

Üstelik Hükümet kriz olduğunu da kabul etmiyor. Pandemi ve dış güçlere bağlıyor. Gerçekte ise dalgalı kur sistemi krizin ömrünü uzatıyor. Uzun süren krizlerde ekonomik çöküşler daha yüksek olur ve paniğe dönüşür. Dalgalı kurun tahribatını bildiği halde, hükümet yeni bir kur sistemine gitmiyor.

Hükümetin kur artışını istemesinin bir nedeni de, ''kur aşırı değer kazanırsa herkes döviz tevdiat hesaplarını bozdurur TL'ye döner. Döviz talebi azalır'' şeklinde olabilir. Ancak o zamanda ortada ekonomi kalmaz.

En son senaryo; ekonomi yönetimi eğer bu yanlışları bilerek yapıyorsa, o zaman şu soruyu sormak gerekir; Acaba başka hesaplar mı var?

Yazarın Diğer Yazıları