Hollywood uykusu!

Hollywood sineması, etki gücü ve ulaştığı kitle bakımından küresel anlamda, görsel mesajların üretildiği en önemli merkez konumunda. Ve bu merkez, yıllardır vazgeçmediği klişeleri bir metot halinde uygulamaya devam ediyor.

Ne zaman dünya kurtarılacak olsa, New York'u işgal eden uzaylıları ve hemen arkasından kahraman Amerikan ordusunu göstermeden yapamıyorlar... Dünya halkları çaresiz dua ederken, asıl kahraman Amerikalımız dünyayı kurtarıp, sevdiği kızla buluşuyor.

Farklı varyasyonlarla çeşitlendirilebilecek tüm bu klişelerde, ABD başkanı olmazsa olmaz bir figürümüz... Ailesi ve kendisi mutlak korunacak kişi olarak resmedilirken, dünyanın kurtuluşu bu makama bağlanıyor, kutsanıyor.

Hollywood sineması bu tekrarlardan, bu klişelerden kurtulmayı düşünmüyor. Çünkü orada sistemli bir propaganda ve algı yönetimi var.

ABD'nin; Japonya'da bir anda 300 bin insanı öldürmesini, Irak, Suriye, Afganistan ve Müslüman coğrafyalarda döktüğü kanı, petrol arama faaliyetlerini, çok uluslu şirketlerin bölgeyi biçimlendiren sermaye hareketlerini Hollywood'da bulamazsınız.

Aslında Amerika'nın sorgulamayan halkı, çok uluslu şirketler ve devlet politikası için önemlidir.

Çünkü;

Hollywood ve medyanın biçimlendirdiği Amerikan toplumu cahil bırakılır, çoğu sandığa gitmez,

Ülkelerinin hangi siyasi sistemle yönetildiğini tam olarak bilmezler (tıpkı başkanlık sistemi hakkında fikri olmayan vatandaşlarımız gibi),

Bakanlarının adını, ordu yapılarını bilmez, paralı askerlerinin hangi coğrafyaları değiştirdiklerini düşünmezler,

10 ABD vatandaşından 9'u; Irak'ın, Türkiye'nin, Afganistan'ın, Suriye'nin haritada yerini bilmez.

Böyle bir ortamda silah ticareti, insan kaçakçılığı, petrol arama faaliyetleri sorunsuz gerçekleştirilirken, çok uluslu şirketlerin rahatlıkla at koşturabileceği alanlar açılır. Kısacası sistemdeki boşluk, güçlüden yana olur.

Peki bunları neden anlattım?

Çünkü Türkiye'deki medya sektörü de giderek Hollywoodvari hareket etmeye başladı.

Ancak bu coğrafyada yaşanılan olaylar Hollywood'da olduğu gibi bir kurgu değil, gerçeğin ta kendisi...

Artık olağan bir acı haline gelen bomba patlamalarından sonra kanallara çıkartılan yorumcular, tüm yaşananların nedenini FETÖ'ye bağlayıp, oradan da başkanlığı çıkış yolu olarak sunuyor. Siyasiler ise kutsandıkça kutsanıyor.

Yaşanan her faciadan sonra, asıl hedefin başkanlığı engellemek olduğunu iddia eden 'gazeteci' sıfatlı yandaşlar ve uzayıp giden onlarca klişe...

Bunları dinlemekle ve onlara cevap üretmekle hiçbir sonuç alınamayacağı ortada...

Türkiye'nin yapacağı en önemli yatırım bilgiye, nitelikli insan gücüne, üretime olacağı yerde, aynı kısır döngü tekrar ediyor. Aslında Hollywood'u kurgulayanlar gibi Türk medyasını ve enformasyon üretimini kurgulayanların da amacı bu...

Son iki haftada yüze yakın şehit veren bir Türkiye'de hâlâ en çok izlenen ve en uzun saat canlı yayın yapan programların başında; evlendirme, kısmet bulma gibi yapımların olması hangi mantık, hangi insaniyet ve hangi ahlaki normla açıklanabilir?

Türkler, tıpkı Amerikan toplumu gibi sığlaştırılmış, sorgulamayan bir yapıya, kimliğe büründürülmek isteniyor.

Ancak tüm bunları tasarlayan iradenin, dünyaya yön veren Amerikan sermayesi olması da ayrı bir inceleme konusu.

Bir ülke düşünün ki, dört bir yanında bombalar patlarken siyasileri rejim değişikliğini, vatandaşları evlendirme programlarını konuşuyor. Bu tabloya itiraz etmesi gereken kişi, iktidarla anlaşıyor. Çalışan milyonlar ise "Bu sene saatler geri alınmayacak, herkes buna uyacak, böylece tasarruf edeceğiz" talimatıyla, sabahın kör karanlığında yollara düşürülüyor.

Sizce tüm bu yaşanılanların akılla, mantıkla izah edilebilir bir yanı var mıdır?

Yazarın Diğer Yazıları