"Hoca"nın imamları

Bugün sizi sıkıcı konulardan koparayım istedim. Türk basınına basamaklar çıkarak değil, paraşütle indim. 1970'li yıllarda Ankara Üniversitesi İnşaat dairesinde çalışırken, eşimin zoruyla TRT Redaktör Spikerlik sınavına girip elemeleri kazandım. Uzun kurslar sonrası, mikrofon önüne oturdum. Bizim zamanımızda spikerler, mankenlerden seçilmezdi. Türkiye'nin en iyi kadın spikeri Jülide Gülizar'dı, daha sonra hocam oldu. Muhteşemdi. O ve Zafer Cilasun, Çetin Çeki bizi eğittiler. Rahmetli Can Akbel'le "Kele Bakış" diye anılan "Güne Bakış"ı sunduk. BBC'nin program kursu sonrası da "Bir Konu, Bir Konuk" adlı programı yaptım.

***

TRT'deyken yabancı dil bilmenin önemini anlayıp yurt dışına gitme yolları aradım ve Avustralya'nın, etnik azınlıklara yaptığı Türkçe TV yayınlarına spiker olarak seçildim. Gitme hazırlıklarında ve hareket saatini beklerken, ABD'de bulunan eski bir arkadaşım, VOA'de (Amerika'nın Sesi Radyosu) kadro açıldığını bildirdi ve kaderim değişti. 1980 tarihinde ABD'ye gittim. Türk yazılı basınına girmek, 1986 sonrasına rastladı. 17 sene Sabah ve atv'de daha sonra da Vatan'da çalıştım.

Özellikle 1980 sonrasından bugüne kadar, Washington ve ABD'ye çok sayıda Türk basın mensubu geldi. Kimilerini çok sevdim, saygı duydum, kimilerinden de hiç hoşlanmadım. Kalp kalbe karşıdır derler, mutlaka beni sevmeyen gazeteci de çoktu. İstanbul ve Ankara'da kaynayıp giden bazı Türk basın mensuplarının yabancı topraklarda ne mal oldukları ortaya çıktı. Özal'ın Houston'da, baypas ameliyatı sırasında yaşadığımız asparagas habercilik, başlı başına bir roman. Bu yüzden "Türk Basını Washington'da" diye bir kitap yazmaya hazırlandım, yakın arkadaşlarım, kimseyi üzerime sıçratmamam konusunda uyardı, vazgeçtim.

Bugün, yaygın yalaka gazetecilik geleneği ve basın rezaleti, 12 Eylül sonrası ürünü. 12 Eylül sonrası basın, sıkıyönetim tarafından kapatılmamak için magazin haberleri yapar, arka sayfa güzelleri basardı. Yakında arka sayfa güzelleri artarsa, bilin ki sebep budur. Bunun iki mucidi, o zamanın iki büyük gazetesinin başında olanlar, kendi rezilliklerini unutup, şimdilerde herkese basın dersi verebiliyor.

***

Gelelim yandaşların, 15 Temmuz darbesinin ardında kim var tahminlerine. Çoğu kişi, Gülen ABD'de yaşadığı için bu kalkışmanın da ardında Amerika olduğunu savunuyor. Amerika'nın avukatı değilim ama bana göre yanılıyorlar. Amerika'nın haberi vardı belki ancak bu kez doğrudan bulaşmadı. Zira ABD Türkiye'de iki darbeye müdahil oldu ve ikisinde de başarıya ulaştı. (60-80 darbeleri). Washington'daki John Hopkins Üniversitesi salonunda düzenlenen Gülen'in yazarlar toplantısında, birbirine yaslanmış 5 kişinin hâlâ bende olan resmi gözlerimde. Bu 5 kişi yıllarca cemaate hizmet etti, hâlâ da ediyor.

Ben bu olayın ardında, İsrail'in parmağı olduğuna inanıyorum. Özellikle İsrail ile Gülen hareketi arasında göbek bağı dikkat çekici. Ergenekon ve Balyoz'da temizlenen komutan listeleri, kullanılan dijital teknolojiyi onların verdiği söylentileri yaygın. Güneyde bir Kürdistan isteyen, İslamcı yönetimlere düşman ama IŞİD'e dost bir İsrail, en kuvvetli aday. Özellikle Orta Doğu'nun en güçlü ordusunu parçalara ayırmışken.

Gülen hareketi ile mücadele hâlâ üstünkörü gidiyor. Bir dönem Washington'da Gülen hareketinin imamlığını yapan ve bir tartışmamızda "Hocaefendi derya gibidir" diye Gülen'i savunan kişi, bugün bir önemli üniversitenin Rektör veya Dekan danışmanı. Belki de CIA için çalışıyordu, bilemiyorum. Yarın, Gülen'e söverken görürsem de şaşırmam.

Askeri kanattan gelen çelişkili açıklamalar normal. Onların ödediği, Balyoz ve Ergenekon davalarında, ağabeyleri komutanlar eritilirken, sessiz kalmalarının bedeli. Onların öğütülmesini, önlerinin açılması ve terfi şansı olarak değerlendirip, ordu içinde bu yapılanmaya sessiz kalanlar, bugün elleri ayakları dolanmış durumda. Ne bekliyorsunuz ki? Bana göre, ordusu olmayan bir ulus, ulus değil aşirettir.

Yazarın Diğer Yazıları