Hilafet tuzağını kim kuruyor?
Cengiz Özakıncı, veryansıntv.com'da "Yeni hilafet tuzağı" başlıklı bir yazı yayınladı. Özakıncı, yazısında siyasal İslamcılığın “Yeni-Osmanlıcılık ve Yeni-Hilafetçilik şırıngaları" ile günümüze kadar uzandığını belirttikten sonra Aytunç Altındal'ın 12 Eylül yönetimi sırasında “Süreç” adlı bir dergi yayınladığını ve “Atatürk’ün gerçekte hilafetten yana olduğu, hilafetin gerçekte kaldırılmayıp TBMM’de korunmakta olduğu, Türkiye’de laikliğin terk edilerek Osmanlı Sekülerizm’ine geri dönülmesi gerektiği” gibi görüşlerini yaydığını, onun bu görüşlerinin, “Solcu”, “Siyasi İslamcı”, “Kuva-yı Milliyeci”, “Türkçü” ve dahi “Atatürkçü / Kemalist / Ulusalcı” kesimlerden çok sayıda aydın tarafından benimsendiğini, savunulduğunu ve 1 Temmuz 2013 tarihli bir yazımdan alıntı da yaparak benim de bu kişiler arasında olduğumu ve tuzağa düştüğümü iddia etti!
Özakıncı, benzer görüşlerini daha önce de yazmıştı ama o günün gündemi olmadığı için cevap vermemiştim.
***
İngiltere tarafından yönetilen bazı dini görünümlü örgütlerin Türkiye'de hilafet çağrıları yapması ile benim veya başka yazarların hilafet konusundaki yıllar önce yayınlanmış doğru veya yanlış görüşlerini birleştirerek, "Türkiye'ye kurulan hilafet tuzağına hizmet ediyorlar" sonucuna varmak, sağlıklı bir değerlendirme değildir. Ben yazıyı 2013'te yazmışım, 11 yıl sonra 2024'te, hilafet çağrıları ikliminde o yazıyı hatırlatarak hakkımda "tuzak kuruyorlar" veya "tuzağa düşüyorlar" diye yorum yapmak, yazarlık ahlakına yakışmaz.
***
İçeriğe geçelim. Yeniçağ'ın 1 Temmuz 2013 tarihli sayısında çıkan yazımda, “Hilafet, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin manevi şahsiyetinde mündemiçtir. Yani Hilafet Türkiye’nin uhdesindedir.” diye bir ifade kullandığım doğrudur. 1992-93 yıllarında “Türklüğün Yeni Dünya Düzeni” adlı kitabım için cumhuriyetin kuruluş dönemiyle ilgili araştırma yaparken böyle bir kanaate varmıştım. İlber Ortaylı ve Sinan Meydan'ın da benzer ifadeleri var.
Yalnız Aytunç Altındal'ın Süreç dergisini daha önce ne duydum ne de okudum!
Bu konudaki görüşlerimin dayanağı, kanundaki “Halife halledilmiştir. Hilafet, Hükûmet ve Cumhuriyet mana ve mevhumunda esasen mündemiç olduğundan, hilafet makamı mülgadır” maddesi ve bu madde görüşülürken yapılan Meclis konuşmalarıdır. Ayrıntısına girmiyorum. “Hilafet, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin manevi şahsiyetinde mündemiçtir." sözünün Atatürk'e ait olduğuna dair bir ifadem ise kesinlikle yoktur.
Tam aksine Atatürk'ün hilafet konusunda, 1927 yılında ne dediğini, 1993 yılında Türklüğün Yeni Dünya Düzeni adlı dizi yazımda ve kitabımda yayınladım. Atatürk özetle şöyle demişti: “Ortaya atılan görüşe göre tasarlanan bağımsız İslâm devletlerinin yetkili temsilcileri bir araya gelip bir kongre yaparlar ve bütün İslâm devletlerinin temsilcilerinden kurulu bir meclis oluşturursa işte o zaman, o birleşik İslâm devletine hilâfet ve ortak meclisin başkanlığına seçilecek zata da halife unvanı verirler. Yoksa herhangi bir İslâm devletinin, bir kişiye bütün İslâm dünyasının işlerini yönetme ve yürütme yetkisini vermesi akıl ve mantığın hiçbir zaman kabul edemeyeceği bir durumdur."
***
Ayrıca şöyle bir yorum yapmak da mümkündür: Atatürk döneminde, yönetim sistemi Meclis Hükûmeti sistemidir. Dolayısıyla kanuna göre "Hilafet, Hükûmet ve Cumhuriyet mana ve mevhumunda esasen mündemiç" ise Meclis'in mana ve mevhumunda da mündemiçtir! Çünkü devleti kuran ve Cumhuriyeti ilan eden Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun hükûmetidir. Bence, kanundaki bu madde çok yerindedir.
***
Okurun aklına şöyle bir soru gelebilir: "İyi de 2013'te bu konuyu neden gündeme getirdiniz?”
O dönemde, Türkiye'de de İslam dünyasının bir halifeye ihtiyacı olduğu şeklindeki görüşler yeniden ısıtılıyordu. Nitekim sonradan Trump'ın "Obama kurdu" dediği IŞİD, halifelik ilan etti. Ben olayların bu şekilde gelişeceğini gördüğüm için sorumluluk hissederek hilafet iddiasıyla ortaya çıkacaklara karşı, kendimce ön almaya çalıştım! Yani hilafet kavramının, ABD ve İngiltere tarafından siyasi bir oyuncak olarak kullanılmasına karşı millî bir tavır koymak istedim, hepsi bu...
Türkiye dâhil bütün İslam dünyasına kurulan hilafet tuzağına karşı 11 yıl önce bir bakış açısı ortaya koyarken, Cengiz Özakıncı'nın, 11 yıl sonra bir kurgu yaparak, bunun tam aksini iddia edebileceğini nereden bileyim?