Hiç şaşırtmadılar!...

Yarası olan gocundu. Genelkurmay Başkanı’nın sözlerinden, yine aynı koro rahatsız oldu:
Taraf, Yenişafak, Vakit... Altan kardeşler, Yasemin Çongar, Nazlı, Primat İsmet..

Genelkurmay Başkanı’nın ’çıkışı’nın, işi “haberdar etmek” olan medyanın haberi yoruma, yargıya, hükme ve infaza döndürme sürecinin sonucu olduğunu kavramak gerek. Bu anlamda “hizaya sokulmak”tan, “hazır ola geçmek”ten rahatsızlık duyan gazetecilerin önce, nasıl olup da sütunlarını ’gazeteci görünümlü misyonerler’e kaptırdıklarını sorgulamaları gerekir.
Çuvaldız
kullanabilmek
Vatan’dan Güngör Mengi “Askerin hassasiyetini de anlıyorum ama bilgi beklerken ”hizaya gel“ komutu işittik” diyor.
Hürriyet’ten Ahmet Hakan, “Gözüm öyle korktu ki... Arif Nihat Asya usulü ”Bayraktepe rüzgar bekliyor“ başlıklı bir kahramanlık şiiri kaleme almaya başladım... ”İyi ki Taraf gazetesiyle bir akrabalığım yok“ dedim...” diye dalgasında.
Sabah’tan Nazlı Ilıcak, “Genelkurmay Başkanı’nın öfkeli üslûbunu hiç beğenmedim. Kimse Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni yıpratmak veya PKK’yı övmek amacını gütmüyor.” yazarak, yaşadığı ülkeden bihaber olduğunu gösteriyor.
Gazeteci elbette askerden, siyasi iktidardan, partilerden... herhangi bir otoriteden emir almaz, almamalıdır. Elbette hiçbir otoritenin yetkileri arasında ’medyayı azarlamak’ yoktur.
Medyanın gönüllü olarak bazı ’vakıfların emrine girmediği’, ’bazı partilerin kalemşörü’ olmadığı, işadamlarının ’çantacılığına’ soyunmadığı... Mesela Başbakan’ın boykot çağrısının alkışlanmadığı...
Medyanın kendi değerlerine sahip çıkmakta ’göreceli’ tavır takınmadığı, meslek ilkelerinin kaygan bir zemine terk edilmediği ülkelerde, ’gazeteciler’in kendilerine dönük uyarıları onur meselesi yapması anlaşılır. Ama manşetleri pek nadir gazetecilerin belirlediği ülkelerde, bu ’küstüm oynamıyorum’ havası yapay.
Medyanın elbette tavrı olacak. Ama önce “Ne, nerede, ne zaman, niçin, nasıl ve kim” sorularının cevabını “doğru olarak” verecek. Bir iddiada ’taraf’ olup muhatabına önyargıyla yaklaşmayacak.
İlker Başbuğ’un üslubunu eleştiren kalemşörlerin, tetikçilerin tarzı nedir?
İnsanların, kurumların onuruyla, haysiyetiyle, şerefiyle oynamak. Kiminin avukatı, kiminin savcısı, kiminin yargıcı olmak. ( Çok uzağa gitmeyin, Ümraniye soruşturmasını hatırlayın)
Medyanın özgürlüğü işte burada biter.
Burada birisi çıkıp “dur bakalım” der. Bu sansür değildir, Başbuğ’un dediği gibi “herkesin yerini bilmesi”dir. Medya sorgular, araştırır, öğrenir, öğretir ama haber ve yorum yazar, iddianame yazmaz, savunma yazmaz, tekzip yazmaz...
Pozitif
tahrik oldu
Genel Kurmay’ın açıklaması, orduya karşı gardını almış olanların eteklerindeki taşları dökmelerini sağlayan “pozitif tahrik” oldu diye düşünüyorum. Kaçınılmazı hızlandıran Taraf, dün ‘Tehdidi bırak hesap ver’ manşeti ile çıktı. ’Yayın yasağına rağmen’, belge yayımlamayı sürdürdü. Ne yazılı hukuk kurallarını, ne de yazısız ama toplumun geleneği haline gelmiş değerleri tanımayan Taraf ve Başbuğ’a “saygısız, tehditkar, nezaketsiz” diye hitap eden Ahmet Altan, sadece etik değil üslup noktasında da ahkam kesecek halde olmadığını gösterdi. Tükiye Cumhuriyeti Devleti’nin güvenliğini sağlamaktan sorumlu olan askere cüretinin kaynağını soran Altan devlete, millete ve yasalara rağmen yayım yapma cüretini nerden bulduğunu açıklasın!
Başbuğ’un konuşmasını “Medyaya muhtıra” manşeti ile duyuran Yenişafak yayın yasağından rahatsız. Yazarları Başbuğ’un sözlerini “savaş ilanı” olarak algılamış. Ne yapacaksanız? Bunun savaş olduğuna inandığınıza göre, iktidar kalkanlı cephelerinizden, daha dün 5 şehit daha veren TSK’yı arkadan mı vuracaksınız?
Şehit algısı “kaçak binada tüp patlaması sonucu ölen çocuklar” olan Vakit’in askeri hassasiyetleri anlamasını bekleyen yoktur zaten. Adetleri olduğu üzere TSK’ya karşı, yarası kabuk bağlamamış birkaç “eski asker” konuşturdular yine.
Arkalarındaki güçlü fonlara güvenerek, ikballerinin bu topraklarda olmayışının pervasızlığı ile “tehditlerden yılmayız, Türk Ordusu’na karşı manşet açmaya devam” mesajı veren güruhun mantalitesini Bugün’ün manşeti özetliyor aslında: “Hangisi doğru taraf?”
Bunu kavrayabilmiş olsalardı, bu ülkenin gazetecileri teröristleri ’şair ruhlu militanlar’ diye yutturmaya kalkışmazlardı. Mehmetçiği de ’Güneydoğu’da terör yaratan unsur’ gibi tanıtmaz, ordu ile milletin arasına girmeye çalışmazlardı!

+++++++


GÜNÜN SÖZÜ
Taraf’ta, devlette olmayan her türlü istihbarat var!
Acaba müttefikimiz ABD, söz verdiği istihbaratı biraz gecikmeli olarak Taraf aracılığıyla mı yolluyor?
* Engin Balım


+++++++

CIA Türkİye’de askerde ve sİvİlde cİrİt atIyor
ABD PKK’ya ne veriyor?

Amerika Irak’ı işgal ettiğinden bu yana ülkenin kuzeyine de el koydu...
Kim var o kuzeyde?.. PKK...
Peki, Amerika’nın kuzeyde üslenmiş, yuvalanmış, örgütlenmiş, ayaklarını toprağa, topluma ve resmi yönetime dayamış PKK ile hali, ahvali, ilişkileri, teması, haberleşmesi, pazarlığı, istihbaratı ne âlemde?..
Bilen var mı?.. Kim bilecek ki?..
Bu gibi işler gizlilik içinde yürütülür...
Kuzey Irak’ta Barzani, Bağdat’ta Talabani Amerika’nın avucunun içindedir...
Ya PKK?.. ABD’nin PKK yönetimiyle ilişkilerini kim biliyor?..
Amerika Kuzey Irak’ı işgal edeli beri terör örgütü canlandı, palazlandı, Türkiye’ye saldırılarını adım adım geliştirdi, yoğunlaştırdı... Vaktiyle PKK terörü nedeniyle Türkiye Kuzey Irak’ı folluğa çevirmiş, sonuçlarını da derlemişti...
Amerika Kuzey Irak’ı işgal edince Türkiye’ye ne dedi: Dur!..
Artık PKK’yi vurmak için ABD’nin ‘olur’unu almak gerekiyor...
Nitekim Türk Hava Kuvvetleri Kuzey Irak’taki PKK hedeflerini vurmak için önce Amerika’nın ‘olur’unu aldı, sonra istihbaratını kullandı...
Peki, bu istihbarat doğru muydu?..
Bilinemez...
Bilinen şu ki Türkiye Kuzey Irak’ta PKK hedeflerini ne kadar bombalarsa, terör örgütü o kadar güçleniyor...
İstihbarat deyince akla ne gelir?..
Meşhur CIA...
Amerika Kuzey Irak’ta istihbaratın kandillisini gerçekleştiriyor; Türkiye’de, Ankara’da, askerde, sivilde cirit atıyor...
Ancak ortaya bir soru çıkıyor: Amerika PKK’ye de istihbarat mı veriyor?
Olmaz olmaz demeyin.. Olmaz olmaz.. Amerika Türkiye’de o biçim medyaya da istihbarat sağlıyor...
Türkiye Amerikan bezinden bir çarşafa dolanmış kıvranıyor, çırpınıyor, ne yapacağını bilemiyor... Hem PKK’yi, hem AKP iktidarını elinde tutan Amerika ise artık BOP kapsamında bizim askeri gözüne kestirmiş görünüyor...
Ordu, sivil iktidara uygun bir İslamcı komuta heyetinin eline geçse fena mı olur canım?..
İslamcı demokrasi ancak böyle olur..
Evet, ABD bizim askere istihbarat veriyor... Ya PKK’ye ne veriyor?...
Asimetrik savaşta, koskoca bir orduyla küçücük bir terör örgütünü elinin altında bulunduran Amerika, hedefine doğru adım adım yürüyor...
* İlhan Selçuk/ Cumhuriyet

+++++++
Bakalım anahtar kimden çıkacak?


Fatİh AltaylI Taraf’In arkasIndakİ gÜcÜn Şİfresİnİ verdİ
Kilit Yasemin Çongar

Taraf ilginç bir gazete
Bana göre Taraf’ın kuruluş amacı, varlık nedeni TSK’ya saldırmak.
Para kaynakları belirsiz.
Reklamverenlerine baktığınız zaman biraz konuya uyanıyorsunuz ama asıl olan kuruluşuna bakmak. Taraf’ta çok ilginç bir isim var.
Yasemin Çongar.
Yıllarca Milliyet’in ABD temsilciliğini yaptı.
Haberciliğinden çok “ilişkileri” için o konumdaydı. ABD yönetimlerinin karanlık labirentlerinde dolanabilen, eşi Amerikalı bir isim Yasemin Çongar.
Yıllarca ABD’de gazetecilik yaptı.
Tükiye’ye gelmeyi hiç düşünmedi.
Etkili olduğu yer, bildiği yer orasıydı.
Sonra ne olduysa oldu, Taraf gibi bir “misyon” gazetesi kurulurken, Yasemin Çongar çıkageldi.
Taraf’ın editörü olarak karşımıza çıktı.
Ve Taraf bildiğimiz yayıncılığına başladı.
Bana sorarsanız Taraf’ın kilit ismi Yasemin Çongar’dır.
Çongar’ı Türkiye’ye gelmeye kimin ikna ettiğini öğrenirsek, Taraf’ın yayıncılığının arkasında ne olduğunu da öğreniriz.
* Fatih Altaylı / haberturk.com

+++++++

Teröristi sempatik gösteren Hürriyet olmasın!
“Abdullah Öcalan hangi futbol takımını tutuyor” diye sorsam...
Herhalde herkes biliyordur.
Böyle başladı bu iş.
“Türkiye’yi böleceğim” diye ortaya çıktığında, bizim basın koşmuştu hemen Bekaa Vadisi’ne, nasıl da güzel futbol oynadığını, militanlarıyla şakalaştığını, şiir yazdığını, aslında duygusal bir insan olduğunu, aşklarını falan övgü dolu sözlerle aktarmışlardı. “Abdullah Bey” diye hitap eden mi ararsın, “sayın” diyen mi... Sofrasına oturdular. Kitaplar yazdılar.
Zorlayın hafızanızı...
Bin Ladin’le röportaj yapan bir tane Amerikalı gazeteci var mı? HAMAS lideriyle konuşup, bunu gazetesine manşet yapan bir tane İsrailli gazeteci? Bulamazsınız... Mesela, El Pais gazetesinde ETA militanıyla hücreevinde yapılmış sıcak bir sohbet okumanız mümkün mü? Çeçenler canımız ciğerimiz... Ama bizim için öyle... Çeçen liderlerin sofrasına oturup, “Aslında onların da haklı oldukları taraflar var” diye yazan Rus gazeteci görülmüş müdür? Veya, futbolun beşiği İngiltere... Yıllarca vuruştular; bir tane IRA militanının gol atarken fotoğrafı yayınlandı mı İngiliz gazetelerinde?
Genelkurmay Başkanı Başbuğ, dün bağıra bağıra “teröristi güçlü göstermeye çalışan gazeteciler” olduğunu söylerken, bu sorular geldi aklıma... Dünyada, kendi ülkesini, kendi milletini vuran teröristi “sempatik” göstermeye çalışan gazeteci bi tek nerede?
Böyle başlar bu işler çünkü...
Terörist “insan” laştırılır.
Sonra arkası gelir.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet

+++++++

ManŞetİn adI aynI:
Sızma bilgi
Büyük gazetecilik başarısı mı, yoksa “Bilgi belge sızdırma merkezi” nin Taraf’a bir kıyağı mı?
Taraf, Aktütün baskınından önce oraya giden PKK’lıların fotoğraflarını yayınladı.Yasemin Çongar, NTV’ye konuştuğunda kendilerine servis yapıldığını itiraf etti: “Bize gelen her belgeyi haber değeri olduğu sürece yayınlamakta sakınca görmüyoruz.”
Aktütün’e ilişkin fotoğraflar da Taraf’a servis edilmiş. Onlar da yayın politikasının bir devamı olarak bu fotoğrafları bir kez daha orduya saldırmak için kullanmış.
Ancak ortada çok ilginç bir durum var. Fotoğraflar insansız hava aracı tarafından çekildi. Ama Türkiye bir insansız hava aracına sahip değil.
Ortada iki ihtimal var: Ya bu görüntüler Türkiye’nin kiralık aracı tarafından çekildi ya da Amerika veya İsrail’in. Türkiye’nin kullandığı insansız hava aracı da aslında İsrail’in malı.
Şu bilgiyi hatırlamakta yarar var: Birinci Cumhuriyet’i yıkmak isteyenlerin amacı Türkiye’yi askeri ve siyasi olarak Amerika ve İsrail’in yörüngesine sokmak.
O halde Taraf’a bu bilgileri kim sızdırmış oluyor?
* Oray Eğin / Akşam


+++++++

MİNİ YORUM
Nobel değil edebiyat okunur

Orhan Pamuk Frankfurt Kitap Fuarı’nda, bu kez Cumhurbaşkanı’nın şahitliğinde, ülkesini jurnalleyince, Yaşar Kemal’in birkaç gün önceki “artık AB’ye karşıyım” çıkışının hakkını vermeyerek “haksızlık mı yaptım” diye düşündüm. Bir yanda “Türkler Ermenileri ve Kürtleri kesti” dedi diye Nobel alan, şimdi 301. Madde, etniklik gibi konular üzerinden Türkiye’yi karalayan ‘ödül avcısı’, diğer yanda AB’nin ‘boyunduruk’ anlamına geldiğini anlayan, düşüncesine katılırsın yada katılmazsın bir edebiyatçı! Biri Nobel alan vitrin süsü kitapların yazarı, diğeri kuşaktan kuşağa aktarılanların. Kemal ‘Nobel alamadım’ diye hayıflanmasın. Bir yazar için “okunmak”tan büyük bir ödül olabilir mi?
*Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları