Herkesin dilediği gibi yaşadığı ülkeden insan manzaraları

Başbakanlık falan filan kurulu, karikatürlerin maneviyatı bozduğu gerekçesiyle, bi mizah dergisini poşete soktu, 18 yaşından küçüklere satılmasını yasakladı.

***

Karara poposuyla gülen bir grup ilkokul öğrencisi, gaz bombasıyla dağıtıldı.

***


Kabataş Lisesi’nin yatakhanesine düzenlenen operasyonda, yastıkların altına gizlenmiş halde 327 mizah dergisi ele geçirildi. Yatakhane ilaçlanıp, mühürlendi. Öğrencilere fıkra anlattığı iddiasıyla tutuklanan kimya öğretmeni, gülmekten fenalık geçirerek hastaneye kaldırıldı.

***


İzmir Kız Lisesi’nde gizli gizli Cem Yılmaz siidileri seyredildiği yolunda duyumlar alan milli eğitim müfettişleri, baskın yaptı. Kahkaha atarken suçüstü yakalanan 218 öğrenci, ibret-i âlem için okuldan atıldı.
Ankara’da bir anaokuluna yerleştirilen gizli kamerayla, anaokuluna palyaço getirildiği, bebişlerin kıkır kıkır kıkırdadığı saptandı. Gözaltına alınan ve sabıka kayıtları incelenen bebişlerin, ana-babasıyla içkili restoranda gözaltına alınan bebişler olduğu ortaya çıktı.

***

Poyrazköy’de yapılan kazıda, toprağa gömülü halde, Olacak O Kadar kasetleri bulundu. Din, dil, ırk ve yaş farkı gözetmeden halkı kahkahaya teşvik etmek suçundan ifadeye çağırılan Levent Kırca, “gülmekten kasıklarıma ağrılar girdi” dedi. Kasık kelimesini kullanan Kırca’ya, din, dil, ırk ve yaş farkı gözetmeden halkı pornoya teşvik etmek suçundan dava açıldı.

***


Müjdat Gezen’in ses kayıtları internete düştü... 18 yaş altı gençlerin söz konusu kayıtları gülücük işaretiyle birlikte feysbuk’tan yayması üzerine, Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne baskın yapıldı. Ses kayıtlarının kendisine ait olmadığını söyleyen Müjdat Gezen, “olsa olsa İsmail Dümbüllü’nündür” dedi. Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde yapılan aramada, İsmail Dümbüllü bulunamadı, kavuğu bulundu... “İsmail Dümbüllü nerede?” sorusuna “Valla bilemem, Nasreddin Hoca’ya sormak lazım” cevabını veren Müjdat Gezen, iyi hali göz önüne alınarak, serbest bırakıldı. Nasreddin Hoca’nın görüldüğü yerde yakalanması için Akşehir Emniyet Müdürlüğü’ne yazı yazıldı. Bunun üzerine duruma müdahale eden Müjdat Gezen, “ispiyonlamış gibi olmayayım ama, hoca bu aylarda Akşehir’de olmaz, Noel Baba’nın yanına tatile gitmiştir, siz en güzeli interpole yazın” dedi. İnterpole yazıldı.
Televizyonlara uyarı gönderen RTÜK, Çok Güzel Hareketler Bunlar veya Şanslı Masa gibi programlara “18 yaşın altındakiler seyredemez” ibaresinin konulmasını istedi. Minik Osman son bölümde fazla neşeli olduğu için Ali Kaptan’a 250 milyar lira giydirildi, Ali Kaptan’ın o hınçla Cemile’ye tekme tokat girişmesi üzerine, 125 milyarı Soner, 125 milyarı Balıkçı ödedi...
Hürrem’in telefon ihbarı üzerine, Şehzade Mustafa’nın Mahidevran’a sarılırken gülümsediği tespit edildi, 250 milyar akçelik ceza, Topkapı Sarayı’na tebliğ edildi.

***


Hükümet sözcüsü tarafından yapılan açıklamada, Türkiye’nin ciddi bi ülke olduğu, gülmek için reşit olmak gerektiği belirtildi... 18’inden gün almadan “sehven” gülümseyenlere, ileri demokrasi kriterleri çerçevesinde zaten yeteri kadar hoşgörü gösterildiğine dikkat çekildi.
Yılmaz Özdil/Hürriyet

+++

Edep ya huuuuu...

İzmir’e: Gavur...
Hopa’ya: Eşkiya.
Vatandaşa: Artist, ananı da al git.
İsmet İnönü’ye: Faşist.
Oktay Ekşi’ye: Edepsiz.
CHP Milletvekili Ş. Kulkuloğlu’na: Dolandırıcı
Şehitlere: Kelle.
Kemal Kılıçdaroğlu’na: Edepsiz, alçak, ahlaksız.
Devlet Bahçeli’ye: Alçakça iftira atıyor...
Nuray Mert’e: Namert.
Kıbrıslılara: Besleme
Ankara’da panzerin üstüne çıkan eylemci kıza: “Kız mıdır, kadın mıdır bilemem...”
Aynı muhterem lider, geçtiğimiz nisan ayında İstanbul Esenler’deki bir açılış töreninde halka seslenirken neler mi demişti? Aynen aktaralım:
“Muhalefetin en iyi bildiği şey küfür etmektir. Ağızlarını bozuyorlar. Ağızları ile birlikte milletin temiz Türkçesini de kirletiyorlar. Güzel bir söz vardır; üslubu beyan aynıyle insan. Ağzınızdan çıkan ifadeler ne ise siz osunuz.
Meşhur sözümüzdür: Bir lafa bakarım laf mı diye, bir söyleyene bakarım adam mı diye... Dillerine hâkim olamıyorlar. Adeta cüruf saçıyorlar. Edep ya hu diyorum.
Edep ya huuuu!”
Melih Aşık/Milliyet

+++

Erdoğan’ın ’namert’ göndermesine sert yanıt:

Haysiyetsiz destekçileriniz mi mert!

“Haksızlığın karşısında susan dilsiz şeytandır” (Hadis-i Şerif)
Sayın Başbakan, Konya mitinginde, Dersim konusunda bir yorumuma gönderme yapmış. Bana katılmasını beklemiyordum. Ama bir Başbakan’dan, hakaret ifadeleri kullanmamasını beklemek en doğal hakkımız diye düşünüyorum. Soyadıma gönderme yapıp, ’namert’ifadesini kullanmış. Namertlik, böyle bir ifadeyi suskunlukla geçiştirmem olurdu. Dünyanın en cesur insanı değilim ama, böyle bir hakaret karşısında ses çıkarmamak korkaklık değil, alçaklık olur. Kendisini öncelikle nezakete davet ediyorum. Sonra, namert görmek istiyorsa, her devir iktidarın çizgisine göre tutum değiştirip, şimdi de mevcut iktidara yaranmak için bin bir takla atarak çevresine üşüşenlere bakmasını tavsiye diyorum. Çünkü ben namertliği, öncelikle sözünün arkasında durmamak olarak tanımlıyorum.
(...)
Sözlerimin arkasındayım, bu noktadaki eleştiri ve itirazlarımı demokratik ifade özgürlüğü çerçevesinde dillendirmenin ’mertlik’, ’namertlik’le ilişkisini kurmak ’anlayış’meselesidir. Benim bildiğim, mertlik sözünün arkasında durmaktır. Bu konuda şimdiye kadar hiçbir tereddütüm olmadı. Daha önce de belirttiğim gibi, sözümün arkasında durmak benim için cesaret değil, sıradan bir haysiyet meselesidir.
Mevcut iktidara naçizane tavsiyem, haysiyetsiz destekçilere itibar etmek yerine, haysiyetli muhaliflerine katlanmanın her zaman tüm taraflar için en doğrusu olduğu hususunu bir kez daha düşünmeleridir. Maruzatım budur.
Nuray Mert/Milliyet

+++

“Eşekliğimden...”

Eşek bir kör kuyuya düştü...
Kuyunun başına toplananlar “Nasıl düştün böyle?” diye seslendiler...
Eşek yanıtladı:
“Eşekliğimden...”
“Nasıl yaptın eşekliği?..”
“Bakmadık, görmedik, anlamadık yani...”
“Seninki de tam eşeklik ama... Biraz bakmaz mı adam nereye gidiyorum diye?.. Baktın önünde karanlık var, düşmeyeceksin...”

***


Eşeği kurtarmaya karar verdiler...
Ama düşmek kolaydır da çıkmak zordur kör kuyulardan...
Herkes bir şey söyledi:
Kimisi “Eğitim...” dedi...
Kimisi “Müstahak, çıkartırsak yine düşer, bırakın aklı başına gelsin” diye ekledi...
Kimisi “Çıkmayacağına göre, ona yardım gıda paketi verelim, otursun oturduğu yerde, sesini kessin” önerisinde bulundu...
Kimisi farklı teklif getirdi:
“Ona aslında iyi bir noktada olduğunu söyleyelim... Önündeki kör kuyuyu göremeyip düştüğüne göre, ne halde olduğunu da anlamaz eşek...”

***

Sonunda....
Sonunda kuyunun başındakiler eşeği kurtarmanın zor olduğunu düşündüler...
Eşekten vazgeçip üzerine toprak atarak kuyuyu doldurmaya karar verdiler...
Kararlarını eşeğe bildirdiler...
Eşek sordu:
“Hani bizi kurtaracak çılgın projesi yok mu?..”

***


Kimse onu dinlemedi...
Küreklerle kuyuyu doldurmaya başladılar...
Eşek, üzerine gelen her toprağı silkeledi, ayaklarının altına düşen toprağın üzerine çıktı, böylece yavaş yavaş yükseldi...
Ve kuyu dolduğunda...
Eşek kuyudan çıkmıştı...

***

Üzerine gelen felaketi silkeleyip atamayan, razı olan, katlanan ve tepki göstermeyen eşekler içindir bu hikâye aslında...
Eğer eşek üzerine gelen felakete tepkisiz, sessiz kalıp
katlansaydı...
Gitmişti...
Bekir Coşkun/Cumhuriyet

+++

Ne kadar sövseler azdır

Soyadı “Mert” olan bir kadın meslektaşımızı hedefine almış Başbakan...
“Mert değil, namertsin sen!”
Üç gün önce de, “Ben bu kadar edepsiz, ahlaksız, alçak değilim” diyerek Kemal Kılıçdaroğlu’na giydirmişti!

***


Bu sözler bu ülkenin Başbakanı tarafından bu kadar rahatça söylenebiliyorsa... O zaman neden bize “gak” dediğimizde tazminat, “guk” dediğimizde kodes sopası gösteriliyor? Madem öyle biz neden, “kalemimizden ters bir şey çıkacak da başımız belaya girecek” diye diken üzerinde yaşıyoruz?
Kendimizi kontrol edeceğiz diye o kadar çok frene basıyoruz ki, durmadan balataları sıyırıyoruz!
Biz sıradan insanlar; yalancıya, “yalancı” diyemeyiz örneğin, hırsıza da “hırsız!” “Şerefsiz”i, “onursuz”u, “ahlaksız”ı zaten kullanmayız da... “Rüşvetçi” de yasak!
“Edepsiz”in, “terbiyesiz”in yanına bile yaklaşamayız...
“Alçak”, lügatımızda yok, sevmeyiz! “Alidibo’cu” desek, tazminat tarifesi 100 bin liradan başlar!
“Kalleş”, “hain”, “soyguncu”; içeri attırır adamı... Hödüğe “hödük” demek, Silivri’de gün saydırır... “İkiyüzlü”, “küstah”, “utanmaz” ev bark sattırır!
Bir tek “İ” harfi bile; başına bela olmadı mı Emin Çölaşan’ın?

***


Yasaktır bize bu sözcükler...
Ama ne hikmetse sadece bize!
Bunlardan biri kazayla kalemimizden ya da ağzımızdan kaçtığında bize dünyayı zindan eden siyasetçiler, miting meydanlarında ne “alçak” bırakırlar, ne “kalleş” ne de “namert!”
Onlar “ileri demokrasimizin ayrıcalık sahibi vatandaşları” dır çünkü... Bunca kabalığa, dışlayıcılığa, ayrımcılığa ve küfre karşın oy toplamaya devam ettikleri bir ülkede... Ne kadar sövseler azdır!
Mustafa Mutlu/Vatan

+++

Güce boyun eğmeyen köşeler ayakta

...Kendisi de iktidara geldiğinde basının kredisinden yararlanmış, pembe manşetlerden payını almıştı.Sonra her iktidarın ananevi formülü işledi:
Balayı bitince makyaj aktı.
Hatalar çoğaldıkça tahammül azaldı. Eleştiri arttıkça, öfke kabardı. Başbakan önce “köşe yazarına hâkim olamayan” medya patronlarına “Bizim dükkânda sana yer yok” demelerini tavsiye etti. Demeyenleri sermayesinden etti.
“Dükkândakiler”in yine de susmadıklarını görünce de şahsen taarruz etti:
İlkin, ÖSYM skandalının yılmaz takipçisi Abbas Güçlü’yü “Bedelini çok ağır ödeyecek” diye tehdit etti.
Ardından da Nuray Mert’in bir yorumuna bozulup ( “Güya bayansın” dipnotu eşliğinde) “Bu mertlik değil, namertliktir; izansızlık, densizliktir” dedi. Bu arada hızını alamayıp, İngiliz The Economist dergisine de seçimde CHP’yi adres gösterdi diye “Ey Economist” diye ayar vermeyi ihmal etmedi.
“Economist ’AK Parti’ye oy verin’dese, buna da karşı çıkardık” diyor Erdoğan; aynı derginin 2007’de AKP’ye destek verdiğinde hükümetçe pek sevildiğini unutmuş görünüyor.
Mazlum durumda olduklarında Nuray Mert’in laik kesimi kızdıran desteğini de bilmezden geliyor. Ama Nuray çetin cevizdir; “Mert dayanır...” atasözünün delili gibidir.
... Güç kullanıp bedel ödetenler geçip gitmiştir; güce boyun eğmeyen köşeler sabittir.
Can Dündar/Milliyet

Yazarın Diğer Yazıları