Herkes aya, biz ribaya
Eğer Dünyada petrol yerine başka bir enerji kaynağı olsaydı, Araplar daha mutlu olurdu. Petrol sonrası Ortadoğu, Batı ülkelerinin hedef alanı oldu. Petrol paralarını krallar, emirler, şeyhler kendi koltuklarını korumak için kullanıyorlar. İran dahil Arap ülkelerinin karnı doyunca bu defa mezhep savaşlarına başladılar. Batı ve Rusya için gün doğdu.
Yine eğer Arapların petrol parası olmasaydı, faizsiz bankacılık, kar payı gibi hile-i şeriye yapmaya gerek kalmazdı, İslam'a da bu kadar zarar verilmezdi. Petrol gelirlerinin çoğu krallara, emirlere gidiyor. Onlarda paralarını ABD ve Avrupa ülkeleri devlet tahvillerinde, İsviçre bankalarında tutuyor. Kalan bazı dindarlar paralarını faize vermek istemiyor. Bunlar içinde faizsiz bankacılık icat edildi.
Türkiye, faizsiz-katılım bankacılığı konusunda Bank Asya sorununu yaşadı. Kanun teminatı ile kurulmuş ve hükümetler tarafından teşvik görmüş olmasına rağmen FETÖ darbe girişimi sonrasında hesabı olanlar FETÖ mağdurları olarak ortaya çıktı.
Merkez Bankası, banka ve kredi kartlarında azami faiz oranlarını açıklarken, katılım bankaları için faiz yerine kar payı diyordu. Herkes bu bankalar hep aynı oranda mı kar ediyor? Zarar etse bile kar payı nasıl veriyor? soruları karşısında şimdi karar değiştirdi. Katılım bankalar içinde son dönemde ''en yüksek faiz oranı'' diyor.
Hal böyle iken, Diyanet İşlerinin faiz içinde fetva vermesi işi zora soktu.
Diyanet İşleri Başkanlığı; ''TOKİ bir sosyal konut projesidir. Kredileri kamu bankaları veriyor. Devletin söz konusu borçlandırmadaki amacı, faiz geliri elde etmek değil, aksine ödeme güçlüğü içindeki vatandaşlarının ev sahibi olmalarına yardımcı olmaktır. Bu itibarla, devlet TOKİ'nin bu uygulamasında başka bir yolla konut alma imkânı tanımadığından, belirtilen niyet ve amaçlar doğrultusunda söz konusu projeden yararlanmak caizdir." diyor.
Ama TOKİ lüks konutta yapıyor. Kamu bankaları, kamu düzeni içinde değil piyasa düzeni içinde çalışıyor. Devlet bir özel bankanın faiz farkını da verebilir. Kaldı ki konut kredisi görev zararına girmez. Kamu bankalarının zararını da vergi mükellefleri karşılıyor.
Diyanet'in piyasaya müdahalesi siyasi tercih kokuyor. Bu nedenle samimi olmadığı ve tartışmaya açık olduğu içindir ki, son bir haftadır tartışılıyor. Bu tartışma ve soru işaretleri her şeyden önce dine zarar veriyor.
Faiz tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Borç-alacak ilişkilerinde faiz benzeri uygulama Sümer plaketlerinde yazılıdır. Hammurabi kanunlarında da faiz yer alır.
Museviliğin kutsal kitabında "Yabancıdan faiz alabilirsiniz ama kardeşinizden almayacaksınız." diyor. 1215 İngilterede Magna-Carta da, Hıristiyanlıktaki faiz yasağının Yahudilerden alınan borçlar içinde uygulanmasını, faiz iptali ve sınırlamalar getirilmesi istenmişti.
Hıristiyanlıkta da faiz yasağı vardı. Reform'dan sonra faiz anlayışı da değişti.
Faizi, enflasyona göre düzelterek nominal faiz değil reel faizi tartışmak gerekir. İslam'da fahiş faizin yıkıcı olacağı düşünülmüş olsa gerek. Aslında bu günde yüksek reel faiz tefeciliktir ve insanlığa, hukuka aykırıdır.
1400 sene öncesinde borcu ihtiyaç sahibi alırdı. Günümüzde bu tür faiz azınlıkta kaldı. Farklı yollardan birisi borç alıp para kazanıyorsa, daha dikkatli ve tasarruflu gidip sermaye sahibi olan neden bundan yararlanmasın?
Aslında İslam da faiz anlayışını günümüzdeki şartlara göre düzeltmediğimiz sürece, sorunlar ve tartışma devam edecektir.
Dünün yoksulları, Güney Kore, Çin, dünyaya sermaye ihraç ediyor… Batı ile yarışıyor. Biz ise faizsiz bankacılık ile Arap parası gelsin diye uğraşıyoruz.