Her iş bitti, bu mu kaldı?
TRT’nin, kadrosunu iptal ettiği ’sanatçı’ların yerine 10 bin YTL maaşla ’bar şarkıcıları’ alacağı doğru mu?
Akşam’da Volkan Yanardağ imzasıyla yayımlanan “TRT, Kral TV’ye rakip oluyor” haberini görünce “daha neler” dedim. Öyle ya daha bir hafta önce aynı TRT ile ilgili “boş bulunan 78 sanatçı kadrosu iptal edildi. 425 kadro boşaldıkça iptal edilecek” haberi “TRT sanattan kopuyor mu” kaygısıyla duyurulmamış mıydı?
Meğer bu kadroların iptal edilme nedeni yeni müzik kanalında ’sözleşmeli sanatçı’ çalıştırılacak olmasıymış.
Artık TRT’nin “kadroları, kurumu çiftlik olmaktan çıkarmak için iptal ediyoruz” türünden bir mazereti olamaz.
Şurası gerçek ki, TRT’nin belki de ele avuca gelir tek yanı “sanatçı kadroları”ydı. Klasik Türk Müziği’ni ve folklorümüzü nesilden nesile aktaran konusuna hakim, üretken sanatçıları yetiştiren bir akademi geleneği vardı kurumun.
Şimdi Gülşen Kutlu’ların, Bedia Akartürk’lerin, Ahmet Turan Şan’ların yerini isimlerini anmak bile istemediğim hangi sanat katilleri alacak dersiniz?
TRT Kral TV’leşme sürecinde kadrosuna alacağı sözleşmeli popçulara, arabeskçilere, fantazicilere... 10 bin YTL’ye varan maaş verecekmiş! Aman sanatçılar barlarda çıkmasın, özel programa gitmesin diyeymiş bu kadar maaş.
Türk kültürünü oluşturan unsurları, yemeyi-içmeyi, düğünü-derneği, ağıtı-alayı, barı-zeybeği, yası-yazıyı, Türk sazları ve bin yıllardır dilden dile aktarılarak yaşamış Türk sözleri ile yaşatan sanatçılar ne kadar alıyordu? 2, en fazla 3 bin YTL!
Helal olsun TRT’ye(!)
Haber doğruysa, sadece vatandaşın cebinden değil, Türk kültüründen kazandıklarını da pervasızca harcayabiliyor demek!
Hedef kitle ele geçirildi!
TRT’nin yayın dilleri arasına Farsça’yı da aldığını duyunca epey şaşırmıştık.
Kürtçe yayın için Roj Tv’ye rakip olarak, ‘PKK’nın bölücüleştiremediklerini’ devlet saffına çekmek gibi bir gerekçeleri vardı da bu Farsça ne olaydı?
Milyarlarca insanın yaşadığı yeryüzünde resmi olarak 64 milyon Acem’in konuştuğu Farsça ile yayın yaparak kime hitap edecekti TRT?
Farsça ile ne öğretecekti izleyicisine?
Zerdüşt’ü mü?
Arda Virafname, Mainu Khared, Pandnameh gibi belgeleri mi okumayı sökecektik?
Biz bu sorularla kıvranırken dünkü Hürriyet’te bir haber çıktı:
“Farsça iletişim kuran tarihi eser kaçakçıları”
Beynimde uzun zamandır kararmış duran ‘ampül’ sonunda yandı.
Ama maalesef yanlış alarm.
Koskoca TRT, Anadolu’nun kültürel zenginliklerini, müzeleri, ören yerlerini, devam eden kazılarla ilgili bilgileri Farsça vererek hırsıza yol gösterecek değil ya!!!
++++++
Saçmalık
Resmi Gazete’de yayımlanan TRT’nin yeni Personel Yönetmeliği’nin 27. maddesi aynen şöyle;
“Kurum personeli, ülke ve Kurum yönetimini kötüleyici mahiyette e-posta, SMS, faks göndermek, medya araçlarından yayın yapmak, pankart dolaştırmak, broşür ve el ilanı dağıtmak veya yapıştırmak gibi toplu ve ferdi hiçbir eylemde bulunamaz.”
İşyerinde faal olan sendika Haber - Sen, bu yasakların özellikle sendikayla ilgili olduğunu bildiriyor ve soruyor:
- Yukarıda sayılan araçlar arasında mektup, posta kartı ve telgraf bulunmamaktadır. TRT personeli, telefonda kamu ve kurum yöneticileri hakkındaki düşüncelerini birbirine anlatabilir mi?
- Personelin yüz yüze yaptıkları konuşmalarda sizleri eleştirmesinin önüne nasıl geçmeyi düşünüyorsunuz?
- Elektronik posta vb. araçlarla sizleri övmemizde bir sakınca yok, öyle değil mi?
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Velev ki hamdolsun
“Başbakan Erdoğan, Bush’la Kuzey Irak’ı görüşüp, Beyaz Saray’dan çıktıktan sonra, ’Hamdolsun istediğimizi aldık’ dedi.”
Ne aldığımızı gördük!
“Başbakan Erdoğan, kendilerine iftira atıldığını belirterek, ’Laik devlet olmanın idrakini, ülkenin 780 bin kilometrekaresinde hamdolsun hákim kıldık’ dedi.”
Anayasa Mahkemesi, kendilerinin laiklik karşıtı odak olduğunu tescilledi!
“Başbakan Erdoğan Ankara’da havai fişeklerle karşılandığında, ’Hamdolsun, Avrupa Birliği’nden tarih aldık, hamdolsun başardık’ dedi.”
AB’ye girdik!
“Başbakan Erdoğan, ’Hamdolsun, biz iktidara gelinceye kadar tanınmayan KKTC, şimdi artık Almanya, Hollanda, Rusya gibi ülkelerin dışişleri bakanlarıyla görüşmelerde bulunuyor’ dedi.”
KKTC tanındı! Rumları AB’ye almadılar!
“Başbakan Erdoğan, ’Hamdolsun, Şişli’de okuyan öğrenciyle Şemdinli’de okuyan öğrencimiz, teknik imkánlar bakımından aynı seviyeye ulaşmıştır’ dedi.”
Şemdinli’deki Çiçek’i gördük!
“Başbakan Erdoğan, sağlıkta reform yaptıklarını anlatarak, ’Hamdolsun, ambulans helikopterler devreye giriyor’ dedi.”
Balyozla zor çıkardılar!
Ve... “Başbakan Erdoğan, ’Hamdolsun, anlatıldığı, abartıldığı, korkulduğu gibi bi şey söz konusu değil, küresel krizin gelip geçici olduğu inancı bende mevcut’ dedi.”
Rahat olun!
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
++++++
Bu güzergâha fener tutun dosya yolunu bulamıyor!
Pazartesi günü (bugün) 7 gün dolacak ve “Almanya’dan dosyayı ağırdan alarak isteme sürecinin” bir haftası geçmiş olacak. Işık hızına ulaşmış şu iletişim çağında 7 günde, “Deniz Feneri Dosyası” Almanya’dan Türkiye’ye gelemedi.
Adalet Bakanı açıklasa!
Her gün açıklasa.
“Dosya şimdi Alman sınırını geçti... Romanya’ya geldi... Şu gün, şu saatte Bulgaristan’da olacak... Hava yağmura dönüşmezse şu gün şu saatte Edirne sınırından girecek...!” diye halkı aydınlatsa ne harika olur. Türk Adaleti’ne Adalet Bakanı’ndan katkı olur. İnsanlar “Dosyayı bu kadar yakından takibe alan bir Adalet Bakanı’na sahip olduğumuz için kendimizi çok mutlu saymalıyız” derler.
Fakat bakan ne demişti?
“Bana ne yaa...” demişti.
Unutma!
* Necati Doğru / Vatan
++++++
Ben de Arslan Bulut’tan hatırlatayım
Hasan Pulur’un ’fena atladık’ dediği ’golf oynayan paşa’ ile ’briç oynayan paşa’ karşılaştırmasını yapan tek gazeteci Ali Sirmen değildi
Hasan Pulur, “Mustafa Kemal Çankaya’da arkadaşlarıyla ’kurmay oyunu’ briç oynarken yaşanan olayı yazacak ve ”golf oynayan paşa” ile ”briç oynayan paşa“yı ”Kıssadan Hisse“ diyerek karşılaştıracaktık. Kitaplığımızdan Şevket Süreyya’nın ”Tek Adam“ ciltleri ile ”İkinci Adam“ ciltlerini indirdik; cuma sabahı bir baktık ki fena atlamışız. Ali Sirmen, Cumhuriyet’teki köşesinde bu tarihi olayı yazmış... Fena atladık, hem de bile bile atladık. Neyse ”tekrarında fayda vardır“. Züğürt tesellisi...” diyor ve söz konusu olayı bir kere daha hatırlatıyor:
“Cumhuriyetin ilk yılları, Çankaya Köşkü’nde Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları briç oynuyorlar. Yaver girer, Mustafa Kemal Paşa’ya yanaşır, bir telgraf uzatır.
Telgraf doğuda Şeyh Sait isyanının başladığını bildirmektedir. Gazi, telgrafı dikkatle okur; yavere, Ali Fethi Okyar’ı işaret eder:
”Başvekil hazretlerine götür!“
Yaver, telgrafı alır, Başbakan’a götürür. Ali Fethi Okyar telgrafı okur, geri verir, oyuna devam eder. Yaver, Mustafa Kemal Paşa’ya döner, Gazi, diğer masada oynayan İsmet Paşa’yı işaret eder:
”İsmet Paşa’ya götür!“
İsmet Paşa (İnönü) telgrafı alır, sandalyesini biraz geri çeker, okur. Bir daha okur, bir daha okur, sonra Gazi’ye ”Müsaadenizle!“ diyerek oyunu bırakır, dışarı çıkar.
İsmet Paşa’nın o sırada resmi bir görevi yoktur, Ali Fethi Bey başbakandır, İsmet Paşa’nın resmi görevi yoktur ama, devlet adamı olmanın sorumluluğu vardır, üstelik devleti kuranlardandır.
Gazi Paşa, olayı gülümseyerek izler...
İki gün sonra Başbakan Ali Fethi Okyar istifa eder, İsmet Paşa başbakandır.”
Bugünkü gelişmelerle tarihin herhangi bir dönemindeki benzerleri arasında ‘kıssadan hisse’ bağlantısı kurabilmek tecrübe kadar birikim sahibi olmakla da ilgilidir. Birikim için de insanın kişisel gelişimine ciddi bir emek harcaması gerekir. Bu emeğin hakkını yememek için, Pulur’u atlatan diğer gazetecinin de Arslan Bulut olduğunu hatırlatmak gerekir diye düşündüm. Sirmen ile aynı gün aynı olayı Falih Rıfkı Atay’dan aktaran Bulut, İnönü’nün 3 Mart 1925’te hükümeti kurmakla görevlendirilişinden 29 Haziran 1925’te Şeyh Said ve diğer isyancıların idam cezalarının infaz edilişine kadar geçen 3.5-4 ayda bir “devlet”in kendisine karşı başlatılan bölücü-gerici bir ayaklanmayı nasıl bertaraf edebildiğini de hatırlatıyor üstelik.
Nasıl mı?
’Takrir-i Sükûn Kanunu’nun kabul edilmesi, Ankara ve Diyarbakır’da İstiklal Mahkemeleri’nin kurulması, askeri birliklerin Şeyh Said ve isyancıları, isyana destek verenleri ’sınırdan kuş uçurtmayarak’ele geçirmesi, Şeyh Said ayaklanma yöneticileri hakkında ölüm cezası verilmesi ve cezaların herhngi bir müttefikin, haminin onayına ihtiyaç duyulmaksınız hemen ertesi gün infaz edilmesi’yle!
++++++
GÜNÜN SÖZÜ
Dengir Fırat sormuş: “Baykal’ın kazancı helal mi?”
Eroin kaçakçılığı, hayali ihracat falan yapmadıysa tabii ki helaldir...
* Haldun Ertem
++++++
MİNİ YORUM
Paranoyaklaştıranlar utansın
İlker Başbuğ’un MHP ziyareti boyunca etrafta ‘jammer’lar dolaşmış. Çünkü dinlenme ihtimali çok güçlü... Türk Hava Kurumu Erzurum Şubesi’nin yardım dağıtan yetkililerinin evine doğru gittiğini gören Nermin Deniz adlı kadın ağlayarak “Oğlum şehit mi düştü?” diye sormuş. Şehit haberi alma ihtimali çok güçlü... Dün gece Bağcılar’dan Zeytinburnu’na gelirken tramvayda yanıma oturan, eli paketli, saniyede iki kere cep telefonu saatine bakmayı başarabilen ‘şüpheli’ genç adamın terörist olduğuna neredeyse emindim. Bildiğim bütün duaları okudum. Affedilmeyi dilediğim günahlarım var mıydı gözden geçirdim. Rehberimi karıştırdım; son kez sesini duymak istediğim birileri var mı diye... Havaya uçurulma ihtimalimiz çok güçlüydü!
Bilim adamları incelemeli, “normal bir insanın sinir sistemi bu baskıya ne kadar dayanır?”
* Selcan TAŞÇI