Hepimiz çingene miyiz?

Geçenlerde barış meclisi adı altında bir toplantı yapıldı. Barış meclisinin kurulmasına öncülük eden Hrant Dink ve Orhan Doğan’la ilgili sinevizyon gösterisi de büyük alkış almış. Ve bir çingene çıkmış topluluğa bağırıyor: ‘Salonda çingene var mı?’Cevap: ’Hepimiz çingeneyiz.’ Tevekkeli çingeneye sultanlık vermişler önce babasını kesmiş. Aynı yerde bir ermeni çıksa ’içinizde ermeni var mı’dese daha önce olduğu gibi hepsi ona da bağıracak ‘Hepimiz ermeniyiz’ veya ‘rum var mı’ dese cevap aynı olacak. Birisi eskaza -demez de- ‘Ben Türküm, içinizde Türk var mı’ dese çıt çıkmayacağına emin olabilirisiniz. O cesarette biri olursa oradaki 600 kişi, korku filmi izleyen ilkokul öğrenicisi gibi yanındakine sokulacak ve endişe ile bunu söyleyene bakacaktır, salonda derin bir sükut...
Çok büyük devlet büyüğü mitçi Cevat Öneş eski görevinin hatırına ‘Hepimiz Türk’üz’ diye bağırabilir miydi acaba? Bence bağıramazdı. O zaman sorarlardı adama, hepimiz Türk isek eğer, niye kürt sorunu diyorsun ki... Bu sözde barış meclisi Türkiye’de toplandı. Erivan ya da Atina’da değil. Çingene çadırında olmadığı da kesin. Şimdi merak ediyorum, o toplantıya eşcinselleri temsilen Okşan bilmem kim de katılıp bir konuşma yapmış, o da o topluluğa dönüp ‘salonda i... var mı’ dese korkarım ki havayı
bozmamak ve tutarlı olmak için ‘hepimiz i...yiz’ diye bağıracaklar. Keşke orda kadınlar olmasaydı onlar için zor bir durum olacaktı. Bereket versin ki Okşan bey!... sorumlu davrandı da böyle bir söz etmedi.

* * *

Öte yandan Danimarka’dan sonra İsveç de Lars Vilks isimli insanlık fakiri bir alçak peygamberimizin sözde karikatürünü yayınlıyor. Başbakanları Fredrick Reinfeldt ‘basın özgürlüğü bizim temel ilkelerimizdendir’ diye işi geçiştiriyor. Aslında bu daha da vahim bir durum. Saygısızlığa devlet katında pirim vermek. Danimarka Başbakanı Rasmussen de öyle yapmıştı.
Geçtiğimiz Pazar karikatürleri protesto için İsveç’in İstanbul başkonsolosluğuna 100 civarında samimi Müslüman’ın yürüdüğünü öğreniyoruz. İtiraf etmek gerekirse öncelikle haberim olmadığı için katılamadım ve zaten enfeksiyon kapıp hastaneden çıktığım ve evde dinlendiğim için katılamam mümkün de değildi. Ama o 100 asil insanın yalnızlığı bende derin bir acı bıraktı. Bu İsveç açısından Müslümanların dolaylı olarak onayladığı anlamına gelecektir. Sıranın Hollanda’da olduğunu bilin, siz böyle vurdumduymaz olursanız...
Kendi kendime sordum dindar cumhurbaşkanı seçtirmiyorlar gerekçesiyle yırtınıp AKP’ye %15 artı oy veren bu insanlar nereye gitti ? Vakit, Zaman, Star, Bugün, Yen Şafak gibi bu işi körükleyenler hani nerdeler? Abdullah Gül peygamberimizden daha mı önemliydi? İşte dindar cumhurbaşkanı seçtik. Halep ordaysa arşın burada. Ne diyecek İsveç Başbakanı’na, Dışişleri Bakanı iken Rasmussen’e ne dediyse onu diyecek.. Yani hiçbir şey türban gerekçesi ile okulların önün dolduran binlerce Müslüman kızımız nerede? Meşhur Cuma eylemcileri nerede? Dindarlığı Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı seçmek zanneden Müslüman Türk halkı nerede? Bir Müslüman için Allah’tan ve peygamberden daha önemli ne olabilir? Peki beyler siz bunlarla mı diyalog kuracaksınız? Eğer öyle ise onların nasıl bir diyalog istediği işte ortada.
100 kişilik topluluk Beyoğlu’ndan geçerken ‘biz Müslümanız, siz?’ diye insan selinin aktığı Beyoğlu caddelerinde bağırsalar hepimiz Müslümanız diye karşılık verirler miydi, arkalarına takılıp protestoya katılırlar mıydı acaba? Hiç sanmıyorum. Bir de o barış toplantısında biri çıkıp ‘ben Müslümanım içinizde Müslüman var mı’ dese kaç kişi ‘hepimiz Müslümanız’ diye bağırırdı? Belki de yanlış yetiştirilmiş bir kader kurbanı olan eşcinsel Okşan bağırırdı ‘hepimiz Müslümanız’ diye, sonra da sert bakışlar karşısında hangi potu kırdım diye mahçup mahçup etrafına bakınırdı.

* * *

Durum bu. Her taraftan saldırı devam ediyor. Dost düşman birbirine karışmış ve barış meclisi bu atmosferde toplanıyor. Aslında barış meclisi dediğimiz şey ikiz yaslar denilen BM sözleşmesinin doğal bir sonucudur. Toplantıyı açan Prof. Cengiz Güleç azınlıklar ve Kürt sorununu beraberce zikrederken Kürtleri azınlık yapmanın açılımına hizmet ediyor. Sonuç bildirgesindeki çok dilli kamu yönetimi ve azınlıklar vurgulaması uygulamada iki dillilik demektir federasyona gidiş demektir. Siz bakmayın Ahmet Türk’ün ’üniter devlet içinde etnikçilik yapmadan bu işi çözelim’ifadesine. Onlara yol açıp destekleyenler ne istiyorsa diğer işbirlikçilerle beraber onu savunmak zorundalar. Lozan’ı tanımayan ABD, PKK’ya silah yardımı yaparak, DTP’lileri destekleyerek, bizim Kuzey Irak’ta operasyon yapmamızı engelleyerek (İran’a mani olamıyor) gerçek niyetini ortaya koyuyor. Artık ikiz yasalardan sonra devleti koruyacak milletin bölünmesi engelleyecek iki kozumuz kalıyor. Birincisi anayasanın değiştirilemez ilk üç maddesi diğeri de gayrimüslümlerden başka azınlık tanımayan Lozan anlaşması. Lozan’ı korumak artık cumhuriyeti korumaktır, vatanı korumaktır, milleti korumaktır. Biz de sağcı solcu demeden vatanperverlerle bu yüzden Lozan’a kadar gidip konferans düzenledik, yürüyüş yaptık. Bize kızanlara bakarsanız mesele anlaşılır. Onlar Atatürk’e saldıranlardır. Cumhuriyeti numaralandıranlardır. Adem-i merkeziyetçiliği yeniden hortlatmak isteyenlerdir. Ve son sivil anayasa taslağını hazırlayanlardır. Ergun Özbudun ve Zafer Üskül onlardan sadece ikisidir.

Yazarın Diğer Yazıları