Hedef baskısı bunalttı
Türkiye son 10 yılın en kritik dönemini yaşıyor. Son 7 aydır finans piyasasında hızlı bir daralma var. Merkez Bankası, BDDK ve TÜİK verilerine baktığınızda işlerin ne kadar kötü olduğunu görüyorsunuz.
Otomotiv sektörü adeta çökmüş durumda. Her ay satışlar en az yüzde 20 düşüyor. Konut piyasasında ise artık yaprak kıpırdamıyor. Gerek alınan ruhsat sayısında gerekse satışlarda her ay yüzde 7 ile 10 civarında bir azalma var. Banka kredisiyle alınan konut sayısı ise yüzde 33 oranında azalmış durumda.
Bankacılık sektörü kredi kullandırma oranı da son bir haftalık veri öncesine kadar sürekli düşüyordu. Sadece son bir haftada düşüş değil de binde oranında küçük bir yükseliş var.
Kredi kartı kullanımında düşüş de dikkat çekiyor.
Tüm bu ekonomik verilerin yaşandığı bir ülkede bankacılık sektöründe büyük bir hedef baskısı yaşanıyor. Bu baskı öyle artmış durumda ki, her hangi bir Avrupa ülkesinde ya da Amerika gibi bir ülkede olsa bankalar mobbingden (çalışana işten kovma şantajı ile baskı) milyon dolarlık cezalar öderler.
Ya Türkiye’de? Yüzde 70’e yakını yabancıların kontrolündeki Türk bankaları ne yapıyor?
Kanun tanımazlık ve keyfi uygulamalar alabildiğince gidiyor.
Son 8 yıldır hep kârlarını katlayarak dünyada eşi benzeri görülmemiş bir kâr elde eden bankalar, kâr rakamları azalınca adeta personele saldırmaya başladı. Türkiye tarihinde görülmemiş bir hedef baskısı bankacıların psikolojisini bozmuş durumda.
-Türkiye’de otomobil satışlarının yüzde 20 düştüğü bir ortamda siz çalışandan nasıl 10 tane otomobil kredisi satmasını istersiniz?
-Konut satışları dibe vurmuş. Olan satışlar da senet ile yapılıyor. Bankalar yüzde 33 düşen konut kredisi krizini üç kuruşa çalıştırdığı personeline baskı yaparak aşmaya çalışıyor. Bankacılar hedef baskısıyla neredeyse emlakçı önlerinde yatar hale geldiler.
Nerede bu devlet?
Başbakan her fırsatta bankaları gözünü kâr hırsı bürümüş, doymaz kan emici müesseseler olarak nitelendiriyor. Ancak bu öfke dolu sözlere rağmen bankalara yönelik tek bir yaptırım nedense hiç yapılmıyor.
BDDK, son üç ayda kaç bankacının istifa ettiğini biliyor mu? Neden istifa ettiğini ya da neden kovulduğunu?
Burada BDDK “ben sadece bankaların mali sorumluluklarına bakarım” diyemez! Sonuçta bu sektörü insan oluşturuyor. Çalışanın şartlarıyla da ilgilenmeli.
Gelelim Çalışma Bakanlığı’na.
Söyleyecek hiç bir sözüm yok. Sadece son 10 yılda Çalışma Bakanlığı yapıp da hakkın rahmetine kavuşacak olanlara Allah yardım etsin. Çünkü çok büyük kul hakkıyla gidecekler. Çalışma Bakanları maalesef AKP döneminde çalışanın değil, iş verenin bakanı oldu. Nitekim bankacılara bu kadar büyük baskı yapılırken ve kendilerine giden yüzlerce şikayete maalesef kulak tıkadı ve halen de kulak tıkıyor.
Bankacıların kendilerine uygulanan mobbingin belgeleri ortada. Üst yönetimden gelen tehdit dolu yazışmaları neden dikkate almazlar. Türkiye’de mobbing suç değil mi? Mevcut yasalar, işten kovulma şantajı ile baskıyı suç sayıyor. O halde kendi ülkelerinde kedi olan bu bankalar, ülkemizde neden kan emici oluyorlar?
Bankacılar kan ağlıyor. Psikolojileri bozulmuş, artık sektörden bıkmış durumdalar. İş Teftiş Kurulu Müfettişleri bunu tespit etmek için sadece her hangi bir banka şubesine gidip iki bankacı ile konuşması yeterli.
İyi de o şubeye gidip çalışanın sorunu dinleyecek müfettiş nerede?
Nerede?