Hayal etmek yarı yapmaktır
Yahya Kemal’in deniz türküsü şiirinin son iki mısrası şöyledir:
Yürü hür maviliğin bittiği son hadde kadar,
İnsan alemde hayal ettiği müddetçe yaşar.
Siyasette hayal etmek halkın da hoşuna gidiyor. Hayal eden, proje üreten siyasi parti ve siyasiler gündemi sürüklüyor. Toplumda bazı insanlar bu projeleri geliştiriyor. Bazıları bu projelere kızıyor. Ancak siyasette umut ve proje verirseniz, genel olarak insanlar daha mutlu ve umutlu oluyor.
Siyasette hayal etmek ve bu doğrultuda proje geliştirmek, özgüven ve cesaret ister. Bu projeler bir bakıma siyasi partilerin misyonunu belirler. Başbakan Erdoğan’ın 2023 misyonu, tutsun veya tutmasın, ekonomik ve sosyal hayatta itici bir güç olmuştur. Buna karşılık yine Başbakan’ın Anayasaya, teamüllere ve mevcut düzene aykırı bir Cumhurbaşkanlığı istemesi bir hayal değil, rejim değiştirme talebidir.
Hayal ve projeler, mevcut yasalara aykırı, mevcut düzene aykırı olursa bu proje, proje olmaktan çıkar, zorbalığa girer. Askeri müdahaleler, mevcut rejimi ve düzeni değiştiren darbelerdir. Toplum çaresiz kalınca denize düşen yılana sarılır misali darbelere karşı pasif kalmıştır.
Başbakan Milli İrade’yi yanlış yorumluyor. Cumhurbaşkanlığı için sandığa gidecek olanlar kimi seçerse seçsin, tercihleri mevcut Anayasa ve yasalar çerçevesinde Cumhurbaşkanı’nı seçmek olacaktır. Tercihlerinde rejimi ve yönetim sistemini değiştirmek yoktur. Ekonomi Bakanı’nın söylediği “Türkiye’de Başbakan değil, Bakanlar Kurulu Başkanı olur” sözü de yanlıştır. Böyle bir uygulama için birçok yasanın değiştirilmesi gerekir. Emrivaki yapılırsa, bunun adı zorla rejim değiştirmek olur.
Cumhurbaşkanına farklı yetki ve sorumluluk vermek için veya Başkanlık rejimi için referanduma gitmek gerekir.
Öte yandan CHP’de de bir akıl tutulması var. CHP ve Kılıçdaroğlu, her alanda Başbakan’ın dümen suyundan gidiyor. Başbakan’ın tayin ettiği gündem dışına çıkamıyor. Söz gelimi; Kılıçdaroğlu’nun tek bildiği yolsuzluk ve konuşmalarının büyük bölümü, Başbakan’ı tenkit etmektir.
CHP’nin yeni raporunda da ilk işi, Başbakan’ın gazetelere verdiği ve 12 önemli iddia içeren raporu yalanlamak oldu. Söz gelimi Cumhuriyet döneminde Türkiye 5.1 büyümüş, AKP döneminde ortalama 4.9 büyümüş. Bu sözler halkın bir kulağından giriyor, diğer kulağından çıkıyor. Kaldı ki refahı gösteren global büyüme değil, fert başına büyümedir. Gelir dağılımındaki adalettir.
Demokrasi ile birlikte ekonomi de güçlendi sözüne karşı CHP ’Türkiye Dünyanın en kırılgan ülkesidir’diyor. Demokrasiyi ise görmezden geliyor. Çünkü CHP’nin demokrasi ayıbı var. Söz gelimi CHP’nin bir demokrasi hayali olmalıydı. Halkın doğrudan yönetime katılmasını sağlayacak bir ön seçim hayali olmalıydı. Tüm partileri ön seçim yapmaya zorlayacak bir yasa değişikliği düşünmeliydi.
Demokrasi, işine gelmiyor. Çünkü CHP’de yönetime hakim olanların çoğu bürokrasiden geliyor ve bir demokrasi kültürüne sahip olanlar kolayca dışlanıyor. Ayrıca bugünkü durumda parti içinde bir hayal yaratacak, bir proje üretecek ortak düşünce ve ortak misyon da yoktur.
Raporda; Türkiye’nin şeffaf bir yürütme organına, adil çalışan yargı sistemine ihtiyacı var diyor ve fakat bunların ancak ve ancak demokrasi içinde gerçekleşeceğini atlamış oluyor.