Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Murat Sururi ÖZBÜLBÜL
Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

Hatay'a yardım neden gelmedi?

Duyan insanın kanını donduran, tehdit ve hatta suç içeren aşağıdaki cümleyi işitince ben resmen dehşete düştüm…

Recep Bey konuşmasında: "Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay'a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı" dedi.

Bana oy vermezseniz hizmet mizmet de alamazsınız, bakın Hatay’ın haline anlamına gelen bu cümle sizi de dehşete düşürmedi mi?

Hatay’a yardımın neden gelmediği bu cümle ile son derecede açık ve net olarak anlaşılmıyor mu?

Hatay’ın başına gelenlerin tasarlanarak, taammüden yapıldığı ve bir cezalandırma anlamına gelen bu cümleyi tüm vatandaşlara eşit hizmet sunmak üzere görevlendirilmiş bir kişinin ağzından duymak gerçekten de insanın içini acıtıyor…

Bakın ülkemiz bir deprem ülkesidir; depremlerin, büyük ve şiddetli depremlerin kentlerimizi vuracağı açık ve net olarak bilinen bir gerçekliktir.

Üstelik son yirmi küsur yıla damgasını vuran AKP 1999 yılında Ağustos ve Kasım aylarında gerçekleşen iki büyük depremin yarattığı kriz üzerine vatandaşlarımızın tepkisinin yarattığı siyasi ortamda seçilerek iktidara gelmiştir.

Bu depremlerden sonra seçerken AKP’den beklenen temel görev ülkeyi depreme hazır hale getirmekti…

Peki, ne oldu?

6 Şubat depremlerinde açık ve net olarak görüldü ki ülke depreme hiç mi hiç hazırlanmamış!

1999 depremleri ile hemen hemen aynı şiddette olan Maraş depremleri 99 depreminden çok daha fazla insan kaybına yol açtı…

Neden?

Nedeni açık:

Eski Türkiye’de bir deprem oldu mu en yakın askeri birlikler emir falan beklemeden otomatikman, harekete geçer önceden belirlenmiş ve hatta tatbikatları yapılmış plan programlar çerçevesinde derhal enkaza müdahale eder arama kurtarma çalışmalarını başlatırlardı…

Eski Türkiye’de Kızılay diye bir kurumumuz vardı, anında deprem bölgesine ulaşır çadır, yemek vs. ne ihtiyaç varsa karşılardı…

Eski Türkiye’de Kızılay’ın bir deprem sonrasında stoklarındaki çadırları depremzedelere ulaştırmak yerine satmayı tercih edebileceğini kimse hayal dahi edemezdi…

Eski Türkiye’de deprem bölgeleri arama kurtarma ekiplerinin enkaz başından yükselttikleri “sesimi duyan var mı” nidalarıyla inlerdi…

Bu sefer bunlardan hiç biri olmadı, ortalığı enkaz altından yükselen “sesimi duyan var mı, yaşıyoruz kurtarın bizi” çığlıkları kapladı…

Kurtarmaya kimse gelmedi, gelemedi korkunç bir başıbozukluk ve Süleyman efendinin seçim öncesi politik güç gösterisi yapabilmek için askerin sahaya girmesine karşı çıkması yüzünden askerin zamanında yeterince büyük bir güçle sahaya inememesi kurtarma çalışmalarına başlamayı çok geciktirdi. On binlerce insan kurtarılabilecekken kurtarılamadı…

Ben altmış yaşındayım bu güne kadar birçok yıkıcı deprem gördüm birçok kurtarma çalışması izledim amma ve lakin bu güne kadar hiç insanların kendi paraları ile vinç kiralayıp yakınlarını kurtarmaya çalışmalarına şahit olmamıştım, bu defa bu da oldu…

Süleyman efendinin arama kurtarma işlerini tarikat ve cemaatlere devretmesi acemi, bilgisiz ve liyakatsiz ellerde kalan arama kurtarma çalışmalarının çok vahim bir başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açtı…

Nerede ise dört beş gün deprem bölgesinde devlet yoktu…

Sonra sonra akıllar başa geldi ve devlet bölgeye intikal etti ve lakin artık çok geçti enkaz altında kalanları kurtarabilmek için çok ama çok önemli olan o ilk 72 saat kaybedilmişti. Soğuk, kan kaybı ve travma benzeri sebeplerle acil müdahale edilmesi gereken bir çok depremzede kurtarılamadı…

Bütün bu yaşananlardan sonra da şimdi 20 yirmi yıldır ülkeyi yöneten kişi kalkmış bize oy vermezseniz yardım mardım almayı unutun diye seçim propagandası yapıyor…

İtiraf niteliğindeki bu söylem tam bir akıl tutulmasıdır!

Üstelik sadece akıl tutulması değil ahlaki ve vicdani açıdan da sorgulanması gereken bir söylemdir de…

Yazarın Diğer Yazıları