Halkın demokrasi talebi yok...

Türkiye’de demokrasiyi herkes kendi işine geldiği gibi yorumluyor. Örneğin siyasi partiler, milletvekili dokunulmazlıklarını tartışıyor... Muhalefet istiyor, iktidar istemiyor... Ancak demokrasinin temeli olan seçme seçilme haklarını kimse tartışmıyor.
Seçilenleri partiye kayıtlı üyeler değil, genel merkezde birkaç kişi tayin ediyor. Bu nedenle halk, demokratik anlamda bir seçim süreci yaşamıyor. Bunun için de sorumluluk duymuyor... Zira siyasi partiler halkı bu sürece katmıyor. Halkın da demokrasi talebi yok. Mitinglerde, günlük tartışmaları seyrediyor.
Ben Meclis’te sık sık, “Seçim kanunu ve siyasi partiler kanununu değiştirelim... Seçilenleri halk doğrudan seçsin...” diyorum. Ancak medyadan da halktan da hiçbir tepki alamıyorum. Anlaşılan ya bizim demokrasi kültürümüz kaybolmuş, yahut özellikle gündeme taşınmıyor.
Darbeleri suçlayanlar, şimdi sivil darbe yaparak, dikta rejimi benzeri bir rejim yaratıyor... Buna da ses çıkaran olmuyor.
Oysa ki demokratik kültürümüzün gelişmesi için, siyasi partilerin birbiriyle, daha ileri bir demokrasi getirilmesi yolunda yarışması gerekir. Maalesef siyasi partilerin tamamı bu işi unutmuş görünüyor. Çünkü işlerine gelmiyor.
Kaldı ki, seçenin de en az seçilen kadar önemli olduğu ve katılımın olduğu rejimlerde herkes partisine sahip çıkar... Şimdi, partiye sahip çıkmak değil, beklenti ön plana geçmiştir.
1963-1980 arasında, seçimlerde ön seçin yapılırdı. 1980 sonrası, ön seçimler siyasi partilerde iç çekişmeye neden oluyor diye, peyderpey kaldırıldı. O kadar ki, şimdi parti içi demokrasi isteyenler, halkın seçim sürecine katılmasını isteyenler, kara listeye alınıyor.
Öte yandan, başkalarına ve topluma zararın doğduğu noktada demokrasinin sınırları biter. Özerk yönetim istemek demokrasi değildir. Çünkü bundan 72 milyon insan zarar görecektir.
Başka ülkelerde olabilir... Ancak Türkiye’de özerk bölge kurulmasının bir adım sonrası, Türkiye’nin bölünmesi demektir.
Demokrasi ile ekonomi ve piyasada rekabet arasında da doğrudan bir ilişki var. Bir toplumda veya siyasi platformda rekabetin olması için, demokratik bir altyapının olması gerekir.
Rekabete gelince. Rekabet bir yarışmadır. Bu yarışmanın toplum lehine sonuçlar yaratması gerekir. Yani yıkıcı değil yapıcı olması gerekir.
Örneğin, ekonomide rekabet tüketicinin kazanmasına, daha kaliteli ve daha ucuz mal ve hizmet sağlamasına imkan verir.
Siyasette rekabet ise topluma daha iyi hizmet sunmak için yapılır. Bunun için siyasette söz sahibi olmak isteyenlerin, başkalarını karalamaları değil, topluma daha iyi nasıl hizmet edeceklerini açıklamaları gerekir.
Rakibimi öldüreyim diye rekabet yaparsanız, hem toplum zarar görür, hem de kendiniz zarar görürsünüz. Çünkü iki taşın çarpışması birini kırarsa, diğerini de çatlatır.

Yazarın Diğer Yazıları