Halkımız bilinçli olarak yoksul bırakılıyor
Ekonomide, üretim kadar bölüşüm de önemlidir... İstihdam daha da önemlidir. Zaten iktisat bilimi de mal ve hizmet üretimi ve üretimin bölüşülmesi sonrasında ulaşılan toplumsal tatminin en üst düzeyde gerçekleşmesine yardımcı olmaya çalışan bir bilimdir. Eğer sermaye, emek, toprak gibi üretim faktörleri arasında toplum vicdanını rahatsız edecek şekilde haksız bir bölüşüm olursa, gelir dağılımı bizde olduğu gibi hızla bozulur.
Bu haksızlığın yeni yaşadığımız bir örneği memur maaşlarıdır. Memur maaşları tartışmasında siyasi iktidar, yalnızca enflasyonu tartışmıştır. Ekonomide gelir artışından yani büyümeden memura refah payı vermeyi hiç tartışmamıştır. Bu demektir ki zaman içinde emek faktörünün geliri diğer faktör sahiplerine göre gerileyecektir.
Bölüşümde ve gelir dağılımında mutlak bir eşitlik hiçbir rejimde, hiçbir toplumda mümkün değildir. Ancak gelir dağılımının toplum tarafından kabul edilebilir ve toplumu rahatsız etmeyecek bir eşitlikte olması gerekir. Adil olmayan bölüşüm ve gelir dağılımının aşırı bozulması, ekonomide ikili bir yapı oluşmasına yol açar... Ekonomide verimliliğin düşmesine neden olur. Sosyal huzuru ve sosyal istikrarı bozar.
Aşırı bozuk olan gelir dağılımı, talep üzerinde de iki etki yapar... Birisi... talep yetersizliği yaratır.. Yetersiz talep uzun dönemli büyüme ve istikrar önünde önemli bir engeldir. Talep olmayınca yatırım hacmi daralır.
İkincisi ise talep yapısı bozulur... Lüks mallara talep artar. Gösteriş amaçlı üretim artar. Firmalar kitlesel üretim yerine daha pahalı ve lüks üretimi tercih ederler. Bu nedenle, Türkiye’de ikili bir piyasa yapısı oluştu.
Gelişmekte olan ülkelerde modern kesim ile geleneksel kesimin veya iki farklı üretim biçiminin bir arada bulunduğu iktisadi yapı vardır. Türkiye’de bu yapı dışında, ayrıca lüks ithal mallarının satıldığı bir piyasa ve düşük kalite ve ucuz malların satıldığı diğer piyasa vardır.
Her ülkede, üst, orta ve düşük gelir gruplarına hitap eden farklı piyasalar var... Yani bu ülkelerde orta sınıfa hitap eden piyasalar da vardır. Türkiye’de ise ya zengine veya fakire hitap eden piyasa vardır. Çünkü, büyümeden pay alamayan köylü, çiftçi ve memur göreceli olarak fakirleşmiştir. Buna karşılık sermaye sahibi ve spekülasyon yapanlar iyice zenginleşmiştir.Bunun içindir ki Türkiye’de 100 milyon doları geçenlerin sayısı diğer ülkelere göre çok hızlı arttı.
Zenginin artmasına kimse karşı çıkmıyor. Kimse servet düşmanı değil. Aynı şekilde ABD’de ve AB’de kimse servet düşmanı değil. Ancak bu ülkelerde milyarder sayısı azalırken bizde hızlı artıyorsa, demek ki uygulanmakta olan gelir dağılımı politikaları, birilerinden kesip, birilerine vermektedir. Eğer çalışandan keser, spekülatöre aktarırsan ve bu yolla zengin üretirsin, aynı zamanda da sosyal dengeyi ve huzuru da bozarsın.
Bunun içindir ki atalarımız “Biri yer, biri bakar, kıyamet ondan kopar” demişlerdir. Bunun içindir ki, yoksulluk ve açlık terörün, hırsızlığın ve kapkaçın önde gelen nedenlerinden
birisidir.
Bozuk gelir dağılımı ve fakirlik, çalışanların verimini de düşürüyor.
Atasözleri sizin onlarca cümleyle açıklamak istediklerinizi birkaç kelimeyle izah edebiliyor... “Aç ayı oynamaz” atasözü, size çalıştırdığınız aç insandan veya işinizde kullandığınız aç hayvandan verim alamayacağınızı hatırlatıyor.
Açlıkla ilgili bir başka atasözü “Aç ölmez gözü kararır; susuz ölmez benzi sararır” yani yoksulluk öldürmez... Ancak türlü türlü sıkıntıya sokar diyor.
“Fakirlik belimizi büküyor...” Bu söz Anadolu’da çok sık söylenen bir sözdür. Bu atasözleri, yoksulluğun neden bel büktüğünü çok açık şekilde izah ediyor.
Bazı toplumlarda yönetenler, özellikle halkı yoksul bırakıyor... Çünkü yoksul ve aç olanlar kendi dertlerine düşüyor... Siyasi ve sosyal olaylardan uzak kalıyorlar. Yahut dine sığınmak ihtiyacını duyuyorlar... Söz gelimi ekonomiyle değil, kürtajla uğraşmak zorunda kalıyorlar.