Gülen iddianamesinin aslı
Bugün, arkadaşların, paralel diye tanımladıkları yapıyla, yani, tarikat ve hoca efendiyi, zaman zaman da, yalan yanlış, benim adım kullanılarak, bazı haberler yayınlanıyor. Ben bu yazıda, bazı gerçekleri anlatayım istedim.
1990'lı yılların başlarında, Sabah ve atv'nin Washington temsilcisi olarak çalışırken Fethullah Gülen'in Amerika'ya geldiğini duyduk. O günlerde, herkes bu takımla görüşmeye çalışırken, İstanbul, benden de helikopter tutup havadan görüntü alma dâhil, bir fırsat yaratmamı istedi. Ancak tarikat yöneticileri ve yandaşları, bırakın röportaj vermeyi, görüşme taleplerime bile cevap vermedi. İstanbul, çok ısrarcıydı. Ben de o tarihlerde, Washington'da bulunan yerli bir istihbaratçıdan, bu adamlara nasıl ulaşabileceğim konusunda yardım istedim. O yardımcı olamadı, ama bana onlara ulaşabilecek bir Amerikalı gazetecinin telefon numarasını verdi.
Korumayla gelen ABD'li gazeteci
Adı verilen gazeteci, Washington'daki, Ulusal Basın Kulübü'nde (National Press Clup) buluşmayı kabul etti. Randevu günü ve saati, Amerikalı gazeteciyle buluştum. Gazeteci, iki korumayla gelmişti, şaşırdım. Hayatımda ilk kez, ABD'de bir gazetecinin korumayla gezdiğini görmüştüm. Konuyu anlattım ve kendisinden, bir kontak bulması için yardım istedim. Zaman istedi ve birkaç gün sonra arayacağını söyledi.
Gerçekten de birkaç gün sonra aradı. Bir kontak bulamadığını, ancak bazı tanıdıklarının elinde, Hocayı vaaz verirken gösteren, bir video olduğunu ve bana 3 bin dolar karşılığı bu videoyu satabileceklerini söyledi. İstanbul'u arayıp, durumu bildirdim, videoyu isteyip istemediklerini sordum. İstanbul, parayı hesabıma havale edeceklerini söyledi. Ben de Amerikalı gazeteciyi arayıp, videoyu alabileceğimi söyledim. Sözleştiğimiz gün, ben parayı, o da videoyu getirdi. Konuyla ilgili, o zaman bir makbuz aldığımı bile hatırlıyorum. Neyse. Videonun bir kopyasını kendime yapıp, aslını İstanbul'a özel Express paket servisi ile gönderdim.
Video'nun İstanbul'da, editing ve yayına hazırlama işini, bugünlerde, bir TV haber kanalında, yönetici olarak çalışan ve şimdilerde, "haberi olsa, yayına izin vermeyeceğini" söyleyen, o zamanlar atv'de çalışan birisi yapmıştı. Sonra atv videoyu yayınladı. Hocaefendi bu videoda, Türk hukuk sistemine nasıl sızılacağını, adli sistemin, askerin kışlasının nasıl ele geçirileceğini müritlerine, üzerine giydiği bir gecelik entarisi ile devleti nasıl ele geçireceklerini dillendiriyordu. Bu videonun, özellikle İsrail istihbaratına yakın ve ilintili bir gazeteci tarafından temin edilmesi, dikkatimi çekmişti. İsrail istihbaratı, müritler arasına nasıl girebilmiş ve bu kadar yakından video çekebilmişti? Yıllarca, hep bu konuyu sorguladım kafamda.
AYM Başkanı'na suikast senaryosu!
Video yayınlandıktan sonra, Devlet Güvenlik savcısı, Nuh Mete Yüksel'in açtığı dava dilekçesindeki suçlamalar, ne hikmetse, bugünkü suçlamalara benziyor. O tarihlerde, Hocaefendiyle görüşmeye, daha sonra Taraf gazetesini çıkaran, Yasemin Çongar ve bir iki gazeteci çağrılmış, bizler davet edilmemiştik. O davet sonrası Çongar ve yandaşları, Balyoz ve Silivri'nin ilk denemesi benzeri bir toplantıyı, Egemen Bağış'ı da kullanarak yayınladı. 2007 yılındaki Hudson Enstitüsü'nde, Zeyno Baran tarafından düzenlenen ve Talabani'nin oğlu, Kutad Talabani'nin de katıldığı bu senaryoda, Anayasa Mahkemesi Başkanı Tulay Tuğcu'nun bir suikastla öldürülmesi, İstanbul'da PKK saldırısı ve TSK'nın Irak'a girmesi karşısında, ABD'nin tepkisi gündeme getirilmişti. Hudson olayı sonrası Çongar Türkiye'ye gelerek, Taraf gazetesini çıkarmıştı. Yani rüştünü ispat etmişti.
Tarikatla ilişkili bir başka konu, bugünlerde, ısıtılıp ısıtılıp, gündeme getiriliyor. Hikâye'nin aslı şu. TMSF, Sabah gazetesi ve atv'ye el koyunca, tüm dış muhabirler, İstanbul'a çağrılmış ve görevimize İstanbul'da devam etmemiz istenmişti. O tarihlerde bir Amerikalı diplomattan aldığım istihbaratı da gazetede haber yapmıştım. Haber Gülen'in vizesinin uzatılmayacağı yolundaydı. Haberi tarikat avukatı yalanladı. Ancak her ne kadar tarikat, haberi yalanlasa da daha sonra yeşil kart için mahkemeye gidip, politikacılardan destek imzası toplamıştı. Yani haber doğruydu.
Bu arada biz de TMSF'nin talebine karşılık, o sırada Sabah'tan emekli olup, Vatan gazetesini kuran arkadaşlarımıza katılmıştık. Vatan'da da bir süre çalıştım. Son günlerde birileri, Sabah'tan ayrılışımız üzerine, bu Gülen haberinin neden olduğu senaryoyu yaymada ısrarcı. Ne diyelim. ABD'den Gülen'i alma konusuna gelince, gelecek yazımda.