Gül tuzağa düşürdü
Huber Köşkü’ndeki pastırmalı kahvaltıya davet edilmediği için canı sıkılan Serdar Turgut, köşesinde Abdullah Gül tarafından nasıl oyuna getirilip kandırıldığını yazdı
Onu yakından tanıyan bazı insanlar, Gül’ün çok manipülatif ve içten pazarlıklı olduğunu yazıp, söyledikleri zaman bile, bunları onların arasındaki eski tartışmaların sonucu olarak görüp, bir kenara itmiştim.
Ancak sonra çok üzülerek gördüm ki; o eleştirilerde haklılık payı da vardı.
Benim bizzat yaşadığım olay şöyleydi.
Cumhurbaşkanlığı girişiminin yarıda bırakıldığı günlerdi. Başka bazı temaslarda bulunmak için TBMM’ye gitmiştik. Salih Kapusuz’un odasında tesadüfen Abdullah Gül ile karşılaştık. Biraz sohbet ettik ve konu Cumhurbaşkanlığı meselesine geldi. Abdullah Bey, bir soruma karşılık girişimin böyle engellenmesine asıl eşinin üzüldüğünü söyledi. Benim bu konudaki duyarlılığımı muhtemelen iyi tespit etmişti. Ve ertesi gün de bu lafı manşete çıktık.
Sonra olan bitenleri düşündüğümde Gül ile Başbakan Erdoğan’ı, Gül’ün engellenen Cumhurbaşkanlığı üzerine kurulan seçim kampanyalarında izlerken, bir gün yumruk yemiş gibi anladım gerçeği. O gün TBMM’de bana söylediği lafla aslında Gül, hem Cumhurbaşkanlığı hem de seçim kampanyasını başlatmıştı.
Benim bütün iyiniyetli ve belki de olmaması gereken masumiyet ile samimi, kalpten bir konuşma olarak görmek istediğim şey, aslında çok ince düşünülmüş ve planlanmış bir manipülasyondu.
Şimdi diyebilirsiniz ki; ’ne fark var bunda yani, siyasetçi ile gazeteci arasındaki ilişkiler hep böyle değil midir zaten, masumiyet pek bulunmaz o ilişkide’. Evet; olabilir ve saflık varsa bu da benim hatam.
Abdullah Gül bazen insana çok samimi, çok kalpten, çok yüreğinden geldiği gibi konuşur.
O gün de öyle olmuştu ve hatta eşini üzdük diye ben de üzülmüştüm. Bunu kendisine de ifade etmiştim.
Ama benim karşımda, belirlediği hedefe Makyavelist kararlılıkla yürüyen bir siyasetçi vardı.
İşte bu yüzden kırıldım ona.
Şimdi onun hangi dediğine inanacağız; demokrasi söylemine mi? Acaba onun da arkasında başka hedefler var mı ki? Nasıl emin olacağız...
Ben 53 yaşımda, hedefine Makyavelist kararlılıkla yürüyen politikacıdan korkacak değilim. Yeter ki; kandırmasın beni, oyun oynamasın.
* Serdar Turgut / Akşam
*****
Shakirasever İngiliz Bakan!
Uzun yıllar yurtdışında yaşayan Devlet Bakanı Mehmet Şimşek siyaset gibi Türkçe’nin de acemisi. Şimşek, sık sık iş kazasına neden olan Türkçesiyle “Arkadaşlar, buna zam dersiniz, fiyat ayarlaması dersiniz, ne derseniz deyin. Sorun o değil. Türkiye, kaldırabileceğinin en iyisini sanayicimiz ve tüketicimiz açısından yapmıştır, okey” dedi. AA’nın haberine göre Şimşek dün gazetecilerin elektrik zammıyla ilgili sorularını yanıtlarken derdini anlatmakta epeyi zorlandı:
* Yüzde 1.5 TRT payını kaldırmışız, yüzde 5 de indirim yapmışız. Tamam mı arkadaşlar? Okey. Nominal bazda elektrik fiyatları düşmüş, yüzde 6.5 düşmüş. Reel bazda elektrik fiyatları yüzde 70’in üzerinde aşağı düşmüş, okey.
* Peki yani bir bakın şu hesap kitaba... Reel olarak, bir de maliyetlere göre elektrik fiyatlarında artış falan, filan... Aman ne olur, en son konuşulması gereken konu bu.
* O konuda hükümetimizin yaptığı, mevcut dünya konjonktüründe, yani petrol ve doğalgaz fiyatları bu kadar artarken, kesinlikle... Yani başarması çok kolay olmayan bir süreç.
* Vatan
*****
Armut dibine düştü
Türkiye son yıllarda rahip ve misyoner cinayetleriyle anılan bir ülke haline geldiğini öne süren gazeteci Taha Akyol’un toplum bilimci oğlu Mustafa Akyol, Star’daki köşesinde “Misyonerin hakkını Müslüman savunmalı” diye yazıp şu görüşe yer verdi:
Kısacası, ’bazı Türk gençler Hıristiyanlaştırılıyor’diye ortalığı ayaklandıranların önemli bir kısmı, bunu İslamiyet’in ’kara kaşı, kara gözü’için değil, ’homojen ulus’tutkusu için yapmaktadır. Bu tutkunun ’laikçi’boyutundan fazlasıyla mağdur olmuş bir kesim olan dindar Müslümanların, Hıristiyanlık karşısında gidip de aynı zihniyetin yanında saf tutması hiç
doğru olmaz.
*****
Tezgahtar işbaşında
Yasemin Çongar, Talabani’yi Ankara’da ağırlatma tezgahı için bir adım daha attı
Taraf’ın kime taraf olduğu ve kime hizmet ettiği anlaşılamayan(!) ünlü yazarı Yasemin Çongar görülmemiş bir ısrarla Celal Talabani’nin Türkiye’yi ziyaret etmesi için tezgah kurmayı sürdürüyor.
Daha önce hayali kaynaklara dayanarak Taraf’a “Çankaya buyursun gelsin, diyor” manşeti çektiren Yasemin Çongar, bu defa da Talabani’nin mesajını Türkiye’ye taşıdı.
Yasemin Çongar’ın yaptığı söyleşiyi, “Davet edilirsem gelirim” başlığıyla yayınlayan Taraf, “Talabani’de cevap var” diyerek şunları yazdı:
Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, Ankara’yı ziyaret edip etmeyeceğine ilişkin, Yasemin Çongar’a, “Ben Irak’ın Cumhurbaşkanıyım, herhangi bir başkenti öyle rast gele ziyaret edemem ki. Eğer davet edilirsem tabii ki memnuniyetle gelirim” diye konuştu.
*****
GÜNÜN DÖNEĞİ
Dönekliğin raconu
“Dönmek ” herkese ama herkese anasının ak sütü gibi helaldir... Yeter ki... Dönüşün hesabı verilsin... Yeter ki... Açık yüreklilikle dönekliğin öyküsü anlatılabilsin... ;
* Ahmet Hakan / Hürriyet
*****
Sıcak coğrafyada soğuk barış
Necip Türk medyasının son günlerde yoğun bir şekilde pompaladığı havaya bakar mısınız?
Çuval geride kaldı!
ABD ve Türkiye tekrar stratejik müttefik! Buzlar eridi!
Başbakan Erdoğan Bush’la telefonla görüştü... Anlık istihbarat devam edecek!
ABD asist yapacak, Türkiye çakacak...
Neymiş?
Buzlar erimiş... Eski günlere geri dönüyormuşuz... Barzani’nin homurdanmasına da aşağılayıcı başlıklar atarak “işlerin yolunda olduğu” havası yaratılıyor.
Bu havanın neden gerçek bir ısınma olmadığını bunun “soğuk barış” olduğunu düşünüyorum...
Kimse Türkiye’nin ne denli bir borç yükü altında olduğundan dem vurmuyor. Bu borcun tamamını bu iktidar yaptı.
Cari açık tehlike sınırını çoktan aştı. Dış ticaret açığı 65 milyar doları buldu. Bu ekonomik açıdan sürdürülebilir bir durum değildir.(...)
Şimdi gelelim bu fotoğrafın siyasi boyutuna...Ve yazılıp söylenmeyenlere...
Türkiye, 5 Kasım tarihinde, ABD ile, bir büyük diyet karşılığında, çok ciddi risk alarak, gizli bir mutabakata, zımnen varmıştır...
Bunun gizli anlaşmanın ne olduğunu görmek için 50 yıl sonrasını; Beyaz Saray arşivlerinin açılmasını beklemeye gerek yoktur. Kürdistan konusunda bir mutabakat olduğu anlaşılıyor.
Barzani’nin rahatsızlığı, ABD’nin Kerkük konusunda Türkiye tezleri lehinde tavır almasıdır.
Ancak kırmızı çizgimiz değişmiştir. Türkiye 3 parçalı bir Irak’ı; dolayısıyla, Kürdistan Federe Bölgesi’ni kabul edecek. Sadece Kerkük o sınırlar içinde olmayacak...
Bu plan Türkiye’nin yukarıdaki borcunun yüzdürülmesine karşılık siyasi tarihi bir diyettir. AK Parti’nin hükümet etmeye devamının gereği ve şartıdır. Ha, bu arada 5 Kasım’dan beri yazıyorum... PKK çok daha fazlasını istiyor ve bu planda sadece PJAK şapkası takarak çıkmak da işine gelmez. PKK’dan veya TAK’tan kaynaklı (fark etmez) bir metropol saldırısı beni maalesef şaşırtmayacak. “Soğuk barış” ın bu sıcak coğrafyada ne süreyle yürüyebileceğini hep birlikte göreceğiz.
* Serdar Akinan / Akşam