Güdüldüğünüzün farkında mısınız?
Bir ülke, devleti yönetme kriteri “iki koyun gütmek” olanlar tarafından yönetilirse böyle oluyor demek ki.... Amberin Zaman gururla yazdı: ’Ermenistan sürecini ABD’güdüyor!’ Anladık çoban
Obama da, koyun kim?
’Türkiye ile Ermenistan’ın sınırların açılmasına dair anlaşmanın imza aşamasına geldiğini’ ilk duyuran Amberin Zaman’dı.Taraf’ta ”Ermenistan işi tamam gibi“ diyen Zaman, 27 Mart gününden şu haberleri veriyordu: Türkiye ve Ermenistan diplomatik ilişki kurmaya ve sınırları açmaya karar vermiş durumda. Eğer bir aksilik çıkmazsa önümüzdeki hafta taraflar kararı ilan edecekler.
Zaman’ın yirmi gün önce ’konuya vakıf kişiler’den aldığı bilgileri paylaştığı yazısı daha öncekiler gibi ’işaret fişeği’ niteliğindeydi. Nitekim, Türk dış politikasına stent takmaya çalışanlara ’uygun damarı’ bulmaları için yol gösteren Zaman’ın iddiaları yirmi gün içinde gerçekleşiyordu.
Çon fonksiyonlu Zaman’ın dünkü yazısı, Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan ve ABD olmak üzere dört ülke ilişkilerini kapsayan sürecin ’tıkır tıkır’işlediğini göstermesi bakımından anlamlı.
Karabağ’sız anlaştılar
Gelinen noktada; Sınırın açılması ihtimaline Türkiye ve Azerbaycan Türkleri sert tepki gösteriyor. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Türkiye ile ilişkilerini neredeyse ’dondurma’ noktasına getirdi. Azerbaycan Başkonsolos’u Hasan Sultanoğlu Zeynalov sınırı açmanın ’fayda!’larını anlatan milletvekillerini ’Amerikan lehçeli’ olarak nitelendiriyor. Bu gelişmeler karşısında Cumhurbaşkanı Gül’ün Azerbaycan’lı vekillere sarf ettiği ”Sizi üzecek birşey yapmayız“ sözü ile Başbakan Erdoğan’ın ” Karabağ çözülmeden sınır açılmaz “ çıkışının bir karşılığı var mı? Evet var! Bu karşılığı da yine Amberin Zaman’ın ’Ermenistan işinin nasıl bağlandığını’ anlattığı yazısında buluyoruz.
Karaman’ın koyunu
”Beklenti, Ermeni kıyımını anma günü olan 24 Nisan’dan sonra -yani Obama’nın Ermenilere hitaben yazacağı mektupta soykırım sözcüğünü alenen kullanmaması halinde- anlaşma metninin imzalanması şeklindeydi. “ Zaman’ın satırlarına göre ’sınır tanımayan sömürgeleştirme mimarları’nın hesabı şöyle: Obama 24 Nisan’da ’alenen’ soykırım demeyecek. TBMM’deki konuşmasındakine benzer bir strateji izleyecek. O kelimeyi kullanmadan Türkler’i ’katil’ de ilan edecek, ’cezalarını’ da kesecek, ’infaz’ için tarih de verecek. ‘Ermeni Kıyımı Günü’nü tanıyacak ama sözüm ona ‘soykırım’ı tanımayacak. Bu da ikna sürecinde, kamuoyunun ağzına ’bir parmak bal’ olarak çalınacak. Türkiye’den sınırı açmaya dönük ’varılan anlaşma’ya resmen imza atması beklenirken, ABD sözde soykırım dosyasını kapattığına dair hiçbir resmi anlaşmaya, belgeye, taahhüte başvurmayacak. Anlayacağınız Obama’nın ’soykırım orucu’ 24 Nisan’a kadar sürecek.
Zaman devam ediyor:
”Azerbaycan’ın tutumunun etkileri Başbakan Erdoğan’ın, Karabağ sorunu çözülmeden Türk Ermeni ilişkileri düzelemez babındaki beyanlarına yansıdı. Böylece Türkiye’nin Ermenistan ile vardığı anlaşma metninde Karabağ meselesine değinilmemesine karşın Türk tarafı son anda cayıyor mu sorusunu gündeme getirdi. Başından beri süreci güden Washington’da kafalar karıştı.“ Zaman’ın yazdıkları, ’devlet geleneği’ni çiğnemeyi alışkanlığa dönüştüren iktidarın Ermenistan’ın ’önkoşulsuz barış’ çizgisine gelerek, Karabağ işgalinin son bulması şartını koşmadan ön anlaşma imzaladığını doğruluyor.
Yazıda vahim olan diğer ifade şu: Başından beri süreci güden Washington..
Buna göre Washington çoban ise, sürecin asıl aktörleri olmaları gerekirken, figüranlıkla yetinen Ermenistan, Azerbaycan ve Türkiye koyun mu oluyor?
Egemenliğinin kayıtsız ve şartsız millete ait olduğunu sandığımız Türkiye, sömürgeciler tarafından ’güdülen’ bağımlı bir devlet haline mi geldi? Ne zamandan beri?
Zaman’ın çektiği fotoğrafa göre, Başbakan ”değilim“ dese de yönettiği ülke dolayısıyla kendisi ”uysal koyun“ sürüsüne dahil edilmiyor mu?
Tahminim, Azerbaycan ile ilgili algı, ortada ’direnme’ olduğu için keçigiller biçiminde. Ermenistan ise Anadolu ile kurmaya çalıştığı bağa da uyan bir misyon ile ”Karaman’ın koyunu... “
Her türlü eleştiri ve telkin karşısında ”uysal koyun değilim“ diyen Erdoğan, bu gazetecinin ‘ güdüldüğünü’ söylemesi karşısında bir tepki verecek mi?
Yazıya devam edince, böyle bir beklentiye girmememiz, daha kötüsü, Erdoğan tepki verse dahi inanmamamız gerektiğini anlıyoruz. Çünkü Amberin Zaman diyor ki: Türkiye gerçekten anlaşma konusunda geri adım atıyor mu? Yoksa Erdoğan’ın son beyanları Ermenistan’dan son anda Karabağ ile ilgili bir takım tavizler koparmak için tasarlanan stratejiden mi ibaret?
Ya da Erdoğan gerçekten Karabağ işgali bitmeden sınırı açmayacak mı, tepkileri dindirmeye mi çalışıyor?
Zaman’a göre ”Büyük ihtimalle ikincisi.“ Üstelik bu bilgiyi ”Güvenilir kaynaklardan edindiği“nin altını çiziyor. O ”güvenilir kaynaklar“ daha önce de, AKP’yi Kapatma Davası, Obama’nın getirecekleri, Gül’ün Erivan seferi gibi birçok konuda erken öten horozluğa soyunmuştu. Hiçbirşey öyle çok gizli çok saklı değil aslında. Herşey göz önünde olup biterken, uykuları bölünmesin diye erken öten horozlara kulak tıkayanlar utansın!
Zaman’ın aldığı bilgi şu: Ermenistan’dan talep edilen, Karabağ dışında işgal ettiği bir-iki Azeri köyünden çekilmesi. Ermenistan böylece bir yandan Türkiye’nin elini rahatlatırken öte yandan Aliyev’i kendi kamuoyuna karşı güçlendirmiş olacak.
Yani Ermenistan Karabağ’dan çekilmeyecek. Sadece, ”Türkiye Azerbaycan’ın tehditleri karşısında bocalamasın diye birkaç sembolik adım atacak.“ Zaman’a göre ise ’yalandan’ bile olsa bunu bile yapmamalı Ermenistan.
İş çoktan bağlanmış
Yazının tarihi 17 Nisan. Zaman, ”Bugün Karadeniz Ekonomik İşbirliği zirvesine katılmak üzere Erivan’a uçan Babacan Türkiye’nin bu taleplerini yineleyecektir.“ yazıyor. Oysa Babacan Erivan’a uçmuş, ’anlaşma şartıları’nda hemhal olunmuş, Türkiye’ye dönülüp Azerbaycan Milletvekillleri ile ’nezaketen’ görüşülmüş bile... Geçmiş olsun! Millet bu yazıyı okuyup, derdine yansın öyle mi? Dalga geçer gibi, hakaret eder gibi...
Zaman yazısını şu cümlelerle bitiriyor: ”Başından beri önkoşulsuz barışa hazır olduğunu beyan eden Ermenistan’ın, -hele taraflar arasında sonlanan anlaşma metninde Karabağ’a atıfta bulunmaması göz önünde tutulursa- daha fazla taviz vermesi hiç de mümkün görünmüyor. Diasporadan gelen itirazlara göğüs geren, içerdeki milliyetçi muhalefetin serzenişlerine kulak tıkayan Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’dan daha fazlasını beklemek gerçekçi olmaz. Hatta insafsızca olur diyebiliriz. “
Taviz nedir ? Toprağından vazgeçmesi beklenen Azerbaycan iken, katledilen evlatlarının acısından vazgeçmesi beklenen Azerbaycan iken, kardeşinden edilen Türkiye iken taviz veren nasıl oluyor da Ermenistan oluyor? Rabbim Ermenistan’ı işgal, cinayet, tecavüz gibi bilmediğimiz haklar tanıyarak mı yaratmış?
Zaman’in en büyül ilham kaynağı kuşkusuz Erivan’da görevli ABD’li kocası. O’nun eline bir değnek alıp yardımcı çobanlığa soyunması şaşırtıcı değil.. Bakalım, gözümüzün içine baka baka ”Biz sizi güdüyoruz. Başınızdakiler de size yalan söylüyor. Bitti bu iş“ denmesi noktasına da gelindikten sonra, bu millet ve devlet ne yapacak?Umarım onların yapacakları şaşırtıcı olmaz ve bize şu mısraları tekrarlamak düşmez:
” Böyle mi olmalıydı yazık Asım’ın nesli
Yok mudur bu çocuğun sahibi, sahibesi
Kaç yıllık izne çıktı, insanlık esamesi
Nerdesin ehl-i Vatan uykuya mı bezendin?
Yoksa Sodom, Gomore Bizans’a mı özendin?
Amberin Zaman’ın Amerikalı kocası Erivan’da görevli
++++++
Avukat Vural Ergül olağan şüpheliye emniyette rastlamış:
‘Atatürk adlı şahıs’
Aranan ne? Darbeci bir örgütün suç delilleri... Bulunan ne? Nutuk... Atatürk posterleri...
Bir çuvala tıkılan bu ‘suç unsurları’ delil tutanağına nasıl işlendi?
‘Atatürk adlı şahsın fotoğrafları ve kaleme aldığı Nutuk adlı kitap...’
Devleti yıkmaya yönelik bir suçun delili o devletin kurucusu...
Bu salaklığı nasıl okumalıyız?
Hiç gaza gelmeyip soğukkanlı bir şekilde resme bakın...
Bu bilgiyi medyayla paylaşan kim?
Avukat Vural Ergül... Ergenekon davasının en dişli avukatı... Emniyet’e o gidiyor ve çuvallar onun gözü önünde açılıyor... Ortaya Atatürk resimleri ve ‘Nutuk’ saçılıyor... İyi ki çuvaldan bir Türk Bayrağı çıkmamış... Şaşırmazdım.
Bu bilginin kamuoyuyla paylaşacağı bilinmiyor mu?
Biliniyor...
Benim tezim şu:
Tandoğan’la başlayan süreçte Türkiye’de bir kesim ayağa kalkmıştı... Bu kesimin ana gövdesi AKP’den ve gidişattan memnun değildi... Milyonları bulan bu kitlenin ana gövdesi ‘Ne şeriat ne darbe’ diyen bir zihniyetteydi.
Bu kitle büyük bir şaşkınlık duygusuyla sustu; sindi... 29 Mart seçimlerine kadar... 30 Mart sabahı sandıkta gücünü gördü... Özgüven geldi...
12. dalga bu ‘özgüvenli’ kitleyi kızdırmaya yönelik; hatta tekrar sokağa dökmeye yönelik bir tahrik gibi gelişti...
Ufak tefek kıpraşmalar oldu... Gerilim dozunu artırmak için şimdi devreye ‘Atatürk adlı şahıs’ sokuluyor.
Birileri muazzam bir toplum mühendisliği yapıyor. Simgelerle oynuyor... Atatürk ‘olağan şüpheli...’ Bu algıya karşı medya üzerinden yaratılacak sismik dalgaların kamuoyundaki farklı kesimler arasında nasıl yankılanacağı sinsice hesaplanıyor. Artık çığrından çıkan Ergenekon ayrıştırmaya devam ediyor. Toplumda şüphe ve öfke birikimi var... Bu sinsi bir tasarım... Kasıtlı... Ve çok tehlikeli...
* Serdar Akinan / Akşam
++++++
Nutkum Tutuldu
Sene 59... Zor günler.Baskı had safhada. İzmir!de bir gazete var. Demokrat İzmir. Manşet atar: “Yiyin efendiler yiyin
Bu han-ı iştiha sizin
Doyunca, tıksırınca...
Çatlayıncaya kadar yiyin!”
Derhal soruşturma açılır. Gazeteye resmi yazı gelir. Bu haltı yiyen sorumlu müdürle birlikte, söz konusu şiiri kaleme alanın isim ve adresinin bildirilmesi istenir. Gazete ertesi gün manşet atar: “Merhum Tevfik Fikret aranıyor!”
Adres olarak da, şairin İstanbul Aşiyan’daki mezarının fotoğrafı yayınlanır.
Çağdaş Eğitim Vakfı’na yapılan polis baskınında, Nutuk ve Mustafa Kemal posterine “delil” diye el konulmuş.
Rahmetli oldu o, rahmetli.
Anıttepe, Ankara.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
++++++
BAHÇELİ KONUŞURSA KİLİT AÇILIR
Arapsaçına döndü
DSP Milletvekili Recai Birgün’ün iddiaları dünkü Sabah’ın sürmanşetinde yeraldı. Yavuz Donat’ın sorularını yanıtlayan Birgün özetle şunları söyledi: Başbakan Ecevit’in hasta olduğu dönemde Irak’ta sorun yaşanıyordu. ABD, Irak’a müdahale etmek istiyordu. Ecevit buna karşıydı. Devlet Bahçeli de. O süreçte Almanya’da bir toplantı yapıldı. İlk karar Ecevit’siz ve MHP’siz yeni bir hükümet kurulmasıydı.
Birgün savcıya vereceği bilgi veren ifadede “Eğer Devlet Bahçeli konuşursa, Türkiye’de gizli kalmış pek çok şey açığa çıkacaktır...” diyecekmiş. 12. dalgada tutuklanan Mehmet Haberal’ın da “Ecevitsiz dönem”e hizmet ettiğini iddia ediyor.
Gözaltına alınan, tutuklanan, yargılanan, hedef gösterilen kişi ve kurumların ‘belirleyici’ özelliği ABD’nin Türkiye’yi kapsayan projelerine karşı olmaları değil miydi? Ecevit de, bu politikalara karşı olduğu için istenmeyen adam olmamış mıydı? Tutuklanan Haberal’ın adının, ABD karşıtı Ecevit’i etkisizleştirme senaryosunda geçmesini nasıl izah edeceğiz? Peki, ABD karşıtı iktidar devrildikten sonra, iktidara yeni kurulmuş ve ABD’nin şimdilerde model ortağı olan AKP’nin gelişini? Sahi kimler varmış Almanya’daki toplantıda? Yoksa o isimler Bebek buluşmasında olduğu gibi karanlıkta mı kalacak?
++++++
MİNİ YORUM
Düşman kapıya gelince
Medya Ümraniye soruşturmasıyla ilgili olarak en büyük tepkiyi son dalgada verdi. Çünkü onlara göre ‘operasyon şaşırmıştı’. Bakmayın ‘çağdaş eğitim hedef’ başlıklarına. Bugüne kadar alınan insanlar irticacı mıydı? Aralarında hiç mi aydın, çağdaş, cumhuriyetçi yoktu? Bu kez alınanlar arasında ‘onlardan biri’ de vardı. Klasik Yakup Kadri hikayesi işte. “Düşman” sabah yedide onların da kapısına dayanmıştı. Yazık ki tek neden bu... Kimileri çok şaşırmış, arıyorlar soruyorlar, Ermenistan sınırına kadar gittiniz niye medya yer vermedi diye? Onların sınırı Doğukapı, Habur, Sarp, Kapıkule’de değil ki. Bankalar caddesine dayanırsa düşman, o zaman verirler...