Gösteri diplomasisi
Çankaya-Anayasa tartışmaları uzadıkça uzuyor. Ardından cumhurbaşkanlığıyla ilgili referandum da gelecek. Hemen söyleyelim, bu referandumdan “evet” çıkarsa, Türkiye bu kez başka bir hukuk krizine hazır olmalı. Özetle bütün bunların gösterdiği bir gerçek var: Türkiye, kendi jeopolitik alanının tersi bir yönde hızla ilerliyor ki, bunun anlamı tıpkı bir kara delik örneği kendi içine kapanmaktan başka birşey değil.
AKP’nin dış politikada giderek artan gösteri diplomasisinin ardında yatan da bu gerçeğin medya ve kurumlarca gizlenmeye çalışılmasından başka anlama gelmiyor. Geçtiğimiz hafta, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’un Harp Okulu’nun açılışında yaptığı konuşmanın tercümesi de açıktı: Türkiye’nin dışarıda, siyasal iradesi ve askeri gücüyle yapacağı operasyon, harekat ya da bunlara dayanarak baskı gibi araçlar artık kullanılamaz. Türk Silahlı Kuvvetleri Kuzey Irak’a girmeyecek ya da oradan Türkiye’ye yönelik büyük stratejik tehditleri önlemek için ordu yalnızca savunma pozisyonunda kalacak. Bu arada Sayın Başbuğ’a göre, biz Kuzey Irak’ta giderek artan aleyhimizdeki oluşumları dışarıdan değil içeriden önlemeye çalışacağız. AKP iktidarıyla TSK, içeride Çankaya ve laiklik tartışmalarıyla sürekli çekişse de dışarıda tam bir uyum, mutabakat içinde değil mi?
Bu gelişme beni şaşırtmıyor. Çünkü Türkiye Atatürk’ten sonra hâlâ Abdülhamid-İsmet Paşa diplomasisinin etkisi altında. İkinci Dünya Savaşı ertesindeki Sovyet tehdidiyle NATO’ya giriş ve soğuk savaşın getirdiği rehavet Sovyet İmparatorluğu’nun dağılışına kadar sürdü. 1991’de dünyada tarihsel jeopolitik dengelerin değişmesiyle Türkiye kendi stratejisini oluşturmak amacıyla arayışlara başlamıştı. Hem Avrupa Birliği’ne girecek hem de bağımsızlığını kazanan Türk dünyasıyla bütünleşecektik. Bu da gerçekleşmedi. 1992 yılında, MGK tarafından hazırlanan Milli Güvenlik belgesinin 2006’da eski cumhurbaşkanı Sezer’in emriyle imha edilmesi olayını geçenlerde gazetelerde okuduk. Bu belgenin devlet kararıyla ortadan kaldırılmasının anlamı şudur: Türkiye’nin Türk dünyası dış Türkler diye bir problemi yoktur. Marazi bir AB rüyasının dışında Ankara bütünüyle kendi içine kapanacaktır.
Bütün bunların yerine gösteri diplomasisi geçmektedir. Dünyanın çeşitli ülkelerinden devlet başkanlarıyla başbakanlarla sonucu olmayan medyatik görüşmler; Doğu-Batı zırvalerı; medeniyetler çatışmasını sona erdirecek Tolkien’in Orta Krallığı’nın soyut dünyasındaki buluşmalar. Birleşmiş Milletler’i ya da AB’yi arkasına alma denemeleri. ABD ile nafile diplomasi turları. Enerjide hatları birbirine düğümleyerek yakın gelecekte içi boş duruma getirmeler v.b...
Kara Kuvvetleri Komutanı Başbuğ’un konuşmasında başka bazı mesajlarda var. İki ay önce, Çin gezisinde “Biz dünyaya Çin’le aynı pencereden bakıyoruz” diyen Orgeneral Başbuğ, Cumhuriyet Türkiye’sinin ezeli yanlışının yeniden üretilmesine katkıda bulunuyor; eskiden Sovyetler Birliği’ne yaklaşım politikasını şimdi Avrasyacılık üzerine temellendirmeye çalışıyor.
İyi, hoş da Avrasyacılık bile kendi içine kapanmayla olmuyor ki...