Genç, faşist ve zibidiler

Hukukun üstünlüğünü savunanlara “darbeci” diyorlar. Demokrasi diye faşizme hizmet ediyorlar. Bu yarı cahil gençler, Amerikan zibidilerine özenip beyinlerini de mideleri gibi ayaküstü dolduruyor olmalılar

İstanbul Barosu’nun düzenlediği ve 46 baronun desteklediği “Yargıya ve Ülkene Sahip Çık” yürüyüşüne katılan avukatlar Taksim Meydanı’na geldiğinde, beş yıldızlı otellerden birinin penceresinden pankart sallandırılmış:
“Darbeci Baro Taksim’e Hoş
Geldin.”
“Genç Siviller” sallandırmış pankartı... Polis, lüks otelde oda tutup eylem yapan iki kişiyi gözaltına almış. Alsa ne olur almasa ne olur; iktidarın yan örgütü gibi çalışanlara kim ne yapabilir ki!
Avukatlar, iktidarın yasadışı telefon dinlemelerine karşı yürüyüş yapıyor; kendisini “demokrasi havarisi” sanan zibidiler de İstanbul Barosu’na “darbeci” damgası vurmaya çalışıyor...
Bu ülkede son askeri darbe ne zaman oldu?
12 Eylül 1980’de.
Genç zibidiler acaba o tarihte
neredeydi?
Cola ve hamburgerle Amerikan zibidileri gibi ayaküstü beslenerek midelerini doyuran gençlerin beyinlerini de ayaküstü bilgilerle doldurduğunun en somut kanıtıdır. Taksim’e asılan pankart. Kenan Evren’in ve ardından gelen Turgut Özal’ın hayalini kurduğu “depolitize” edilmiş yarı cahil gençlik tipidir bunlar.
İstanbul Barosu’nun resmi internet sayfasında “Tarihçe” bölümüne girince görürsünüz; 12 Eylül yönetiminin İstanbul Barosu’nun efsanevi Başkanı Orhan Apaydın’ı nasıl öldürdüğünü!
Sen tut, Apaydın’ın barosuna “darbeci” de...
Seni gidi faşist özentisi zibidi seni!
* Deniz Som / Cumhuriyet


++++++

Kafes planı ve iki keklik...
Yenişafak’tan Salih Tuna “Ertuğrul Bey’ciği”nin önceki günkü, (hani bizim dün ’ti’ye aldığımız) “çok sevilecek cinsten” yazısını şöyle takdim etmiş okurlarına: “İçinde yok, yok: Alay, istihza var. İroni var. Bir tür ima harbi var. Fikirle iltizam var.”
‘Ertuğrul Bey’ciği’ Tam şakıyamamış, “darbeci komutan” için “eğer varsa” dipnotu düşerek, ahengi bozmuş ama olsun, yavaş yavaş öğrenir “bağlılık marşı”nın notalarını...
Merakla bekliyorum şimdi.
Bakalım Derya Sazak’ın “Solgun, darbelerden en çok mağdur olmuş, baskı ve katliamlara uğramış Alevilerin” daha fazla demokrasi ve barış istemeleri “gerekirken darbeci zihniyetlere destek vermeleri”ni Stockholm Sendromu’na bağladığı yazıyı, hangi yandaş kalem “Derya Beyciğim çok sevilecek bir yazı yazmış” diye alıntılayacak? Aralarında bir TRT hukuku var ya, bu jest de Fehmi Koru’dan gelir belki.
“Ötme de keklik derdim bana yetiyor” diyenlere kulak asmadan “iki keklik” bir kayada öttüğüne göre anladım plan tıkırında. Kafeslendiler kafeslenecekler; an meselesi!
Gazeteciliğin onurunu kurtarmak için “aman avcı vurma onları” diyeceğim ama, ha “avcı”, ha Aslı Aydıntaşbaş’ın
hayalet yetkilisi!..
Tam Mustafa Mutlu’nun tarif ettiği gibi “Her yerdeler, her şeye hâkimler, istediklerini yapıyor ve yaptırıyorlar; ama yıpranmıyorlar! O kadar ” yok“lar ki; kimse onları suçlayamıyor, eleştiremiyor, bitiremiyor!”
Ne yalan söyleyeyim, Adalet Bakanı’nın düzenlediği “basın toplantısı”na Yeniçağ’ın niye davet edilmediği sorusuna gelen jet “Bakan Bey öyle uygun gördü” cevabını duyunca hak vermedim de değil iki kekliğe...
KKK Enis Amerika gezisi için havalanına gittiğinde, Başbakan öyle uygun gördüğü için uçağın onsuz havalandığı görürse ne olacak mazallah!
Ya Bakan Bey’in biri de, yarın öbürgün “Olmamış bu manşet, bir ceza da benden kesin” demeyi uygun görürse, patron hepsini yakmaz mı çıra gibi?
Toplumsal sonuçlarını aklıma getirmek bile istemiyorum; devletin imkanlarını kullanarak ayrıştıran, ötekileştiren, bir eliyle birilerini yukarı kaldırırken, diğer eliyle başkalarının kafasını ezen; bunu yaparken meslek etiğini, vicdanı, siyasi teamülleri rafa kaldıran ve ölçüyü “yaptım oldu”ya indirgeyen zihniyet mi demokratikleştirecek bu ülkeyi?
Hesaplaşacak diktatör mü arıyordu
birileri?
Alın işte “Yaptım oldu, hesap vermem, izahatta bulunmam, sebep göstermem, paşa gönlüm bilir” diyenden alası mı olur?
İki keklike kızamıyorum artık. “Vurdum öldü” demesi muhtemel güç odaklarına şakımakta bulmuşlar çareyi:
“Sen kafes ol ben de keklik yemle beni yarim yarim.”


++++++

GÜNÜN SORUSU
Basın kartı sahiplerine yapılan
indirimleri “rüşvet” kabul ederek etik tartışması başlatan medyaya hatırlatma:
Avrupa’nın komiseri Karen Fogg namındaki kadının Türkiye’deki “şekercikleri”ne
gönderdiği “şekerlemeler” ne olacak?
* Hasan Pulur / Milliyet


++++++

Korku yayma yöntemi
Demokrasi korunmak isteniyorsa yapılması gereken şey, kuvvetler ayrılığını savunan hukukçulara karşı mücadele değil, devlet kuvvetlerinin birleştirilip tek parti kontrolüne verilmesini sağlamak isteyenlere karşı mücadele etmektir. Kendini sivillikle tanımlayan “genç siviller”in anlaması gereken şey, sivil olmanın faşist olmamak için yeterli olmadığı ve faşizmin gerçekleştirmek istediği amaçlara destek
olmanın faşist olmak için yeterli olduğudur.
Faşizm, iktidarı ele geçirirken liberal ve
demokrat aydınları yanına çekmek için
totaliter rejim korkusunu yayma
yöntemini de kullanmıştır.
Peki bugün darbe olacak korkusunun yaratılmasında kendilerine rol biçen “genç
siviller”, başka türden bir faşizmin doğmasına yol açmak mı istemektedirler?
* Onur Güngör / Odatv.com


++++++

Psikolojik terör
AKP hükümetine karşıysan darbecisin, AKP hükümetinin yaptığı her işi alkışlıyorsan “demokrat”!
Demokratik hakların kullanımının, böylesine bir psikolojik terör ile sindirilmesindeki amaç sinsice gerçekleştirilmeye çalışılan bir sivil darbenin direnişle karşılaşmamasını sağlamak.
Ortaya çıktı ki temel bir anayasal hak olan “iletişimin özgürlüğü” konusu açıkça çiğneniyor.
Çiğneyenler ve bunu hükümetten aldıkları cesaretle fütursuzca yapanlar, bizzat o yasaları korumak ve uygulamakla görevli olanlar.
Bunu protesto etmeyeceksek, neyi protesto edeceğiz?
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet


++++++

Kafa karıştırıyorlar
Gençler adına hareket ettiğini söyleyen bir topluluk neden yola 19 Mayıs’a, gençlerin bayramına saldırarak çıkar peki?
19 Mayıs bir simge olduğu için, bu Cumhuriyet’i yaşatıp hatırlattığı için mi?
Neden aynı Genç Siviller dinlemelere karşı yürüyen avukatlara ‘Darbeci’der? Özgür ve tam bağımsız yargıya karşı oldukları için olmasın sakın... ‘Genç Siviller’in liderinin bu ülkeye ‘gözü açık’ Adalet Heykeli’ni diken partiden milletvekili olmak istediğini unutmayalım.
Türk Gençliği’nin yıllarca üzerinde bulut oldu birileri... Gencecik insanlar birilerinin yönlendirmesiyle sokaklara döküldü, hayatlarını kaybetti, kafaları karıştırıldı, kullanıldılar, atıldılar... Herkes onları bir başka yöne çekmeye kalktı...
Şimdi de Genç Siviller...
Bu çocukları bu yüzden sevmiyorum işte...
* Oray Eğin / Akşam


++++++

Madem öyle Yavuz’dan başlayalım
Murat Bardakçı dünkü HaberTurk’te “Açılım”, “demokratikleşme”, “dönüşüm” yahut “yüzleşme” gibi kavramları “geçmişle hesaplaşma”ya dönüştürenlere ödemek zorunda kalacakları bedelleri hatırlattı.
“Türkiye gibi geçmişi savaşlardan isyanlara kadar binbir çeşit acı hatıra ile dolu bir memlekette hesaplaşma halini alan bu tartışmalar zamanla daha da gerilere gider ve içinden çıkılmaz bir hal alır. Ermeni meselesini şimdilik rafa kaldıran Türkiye, durup dururken Dersim olaylarına kilitlendi. Dersim’de 1930’larda yaşananlar bazı çevreler tarafından soykırım boyutlarında değerlendiriliyor, elde edilen ise sadece körüklenen bir kin ve lüzumsuz bir nefret...” diyen Bardakçı, gerçekte “hedeflenen”in de “kin ve nefreti körüklemek olabileceği” ihtimali üzerinde durmamış...
Sadece “Bu gibi hesaplaşmalar sürüp gittiği takdirde olacakları” söylemekle yetinmiş:
“Dersim’i büyük ihtimalle Şeyh Said hadisesi takip edecek, Birinci Dünya Savaşı senelerinde sadece Ermeniler’e değil, bazı Müslüman gruplara da tatbik edilen mecburi göçler de hatırlanacak...
Bugün hesaplaşma mevzuu olarak Dersim’i seçenler, büyük ihtimalle Yavuz Sultan Selim zamanına da uzanacaklar. İşte o zaman buyrun size yepyeni bir hesaplaşma konusu...”
Şimdilerde “dar alanda, kısa açılımlar” yapanlar bu yazıyı Adli Tıp’a gönderseler “Uyandırma servisinin ürünüdür” raporu çıkardı belki de...
Çünkü Bardakçı’nın bir kaygının ifadesi olarak, “Ya sıra Yavuz’a da gelirse” diye ateşlediği işaret fişeği, henüz kafeslenmeyen kimilerini “uyandırır”sa ve onlar “Geçmişle hesaplaşmanın miladı neden 1923?” diye sormayı akıl edebilirlerse, “Aleviler Cumhuriyet’e sırt çevirip, bizim ekmeğimize yağ sürsün” hesabını yapanların boğazına dizilebilir lokmaları...
Pek hevesle inşa ettikleri tarih mahkemesinin huzuruna çıkacaklar listesinde Atatürk’e gelene kadar, Yavuz’dan Kanuni’ye, Kuyucu Murat Paşa’dan Mevlana’ya, Keykubat’tan Nizamülmülk’e sayısız “Türk büyüğü!” arzı endam edebilir; millete “kirli tezgah” kuranlara Silivri kampüsü bile dar gelir diyeyim ben, gerisini varsın açılımcılar “idrak” etsin! “Etrak-ı bi idrak” değillerse tabii!..


++++++

Teşhir hukuku!
Ergenekon bağlantısı bulunduğu iddiasıyla 56 yargıç ve savcının telefonları dinleniyor... Ergenekonla bağlantıları bulunamıyor. Ancak 8’i hakkında topluca şu muğlak suçlamalar yapılıyor:
“A) Bazı avukatlarla meslek kurallarına aykırı görüşmeler yaptıkları. B) Bazı bayanlarla ahlaka aykırı ilişkiler kurdukları. C) Hatır ve gönül için yardım vaadinde bulundukları...”
Bu yargıç ve savcıların isimleri Adalet Bakanlığı’nca açıklandı... Her gün gazetelerde yazılıyor. Henüz suçları soruşturulmuş değil. Hangisinin neyle suçlandığı belli değil. Ama görev yaptıkları mahkemelerde hem personel hem sanıkların gözünde küçük düşürülüyorlar. Adalet mi bu? Hukuk mu?
* Melih Aşık / Milliyet


++++++

MİNİ YORUM
Bu ne perhiz, bu ne açılım...
Televizyonda Ömer Çelik’i izliyorum. Dersim polemiği’ni DTP’lilerin ve Türkiye’ye zarar vermek isteyen Avrupalılar’ın maksatlı olarak uzattığını söylüyor. “Ohhh pek iyi oldu Aleviler artık CHP’ye oy vermez” diye göbek atan kim? Bülent Arınç! AB’nin Hristiyan da değil bir katolik kulübü olduğunu, Fransa ve Almanya’nın ulus-devlet yapısını korumaya odaklandığını söylüyor. O AB için ulus-devlet değerlerini tahribe yeltenen kim? AKP! Anladıysam ne olayım!..

Yazarın Diğer Yazıları