Gelişme Endeksinde geriye düştük
Gelişmekte olan ülkelerde, büyümeyi de içine alan “iktisadi gelişme” önemlidir. Ekonomik büyüme istihdamı ve gelir artışını da sağlar. Ancak refahın dağılımını sağlamaz. Büyümenin refaha yansıması için, devletin eğitime daha fazla kaynak ayırması, büyümeden ve verimlilik artışından herkese pay verilmesi ve insani gelişmişliğin sağlanması ve kadınların iktisadi faaliyette daha çok yer alması gerekir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programında her yıl cinsiyete dayalı gelişme endeksi hesap ediliyor. Bu endeks kadınların ekonomik ve politik hayata katılımına göre hesaplanıyor. Bu endekste Türkiye 109 ülke arasında 101. sırada gösterildi. Pakistan ve Katar bizden daha ön sıralarda kaldı.
BM raporunda insani gelişmişlik endeksinde de, Türkiye 2009 yılında üç sıra geriledi ve 109 ülke arasında 79. sıraya düştü. Okur yazar olmayan yetişkin oranında ise 77. sırada kaldı.
Türkiye’nin gelişmişlik sorunu, AKP iktidarının, iktisadi gelişmeyi hedefleyen bir politikasının olmayışında yatıyor.
Öte yandan, Dünya Bankasının yıllık toplantılar vesilesiyle yayınladığı Avrupa ve Merkezi Asya (ECA) bölgesine yönelik raporunda da, Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölgede yoksulluğun artacağı tahmin edildi.
Gelir dağılımı konusunda Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) inandırıcı sonuçlar vermiyor. Türkiye’de ciddi bir gelir dağılımı araştırması yapmak gerekir. Çünkü ekonomik ve sosyal planlama için, gelirin nasıl dağıldığı ve talep yapısı iyi bilinmelidir.
Aynı şekilde, yatırım, üretim ve sosyal politikalarda etkinlik için talep yapısını iyi analiz etmek gerekir. Servet dağılımı, gelir düzeyi ve gelir dağılımı, talep açısından önemlidir.
Ne var ki, gelir dağılımı araştırması olmasa da, fakirin daha çok fakirleştiğini yaşayarak görüyoruz. Araştırmalar da bu yargımızı destekliyor.
Örneğin, Dünya Bankası’nın da dahil olduğu ve 2012 aileyi kapsayan bir ankette, ekonomik krizle birlikte, yoksul ailelerin geliri yüzde 84 oranında düştü. Orta gelirli ailelerin geliri, yüzde 15 oranında arttı. Üst gelir düzeyindeki ailelerin gelirleri yüzde 10 arttı.
Dünyada artan fakirliğin önlenmesi için, Dünya Bankası projeler yapıyor. Ancak, dünyanın ve Dünya Bankasının, ülkeler arası, bölgeler arası ve aynı ülke içinde nüfusta meydana gelen gelir ve servet dağılımı dengesizliğini çözmesi mümkün değil.
Mamafih, Dünya Bankasında görev yapmış Stiglitz dengesizliği, “Finans kuruluşlarını kurtarmak için ABD Kongresinde bir saat içinde 700 milyar dolarlık destek paketi geçirildi. Ancak, dünyada fakirliğin önlenmesi için bir yılda bu tutarın onda biri kadar, ancak 60 milyar dolar kaynak ayrılıyor.” şeklinde yorumluyor.
Dünya Bankasının ve zengin ülkelerin ayıracağı kaynaklarla, fakirliğin önlenmesi mümkün değil. Taşıma suyla değirmen dönmez.
Fakirliği artıran, kürselleşmenin yanlış şekillenmesidir. Küreselleşme spekülatif fonların yönettiği bir süreç olmaya devam ediyor. Doğal olarak da, gelir dağılımı bozuluyor. Ekonomik kriz, işin tuzu biberi oldu. Gelir dağılımı daha çok bozuldu. Bozulmaya da devam edecektir.
Fakirliğin önlenmesi için küreselleşmeye, spekülatif sermayeyi sınırlayacak, fiziki yatırım sermayesini teşvik edecek, emeğin serbest dolaşımını sağlayacak, yeni bir yaklaşım getirmek zorundayız.
Dünya, Soros’ların idare ettiği bir dünya yerine, malını, parasını, gönlünü ve emeğini koyarak çalışanların bir dünyası olmalıdır.