Gelir dağılımı nedir ne değildir?
Gelir dağılımı sorununu ortaya koymak çok zordur. Herşeyden önce tahminlere dayandığı için, sapma olasılığı kuvvetlidir. Buna rağmen önemlidir; çünkü makro politikaların, ekonomik ve
sosyal istikrar politikalarının alt yapısını
oluşturuyor.
Türkiye’de gelir dağılımı politikası yoktur. Devletin ve Hükümetin iş yaratma programları yoktur. Buna karşılık iktidar da, muhalefet de bütçeden kime ne kadar yardım yapılacağında yarışıyor.
Türkiye İstatistik Enstütüsü (TÜİK ) 2010 yılı “Gelir ve yaşam koşulları araştırmasını” yayınladı.
Bu araştırmaya göre nüfusun en zengin yüzde 20’sini oluşturan 14.8 milyon nüfusun milli gelirden aldığı pay yüzde 46.4 ve en fakir yüzde 20’yi oluşturan yine 14.8 milyonluk nüfusun milli gelirden aldığı pay ise yüzde 5.8’dir.
2010 nüfusu 73.8 milyondur. 2010 Gayri Safi Yurt İçi Hasıla
(GSYH) yani kabaca Milli Gelir, 1 trilyon 103 milyon 750 bin liradır.
Bu şartlarda,
En zengin 14.8 milyon nüfus başına düşen ortalama milli gelir 34.604 liradır.
En fakir 14.8 milyon nüfus başına düşen ortalama milli gelir 4.325 liradır.
Arada 8 kat fark var.
2009 yılında bu fark 8.5 kat iken 2010 yılında 8 kata gerilemiş. Bir yılda gelir dağılımında bu kadar düzelme neden ve nasıl ortaya çıktı? Bir açıklaması olmalıdır; çünkü gelir dağlımında bozulma ve düzelme ancak uzun sürede gerçekleşir.
2009’un kriz yılı olması bu nisbi düzelmeyi açıklamaz. Tersine kriz yılında, işadamı ve müteşebbisin gelirleri ve neticede milli gelirden aldıkları pay düşer. Ücret ve maaşla çalışanların ücretleri ise sabit olduğu için düşmez.
Öte yandan TÜİK, kullanılabilir gelir olarak, İstanbul’da fert başına düşen gelir 13.382 lira iken, Güney Doğu Anadolu’da fert başına düşen gelirin 5.144 lira olduğunu açıklıyor.
Kişisel kullanılabilir gelir bir geçim göstergesidir. Kişisel kullanılabilir gelir, vergiden sonra fertlerin elinde kalan harcanabilir gelirdir. Kişisel harcamalar ve kişisel tasarrufa eşittir.
Öte yandan TÜİK aynı araştırmada, 12 milyon 472 bin nüfusun da yoksulluk sınırı altında kaldığını açıklamıştır.
Aslında en fakir yüzde 20 ile en zengin yüzde 20 arasında 8 kat fark olması da, gelir dağılımının bozuk olduğunu göstermektedir. Kaldı ki TÜİK en zengin yüzde 10 ile en fakir yüzde 10 arasındaki gelir farkını açıklamıyor. Eğer bu yüzde 10’ları karşılaştırırsak, bu farkın en az 10 - 12 kata çıkacağını tahmin edebiliriz ve bu dünya ortalamasının üstündedir.
Öte yandan, en düşük gelirin satın alma gücü de, gelir dağılımı açısından önemlidir. Söz gelimi ABD’de gelir dağılımı bizden bozuktur. Ancak en düşük gelir de yaşanabilecek bir gelirdir.
Öte yandan, kırsal alanda en düşük gelirle yaşayabilenler, kentlerde aynı gelirle yaşayamazlar.
Gelir dağılımı araştırmaları tahmine dayandığı için ortalaması bazen farklı sonuçlar verebiliyor. Öteden beri kullanılan bir örnek vardır... Bir köyün nüfusu yüz kişidir. Geliri de 100.000 liradır. Bu köyde kişi başına düşen gelir 1000 liradır. Köye tek başına geliri 100 bin lira olan bir zengin yerleşiyor. Köyün geliri 200 bin liraya çıkıyor. Ortalama kişi başına gelir de 2000 liraya çıkıyor. Ancak bin lira geliri olan yine bin lira gelirli olarak kalıyor.