Geleneksel kültürümüzde ve Zile'de su kültü -1-
Sevgili okurlarım bugün ve yarın olmak üzere iki gün sizlere geleneksel kültürümüzde su kültünden bahsetmek istiyorum.
Türkler suyu kutsal tanımışlar ve suya tapmışlardır. Türk mitolojisi Tanrı''nın önce suyu yarattığını kabul eder. Kutsal kitaplardan Tevrat, yaratılış tasvirleriyle başlamaktadır. İncil''de verimli yağmurların kutsal kent Kudüs''ten doğan bulutlarla dünyaya dağıldığına inanılır. Kur''an-ı Kerim''de de su özel bir konumda bulunmaktadır. Peygamber için yazılan kasidelerde O''na rahmet yağmuru denilmektedir. Zile halk kültüründe yağmur rahmet sözü ile ifade edilip kutsallık atfedilmektedir. Nisan ayında yağan yağmurun önemi büyüktür. " -Nisan yağmuru yere düşerse ot, hayvana düşerse et olur." Biçiminde atasözleri niteliğinde veciz sözler oluşmuştur.
İnsanoğlu ilk çağlarda, yeryüzündeki temel maddelerin su, hava, toprak, ateş olduğunu bulup suyu dört temel maddenin anası kabul etmişlerdir. Halk arasında insanın; su gibi aziz, hava gibi lâtif, toprak gibi mütevazi ve ateş gibi sıcak olması tavsiye edilmiştir. Zile halk kültüründe su verene su gibi aziz ol denir. Su ile ilgili günlük yaşamımızda kullandığımız: "Su bulanmayınca durulmaz", "Su içene yılan bile dokunmaz", gibi pek çok atasözü ve veciz sözlerimiz bulunmaktadır.
Her Türk halkının yaşadığı coğrafya içinde yer alan göl, ırmak ve pınarlar kutsal sayılmıştır. Onların her birinin bir ruhu, iyesi olduğuna inanılmış ve bu iyeler daima memnun edilmeye çalışılmıştır.
Dini kaynaklarda aziz görülüp her şeyin sudan yaratıldığı bildirilmiş fakat suyun neden yaratıldığından söz edilmemiştir. Tıpkı ruh gibi. O da gizli bir hazinenin içinden çıkmış gibidir. Hinduizmin ilk metinlerinde suyun ilk madde olduğu, "Yer, yer değilken; su, su idi." biçiminde belirtilen su, bütün kültürlerde temel olarak üç sembolik anlam ifade etmektedir. Bunlar:
1)Hayatın kaynağı, 2) Arınma ve Temizlenme vasıtası, 3) Yenilenme vasıtasıdır.
Hayatın kaynağı olarak görülen su ritüeli aynı zamanda bir arınma aracıdır. Her şey su ile yıkanır. Zile''de yaygın olarak kullanılan Kan kanla değil, su ile yıkanır sözü de bu temizlenmenin özgün ifadelerinden biridir.
Sel, Türk mitolojisinde oldukça önemlidir. Sel su ruhunun hırçın yönünü temsil ettiği için selden korkulur. Zile''de dua edilirken; "selden, zelzeleden, doludak koru Allah''ım" diye dua edilir.
Genel olarak atalarımız akan sularda gizli bir güç olduğunu hissetmişler ve korkmuşlardır. Bu korku nedeniyle Anadolu''da suyun üstünden geçerken suya bakılmaz. Eğer çok bakılırsa su iyesi o kişinin başını döndürüp gözünü karartır. Kişiyi kendine çeker.
Zile''de bulaşık vb.. artığı kirli suyu dökmek zorunda kalındığında "Destûr!" demek, halk yaşantısında alışılagelmiş uygulamaları olarak bilinmektedir.
Zile köylerinde ilk defa suya giden gelin, su anasına adak için suyun haftına demir para atar. Kutsal kabul edilen bazı sulara para atma geleneği bu anlayışın ürünüdür. Türk kültüründe önemli yer tutan ve halk nazarında kutsal olan su motifi Türk efsanelerinde yoğun bir biçimde işlenmiştir. Anadolu baştan başa efsanelerle doludur. Bunların içerisinde nehirler, ırmaklar, kaynaklar ve kaplıcalarla ilgili yüzlerce efsane saymak mümkündür.
Yine Anadolu''da yerden kaynayan ve hasta insanlara şifa veren sular bulunmaktadır. Zemzem suyunun yerden fışkırması öyküsüne benzeyen pek çok efsane anlatılmaktadır. Haymana''da Cimcime Sultan efsanesi gibi Gönen, Havza, Sulusaray ve Zile''nin hemen yanı başındaki Terziköy ve Gözlek gibi yerlerdeki kaplıca sularının ilginç öyküleri bunlardandır. Bu kaplıcalara Zile halkı sefa için gittiği gibi, şifa için de gitmektedir.
Bunların yanı sıra hastalıklara iyi gelen sarılık suyu vb. sular da konuyla ilgili su iyeleri arasında yer almaktadır. Zile Emirveren köyündeki sarılık suyu Zile halkının önemsediği su kültlerinin başında gelmektedir. Sarılık olan kimse Emirveren''e götürülüp sarılık suyu ile yıkanır.
Türk kültüründe suyun temizleyici olmasının ötesinde, su sesinin iyileştirici özelliği üzerinde de durulmuştur. Saray ve köşklerin her odasında çeşme bulunması bunun bir kanıtıdır. Topkapı Sarayı''nın Harem dairesindeki odalarda, Padişahın taht odalarında ve bahçelerindeki havuz, fıskiye ve çeşmeler günümüze kadar gelmiştir. Su sesinin iyileştirici özelliğinden Zile halkının da yararlandığına dair önemli belgeler Zile''deki tarihi şadırvanlar ve fıskıyeli çeşmelerdir.
Aslında "Çeşme", sözlük anlamı olarak, Farsça''da "göz" anlamına gelen "çeşm" sözünden türetilmiştir Zile''de müstakil çeşmelere pınar sözünün kullanılması dikkat çekmektedir. Kepir Pınarı, Celep Pınarı, Çukur Pınar, Çay Pınar bunlardandır. Meydan Çeşmeleri Zile''de de önemli yapılar olarak işlevlerini sürdürmüştür. Bunlardan Selağzı''ndaki meydan çeşmesi ile Odun Pazarı''ndaki üç lüleli meydan çeşmesi unutulmazlar arasındadır.
Nisan suyunun şifalı oluşuna inanılması nedeniyle Mevlevî ve Bektaşî dergâhlarında "Nisan Tası" da denilen bakır taslara nisan yağmuru suyu biriktirilip şifa niyetine hastalara verildiği bilinmektedir. Zile''de de kendini bazı hastalıkların ocağı sayan kimi evlerde nisan tası benzeri taslar bulunmakta bu tasla ocak sahibinin içirdiği su şifalı sayılmaktadır. Sarılık ocağında sarı renkli tunç bir tastan içilen su ile sarılık hastalığına yakalananların kurtulacağı inancı yaygındır.
Geleneksel kültürümüzde yağmur duası da önemli bir uygulamadır. Zile''de Aslan Dede, Hıdırlık gibi yerlerde yağmur duası ritüeli uygulandığı halen hafızalardadır.
Zile halk pratiklerinde de Çömçe Gelin adı ile: Yağ yağ yağmur / Teknede hamur / Ver Allah''ım ver / Selli sulu yağmur tekerlemesine bağlı olarak çocuk oyunları arasında sayılabilen yağmur duası geleneği de uygulanır. Yağmur yağmadığı ve halkın yağmur yağmasını istediği günlerde mahallenin çocukları toplaşır ve mahallenin en ucundaki evin önünden başlayarak hep bir ağızdan: Göğden göğden göğdüren / Göğden yağmur endiren / Ver Allahım ver / İmamın evini sele ver diye bağırarak başlatırlar. Geldikleri her evin önünde ilk üç dizeyi söyleyip dördüncü dizeyi ise imam sözcüğünü kaldırarak kimin evinin önünde bağırılıyorsa ona adapte edip söylerler. Bu süre içinde evden mutlaka bir kişi çıkarak yağ, bulgur, yumurta ya da ekmek verir. Durumu iyi olanlar hepsinden verir. Çocukların üzerine de bir bardakla biraz su serper.
Toplanan yağ, bulgur ve yumurtalarla yaşlı ve yoksul bir kadının evine gidilir. Bu kadın toplanan yağ ve bulgurla pilav pişirir, yumurta ile de kaygana da denilen yağda yumurta yapar. Her çocuk yanında getirdiği kaşığı ile yumurtayı ve pilavı hep birlikte yer. Artan bulgur, yağ, yumurta ve ekmek o yaşlı kadının evine bırakılır. Burada yağmur için uygulanan bu ritüelin gizli bir amacı da, temelinde yağmur istemek için duanın yanı sıra, rencide etmeden yoksul bir aileye yardımdır.
Yarın: Zileli aşıkların su ile ilgili deyişleri