Geleceğimizi karartmayın!
7 Eylül'den bu yana gözaltında tutulan yazarlarımızla ilgili olayları ve gelişmeleri takip etmekten, kumpası sorgulamaktan gündemdeki konulardan uzak kaldık.
Gazetemiz yazarları ve bazı Ülkücü isimlere yönelik kumpas ilk 24 saatte çökerken, Adnan İslamoğulları Ağabey'i önceki geceye kadar gözaltında tuttular. Çok şükür ki daha fazla uzamadan yeniden özgürlüğüne kavuştu.
Bundan sonraki görev, kumpası kimlerin nasıl ve ne şekilde kurduğu, sahte ihbar mektuplarını kimlerin hazırladığının ortaya çıkarılmasıdır. "4 ayaklı kumpası" kuranlarla ilgili somut bilgiler birikiyor, sis perdesi ilerleyen günlerde ardına kadar aralanacaktır.
***
15 Temmuz öncesinde en önemli gündem maddelerinden biri Suriyelilere vatandaşlık verilmesi meselesiydi. FETÖ'cü darbe girişiminden sonra oluşan olağanüstü tabloda, bu konunun bir daha açılmamak üzere rafa kaldırıldığını düşünmüştük.
Ancak çalışmalar, kamuoyunun dikkati çekilmeden, hatta gizliden gizliye olanca hızıyla sürdürülüyor.
Ulusal basında, televizyonlarda konuyla ilgili ne aklı başında bir değerlendirme ne de konuyu irdeleyen duyarlı tartışma görüyoruz.
Hükümet yetkilileri ise, satır aralarında Suriyelilere vatandaşlık vermeye başladıklarını ifade ediyor.
Vatandaşlık sürecini başlattık
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın BM'de yaptığı konuşma "Meydan okudu, BM'yi titretti" başlıklarıyla basında yer aldı.
Ancak satır arasında bizi en çok ilgilendiren konu hiç şüphesiz Suriyeliler meselesiydi. Çünkü vatandaşlar bu konuda epey şikayetçi. Cumhurbaşkanı konuşmasında vatandaşlıkla ilgili, "Mülteciler için harcamamız 12 milyar doları aşmış durumdayız. Tüm dünyadan aldığımız toplam destek sadece 512 milyon dolardır. Sığınmacıları kamp hayatına mahkum etmek istemiyoruz. Çadır kentlerde bu süreci devam ettirmek istemiyoruz. 3 milyonun içerisinden 300 bini çadır kentlerde misafir edilirken diğerleri de evlerde kalmaktadır. Kendi ayakları üzerine durabilmelerini sağlamak için çalışmalarına izin veriyoruz ve vatandaşlık süreçlerini de başlatmış vaziyetteyiz" ifadelerini kullandı.
Bu sözlerden, İstanbul'da sayıları neredeyse Türklere yaklaşan Suriyeli Kürtler ve Arapların vatandaşlık kararı sonrasında daha da artacağı anlaşılıyor.
Demek ki bugüne kadar gördüklerimiz buzdağının sadece bir bölümüydü...
Mültecileri almaya devam edeceğiz
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ise TRT Haber'e dün yaptığı açıklamalarda çarpıcı veriler paylaştı. Okul çağında olan 700 bine yakın Suriyeli çocuğun okullara yerleştirilme çalışmalarının tüm hızıyla sürdüğünü belirten Kalın, "Türkiye kamuoyunda da zaman zaman 'Ne oluyor. Zaten bu kadar yardım yapıyoruz. Bir de vatandaşlık vereceğiz. Acaba bizim elimizdeki birtakım imkanlar mı alınacak?' gibi bazı sorular soruluyor. Anadolu toprakları tarih boyunca hep bu tür mazlumlara kapılarını ve gönlünü açmış bir coğrafyadır. Bugüne kadar Türkiye, bundan hiçbir zaman kaybetmedi, kazandı" ifadelerini kullandı.
Bu sözlerden anlaşılıyor ki vatandaşlık süreci artık tüm hatlarıyla, detaylarıyla başlamış durumda.
Suriyelilerle ilgili asayiş problemi önlemeyecek bir şekilde artar, zengin Suriyeliler emlak piyasasını darma duman ederken, Kilis gibi illerimizde Türk nüfusu azınlık haline gelirken, vatandaşlık sürecinin başlatılmasının mantıklı bir izahını yapamıyoruz.
Göz göre göre Türkiye'nin kurucu demografik yapısı değiştiriliyor, Türklük el birliğiyle geri plana itiliyor.
Suriyelilerin sadece İstanbul'daki varlıkları birçok iş kolunda ciddi sorunlara yol açmış durumda. Çoğu patron, pahalı olduğu için Türk işçileri çalıştırmamaya başladı.
Gayriresmi rakamlarla 5 milyona yaklaşan Suriyelilere vatandaşlık vermek, Türkiye'nin geleceğini karartmaktır.
Hem de göz göre göre!