Gazi Meclis’ten Erdoğan’a şamar belgeleri...
Her türlü gerçeği, belgeyi ustaca çarpıtan bir Başbakan... Şeytana bile pabucu ters giydirecek türden.
Saltanatı uğruna giriştiği ölümcül hamlelerin sonucu; tarihi gerçekleri utanmadan sıkılmadan çarpıtarak, “Lazistan”, “Kürdistan” ifadelerini kullandığını dile getirerek yürüttürdüğü sinsi bölücülük projesine Atatürk’ü bile ortak etmeye çalıştı. Hem de hiç utanmadan, hiç yüzü kızarmadan. Sapla samanı birbirine karıştırarak.
Olup bitenler karşısında “yalan söylüyorsun” diye haykırsak bile kafi gelmiyor.
ADSIZ’ın sıkı takipçileri geçen 23 Nisan ertesindeki yazımı hatırlayacaklardır. Eski TBMM Başkanvekili Hasan Korkmazcan’ın tüm milletvekillerine gönderdiği uyarı mektubunu kaleme almıştım. Korkmazcan, mebusları Türklük düşmanlığı faaliyetlerine karşı “suça ortak olmayın” diye uyarmıştı.
Hasan Korkmazcan, Recep Erdoğan’ın geçen Salı günü grupta yaptığı konuşmanın üzerine bu sefer bana mektup gönderdi. Korkmazcan’ın tespitleri Erdoğan ve zihniyetine inecek gerçek şamar türünden.
Hasan Korkmazcan mektubuna, “23 Nisan 2013 tarihinde milletvekilleri ile paylaştığım düşüncelerimi kamuoyu sizin köşe yazınızdan öğrenmişti. Geçen sürede Türkiye’nin demokratik ilkeler ve hukuk uygulamaları dâhil devlet işleyişinde tam bir fetret tüneline girdiği görülmüştür” diye başlıyor ve devam ediyor;
“Geçmişte yer adları olarak kullanılmış bazı ibareler sanki birer siyasi coğrafyaya işaret ediyormuş gibi değişime uğratılmaktadır. Vatan topraklarında emperyalizmin kanlı maşalarına ortak zafer mitingleri düzenletilmektedir.
Türk milleti bu toprakları Bizans’tan almış, Haçlılara kaptırmamış ve emperyalistlerin Sevr’de kararlaştırdıkları işgalden kurtarmıştır. Tarihte Türklerin egemenliğine son verdiği Ermeni, Kürt, Yahudi ve Laz devletleri mi vardı ki işgal, inkâr ve asimilasyondan bahsediliyor, onlardan devlet adına özür dileniyor. İktidar yöneticileri, nasıl bir zorunluluk ve yükümlülük altında bu suçları irtikab edebiliyorlar? Nasıl Türk milletinin adını yasalardan ve simgelerden silmeye kalkışıyorlar? Bir milletin egemenliğini inkâr gibi lanetli bir konuma düşmeye, mağlup ve teslim olmuş devletlerin işbirlikçi yöneticileri dahi göze almamıştır. Türk kelimesi, bütün kütüphaneler yakılmadan, bütün taş yazıtlar kazınmadan Taç Mahal’den Selimiye’ye kadar abideler yıkılmadan ortadan kaldırılabilir mi? Emperyalistlerin “Kayıp Kıta MU” efsanesi ile silemedikleri Türk izlerini kayıp izanlı “BU” söylemleri mi aşındıracak?
Bölgemizde emperyalist postallarına galoş olmayı nesiller boyu siyaset edinenler gafletle hülya ve rüyalara kapılabilirler. Bu konuda onlarla nankörlük yarışına girenler kendilerini, hangi sebeplerin mecburiyeti altına sokmuşlardır? Ayetleri eksilterek, Hadislere ekleme yaparak, gerçekleri örtmeyi alışkanlık haline getirenler şimdi de ihanet yalanlarına Birinci Meclisi alet etmeye çalışmaktadırlar...”
Hasan Korkmazcan, Recep Erdoğan yalanlarına şu tarihi belgelerle şamar indiriyor;
“Gazi Meclisin değil tutanaklarında, kulis sohbetlerinde bile Ortadoğu’nun teslimiyet sirki elemanlarına yarayacak bir cümle yoktur. Birinci Meclisin, tarihi gerçekler, Türk milleti, Türk ülkesi, Türk Devleti hakkında Anayasa hükmündeki 2 Kasım 1922 tarihli 308 sayılı kararı şöyledir:
‘Birkaç asırdır saray ve Bab-ı Ali’nin cehalet ve sefahati yüzünden devlet azim felaketlerin içinde müthiş bir surette çalkalandıktan sonra nihayet tarihe intikal etmiş bulunduğu bir anda Osmanlı İmparatorluğunun müessis ve sahib-i hakikisi olan Türk Milleti Anadolu’da hem harici düşmanlarına karşı kıyam etmiş, hem de o düşmanlarla birleşip millet aleyhine harekete gelmiş olan saray ve Bab-ı Ali aleyhine mücahedeye atılarak Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun hükümetini ve ordularını biteşkil harici düşmanlar saray ve Bab-ı Ali ile fiilen ve müsellehan ve malum müşkilat-ı şedide ve mahrumiyet-i elime içinde cidale girişmiş, bugünkü halas gününe vasıl olmuştur.’
Demek ki Kurtuluş Savaşını veren milletin adı Türk Milletidir. Yalnız Cumhuriyetin değil Osmanlı Devletinin hakiki sahibi de Türk Milletidir. Türk milleti iç ve dış düşmanlarla savaşarak yurdu kurtarmıştır. Bu gerçekleri tarihe altın harflerle yazan bugünlerde hatırasına saygısızlık edilen Birinci Meclistir.
‘Türk Milleti saray ve Bab-ı Ali’nin hıyanetini gördüğü zaman Teşkilat-ı Esasiye Kanununu isdar ederek hâkimiyeti padişahtan alıp bizzat millete vermiştir’ cümlesi aynı kararda hükme bağlanmıştır.
Birinci Meclisin 308 sayılı kararı kimliğimiz konusunda tek karar değildir. 30.10.1922 tarihli 307 sayılı Anayasa hükmündeki kararda da şu hükümler yer almaktadır: ‘Türkiye hükümetinin Osmanlı imparatorluğu yerine kaim olup onun hudud-u milli dâhilinde yeni varisi olduğuna... Türk hükümetinin hakkı meşru-u olan makam-ı hilafeti esir bulunduğu ecnebilerin elinden kurtaracağına karar verildi.’
Görüldüğü gibi bu kurucu belgelerle Birinci Meclisin gazi mebusları, başkanları Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte sanki gelecekteki ihanetlerin yolunu o günden kesmek istercesine milletin Türk milleti, devletin Türk devleti, yönetimin milli cumhuriyet, ülkenin bölünmez Türk yurdu ve muhteşem tarihin yegâne mirasçısının büyük Türk Milleti olduğunu insanlık tarihine silinmez harflerle kazımışlardır.”
Birinci Meclis’te “Kürdistan”, “Lazistan” arayanların gözüne itina ile sokulur!..