Gayrimenkul yatırımcısını cezalandırmayın…
Bugün Türkiye’de dehşetli ölçüde bir barınma krizi yaşanmakta olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu barınma krizinin birkaç temel sebebi var önem sırasına göre bunları aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz:
- Gelirlerdeki çöküş, vatandaşların geliri bir konut satın almaya ya da kiralamaya yetmiyor.
- Aşırı kaçak göç ve sığınmacı kabulü yüzünden konut talebinin patlaması.
- Deprem ve benzeri afetler yüzünden konut stokunun aniden eksilmesi.
- Deprem tehdidi nedeniyle ülke ve kent içinde yaşanan yer değişimleri.
Bu konuyu gündeme getirmemin sebebi Merkez Bankası tarafında açıklanan son enflasyon raporunda konut satış bedelleri ve kiraları düşürebilmek amacıyla hükümete sunulan vergi önlemidir.
Konunun ayrıntısına girmeden önce peşin peşin söylemem gerekir ki ek vergiler ile gayrimenkul yatırımcısını cezalandırmak akla gelebilecek en saçma öneridir ve üstelik de eğer bu öneri kabul edilirse tamamen faydasız olacak, kira ve konut fiyatlarını düşürmeyecektir.
8 Şubat tarihli Merkez Bankası enflasyon raporunda “Hâlihazırda yürürlükte olan uygulamalardan tapu harcı, değerli konut vergisi, konut değer kazancı vergisi, kira gelirleri üzerinden alınan gelir vergisi gibi vergilerin etkinliğinin artırılması konut piyasasının verimli çalışması açısından önemli görülmektedir. Bunlara ek olarak yapılacak yasal düzenlemelerle sahip olunan konut sayısına göre kademeli vergilendirme ve boş konut vergisi” alınması önlem olarak tavsiye ediliyor.
Raporun devamında ise “Ülkemizde talep yönlü gelişmelerin yanı sıra konut piyasasını etkileyen önemli bir faktörün de arz kaynaklı olduğu düşünülmektedir. Nitekim son yıllarda kullanım izin belgesi alan yapı sayısı azalmış, artan nüfus ve şehirleşme oranının da etkisiyle yeni hane oluşumu yeni konut oluşumunun üzerine çıkmıştır. Yaşanılan deprem felaketi ile beraber konut ihtiyacının daha da yükseldiği değerlendirilmektedir. Gelir gruplarına göre konut sahiplik oranı incelendiğinde, son yıllarda konut sahiplik oranının alt gelir gruplarında düşük seviyelerde olduğu görülmektedir. Konut sahipliğini artırmak için konut arzının sekteye uğramaması, kalıcı fiyat istikrarının sağlanması ile beraber özel sektöre sağlanacak arz yönlü desteklerle beraber sosyal konut inşasının devam etmesi gerektiği değerlendirilmektedir.” Deniliyor…
Birbiri ile çelişen ve bir fayda üretmesi mümkün olmayan iki farklı öneri.
Bakın bu ülkeye güvenip bu topraklarda mülkiyet güvencesi ve sözleşme hakkı var denilerek uzun vadeli gayrimenkul yatırımı yapan yatırımcıları vergi ve sair yöntemlerle cezalandırmaya yatırım yaptığına pişman etmeye kalkarsanız talebi çökertirsiniz! Talep çöktüğü zaman ise arz peşi sıra hızla çökecektir.
Türkiye’de barınma krizini yaratan asli faktör arz eksikliği değil gelir eksikliğidir öncelikle Merkez Bankası raporunu hazırlayan zevatın bunu anlaması gerekmektedir.
Türkiye gayrimenkul arzı için yeterli bilgi beceri, insan gücü, arazi ve malzemeye sahiptir. Eksik olan taleptir bu yüzden de birçok konut boş, satılmayı bekler halde bulunmaktadır. Talep eksiktir çünkü insanların geliri bir gayrimenkul almaya yetmemektedir. Geliri bir gayrimenkul almaya yetecek kesim ise kira sınırlamaları ve sorunları yüzünde bir konut alıp kiraya vermek yerine başka başka yatırım araçlarını tercih etmektedir.
Bu noktada çok büyük bir tehlikeye de dikkat çekmek isterim siz bu ülkede gayrimenkul yatırımcısını yatırım yaptığına pişman ederseniz gayrimenkul yatırımı yapmak isteyen garantici taife gider başka ülkelerde yatırım yapar ve buda ülkeden çok büyük miktarda döviz çıkışına neden olur.
Şunu kimse unutmasın yanlış teşhis tedaviyi imkânsız kılar Türkiye’nin ana sorunu gelirlerdeki çöküştür. Bunu nereden anlıyorsun derseniz kişilerin geliri her şeye yetip konuta yetmese anlarım sorun konut fiyatlarındadır. Fakat açıkça görmekteyiz ki bir konut almaya ya da kiralamaya geliri yetmeyen kesimin otomobil almaya da, beyaz eşya almaya da, et, süt ve hatta ekmek almaya da geliri yetmemektedir.