Fildişi Kule’de tekleşmek..
Hayatın muhâl kıldıkları.. Bir kalbin sesini dinlemek uzaklardan... bir kalbin sesini duymak en yakından... ve o kalbin sesi olmak nihâyetinde..
Bir gözün feri olmak.. bir gözün menzili olmak.. bir gözün bakışı olmak nihâyetinde...
Bir elin dermânı olmak.. bir elin
kuvveti olmak.. bir elin yekdiğeri olmak nihâyetinde...
Bir ayağın takâti olmak.. bir ayağın adımları olmak.. bir ayağın menzili olmak nihâyetinde...
Bir ruhun gıdası olmak.. bir ruhun
nefesi olmak.. bir ruhun bedeni olmak nihâyetinde...
Bir bedenin uzvu olmak.. bir bedenin
teni olmak.. bir bedenin kabri olmak nihâyetine...
Bir hayatın bendesi olmak.. bir hayatın gölgesi olmak.. bir hayatın kendisi olmak nihâyetinde...
Bereketi zenginliğe, gönlü kalbe, hikmeti keşfe, kanaati hamâkate, sadâkati özgürlüğe, ‘biz’liği bireyselliğe ve aşkı tutkuya tenzîl etmiş bir hayat.. Oysa, kanaati berekete, gönlü hesapsız samimiyete, hikmeti ferâsete, aşkı da tekleşmeye terfî etmeli hayat... İşte o zaman kurt ile kuzu bir arada yayılabilir, işte o zaman zarif, naif ve incecik gül dalında gül tartılabilir...
Sâhi, “Efendim, biz gerçeği nerede kaybettik?”
Gerçeği kaybettiğimiz yerde, cârî hayatın içinde ‘biz’e yer yok... Nefes alamıyoruz ‘biz’ orada... Cüzzamlı muamelesi görüyoruz... Bize cüzamlı muamelesi yapanların her tarafından cerâhat akıyor, üzerimize bulaşıyor hâlbuki...
Oysa ‘fildişi kule’ sâkin... Temiz ve sahih bir mekân... Yasak yok.. Önyargılar yok... Kulenin penceresinden aşağıdaki manzara berbat, kerih-ül menzâr.. çirkin.. abes...
Fildişi kule karanlık bir yalnızlık...
“Bazen ikiye bölünmeyi isteyecek kadar yalnızlık...”
Kulenin altındaki manzaranın aktörleriyle müştereklerimiz yok.. Onlar acımasız.. ‘Karanlıkta gördükleri ipi yılan sanıyorlar’... ve bundan sorumlu bile değiller. Belki de kurtuluş sicimleri o ip... Denemiyorlar bile.. Onlar kaygısız çünkü... Kendi kitaplarında yazanlar gerçek yalnızca onlar için... Önyargıların kanun kitabı o; Tiranik bir kitap...
‘Fildişi Kule’ hürriyet... Kendinden vazgeçen bir hürriyet ... Kendini unutan bir hürriyet... Kendini adayan bir hürriyet...
‘Fildişi kule’de Onun yüzüne bakarak unutmak bütün yüzleri...
‘Fildişi kule’ bir dâvet...
Muhâl bir dâvet..
Bir ihtimâle.. yalnızca ihtimâle muhatap bir dâvet..
“Meçhûl neresidir ve orada bizim için neler söylenir?”, kulak kabartmak için orada neler söylendiğine...
Mümkün müydü, muhâl mi?
Mümkünler âleminde bir mümkün, mümkünler âleminde bir muhâldi...
‘Fildişi kule’ mümkünler âleminde mümküne doğru uzaklarda yanan bir kandil ışığı nispetinde bir ümidi hâvi ber-devam bir yolculuk...
Hey hât!
‘Fildişi Kule’ onunla hürriyet.. ‘Fildişi Kule’ onunla yalnızlık...
Aşk da çiftleşmek değil, tekleşmek... ‘Fildişi kule’de onunla tekleşmek, tedbirsiz ve perdesiz...
Not: Bugün Devlet Bahçeli’nin ittifaklara kapattığı kapıyı yazacaktım. Fakat, Enes İslâmoğulları 14 Mart 2015 Cumartesi tarihli yazısında konuyu sarahatle vuzuha kavuşturmuş. Bana da bugün deneme yazmak düştü...