FETÖ'yü APO gibi kahramanlaştırmayın!
15 Temmuz sonrasında Türkiye'nin en büyük beklentisi FETÖ'nün başı olarak Fethullah Gülen'in iade edilmesi. Tıpkı, 15 Şubat 1999'da Kenya'da yakalanarak Türkiye'ye getirilen Öcalan'ın yaşadığı sürece benzer gelişmeler yaşanıyor.
Öcalan yakalanmadan önce PKK'ya darbe üzerine darbe indiriliyordu. Örgüt ile mücadele eden sadece korucu sayısı 80 bini aşmıştı. Yıllarca Suriye'de özel villalarda keyif çatan Abdullah Öcalan ise bir türlü Türkiye'ye iade edilmiyordu. 1997 yılında Orgeneral Atilla Ateş'in Suriye sınırına giderek yaptığı ateşli konuşma ve aynı yıl Cumhurbaşkanı Demirel'in Meclis açılışında verdiği tepki sonrasında Suriye, Öcalan'ı iade etmemiş ama ülke dışına çıkartma kararı almıştı.
O dönem ilginç gelişmeler de yaşanıyordu. Yıllarca terörle mücadele konusunda Türkiye'nin yanında olmayan birçok ülke Suriye'ye destek çıkmıştı. Arap ülkelerinden ilk olarak Libya Devlet Başkanı Kaddafi, Suriye'yi destekleyen ve Türkiye Cumhuriyeti'ni tehdit eden bir açıklama yaptı.
Arkasından Suudi Arabistan Kralı'nın kardeşi ve BM'deki 12 Arap ülkesinin temsilcileri Suriye'yi desteklediklerini açıkladılar. Müslüman ülkelerden sonra, Öcalan'ı besleyen Suriye'ye; Yunanistan, İtalya, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Rusya ve birçok AB ülkesi de arka çıktı.
Türkiye bir kez daha yalnızdı. Buna rağmen kararlı duruştan taviz verilmedi. Ülke ülke dolaşan Öcalan, en sonunda Kenya'da, Türk Özel Kuvvetleri'ne teslim edildi. Öcalan'ı teslim alanlar arasında bulunan Engin Alan, sorgulamasını yapan Atilla Uğur, yıllar sonra Balyoz ve Ergenekon kumpasıyla haksız yere içeri atıldılar. Birileri Öcalan'ın intikamı bu şekilde alıyordu.
Bebek katilinden kahramanlığa!
O günlerde Türkiye'de müthiş bir hava vardı, yargılamalar hızlı bir şekilde sürdürülüp, Öcalan hakkında idam kararı verildi. Örgüt dağılma sürecine girdi. Ancak bu fırsat birilerinin aklıyla "Öcalan'ı asarsak kahramanlaşır, Türkiye'de iç karışıklık çıkar" denilerek ertelendi. En sonunda idamı da kaldırdılar.
Sonrasında ise 'AB'ye tam üyelik' adı altında Öcalan'a haklar tanınmaya başlandı. Televizyonundan, özel doktoruna kadar sunulmayan hizmet kalmadı. Yakalanma korkusu olmadan örgütü çok daha rahat bir şekilde yönetmeye başladı. "Öcalan'ı asarsanız kahramanlaşır" diyenler ise ortalıklarda yoktu.
Yıllar geçti... 1999'dan bu yana Öcalan, İmralı'da KCK'yı ilan edip, örgütü yeniden saldırıya geçirecek talimatları verdi. En sonunda da belirli bir kesimde kahramanlaştırıldı. Hatta çözüm sürecinde "Biji Serok APO" sloganı suç olmaktan çıkarıldı.
Üniversitelerde adına anma törenleri, açlık grevleri, imza kampanyaları düzenleniyor. Sözde akademisyenler bildiriler imzalıyor. Onun posterini taşıyanlar, gençlerimizi kampüsün ortasında katlediyor. Devlet makamlarından baş sağlığı mesajı bile gelmiyor.
Eğer Öcalan'a tanınan haklar, Gülen'in iadesi sonrasında ona da tanınacaksa;
Ada tahsis edilip, on binlerce asker seferber edilecekse,
Avukatları aracılığıyla uyuyan hücreleri uyandıracaksa,
Özel doktoru, aşçısı, televizyonu, kütüphanesi, mahkûm arkadaşları olacaksa,
İzlediği TV kanallarının az olmasından şikayet edecekse,
Hepsinden de ötesi Türkiye'yi kan gölüne döndüren talimatları öylece izlenilecekse çok daha büyük bir sorun doğar.
'Yok, biz geçmişten ders çıkardık' deniliyorsa, kararlılıktan bir adım bile taviz verilmemelidir.
Unutmadan, İmralı'dakinin televizyon kanalı sayısını mümkünse artırmayın, şehitlerimizin kemikleri sızlıyor!
Bir hatırlatma daha... SGK, operasyona çıktıkları sırada yaşanan patlamada şehit düşen Astsubay Rahmi Yılan ve Ömer Kılıçoğlu'nun "şehit" statüsünde sayılamayacağını belirterek, ailesine ödenecek şehit maaşı ve tazminatı çok görmüş!
Öcalan'a TV verenler, bir zahmet SGK'yı da uyarsınlar, yüreğimiz çok fena sızlıyor!