Fenerbahçe ile Deniz Feneri perdeleniyor
Gündem futboldaki şike iddialarıyla yüklü... Yüksekova’da gündüz gözüne şehit edilen iki uzman çavuşun faillerini soran yok. Mustafa Levent Göktaş’ın avukatı gazi Serdar Öztürk, sahteciliklerin hepsini ortaya dökmüş kimsenin umurunda değil. Askeri casusluk yaptıkları gerekçesiyle bazı emniyet mensupları ve bir grup savcı hakkında elliden fazla suç duyurusu yapıldığı, halde bir tek işlemin yapılmadığını yazamıyor kimse... Varsa yoksa Fenerbahçe’nin küme düşüp düşmeyeceği tartışılıyor. Oysa ülkemin insanı kanserle boğuşuyor. İnsan hakları çiğneniyor hapishanelerde. Tutukluluğu dört yıldır devam eden insanlar var. Yaşları yetmişi geçen emekli generaller neredeyse vatan haini muamelesi görürken memleketin aydınları suspus olmuş Feneri tartışıyor. Üstelik Deniz Feneri rezaletini değil, Fenerbahçe yönetiminin içine düştüğü durumu konuşuyor. Elin oğlu bizim gibi değil. Milyarlarca dolarlık sektör dahası endüstri haline gelen futbolda kötü kokuları bizden daha önce tesbit edip gereğinin yapılmasını istiyor. Haksız da sayılmazlar. Hemen her gün doldurulan İddaa kuponlarında Avrupa’nın bilmem hangi kentinin takımının maçına para yatıran Türk vatandaşı gibi İngiliz’i, Alman’ı da Fener’in, Beşiktaş’ın, Trabzon’un, Konya, Sivas gibi Türk takımları için bir nevi kumar olan İddaayı oynuyor. Nasıl Almanya’da toplanan yardım paralarının cebe atıldığını Alman savcılar tesbit ettiyse, Türkiye’de oynanan maçlarla ilgili şaibenin izini de onlar sürmüş. Soruşturma devam ettiği için yorum yapmak bizim işimiz değil. Ancak bu şike iddiaları milyar dolarları yönetmekte olan klüp idarecilerinin titizlikle seçilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Öyle parasına güvenip her istediğini yapmaya kalkışan yöneticiler yerine eğitimli kişilerin ince eleklerden süzülmesi zamanı gelmiş de geçmektedir.
Futboldaki bu rezalet bize önemli bir şeyi daha öğretti. Emniyette gözaltındayken Başkan Aziz Yıldırım’ın prosedür gereği çekilen fotoğrafını basına sızdıran polis aradan bir gün bile geçmeden tespit edildi. Oysa dört yıldır devam etmekte olan Ümraniye davasında emniyetteki sorgu aşamasını, savcılıktaki ifadeleri adeta canlı yayın gibi gazete ve televizyonlara sızdırmayı kutsal görev sayanlardan bir Allah’ın kulu hakkında işlem yapılmadı. İnsanın aklına ister istemez şike zanlılarının canı can da Ümraniye zanlılarınki patlıcan mı sorusu gelmiyor mu?
Literatüre yeni kavramlar kazandırılıyor. Silivri Hukuku, Habur Hukuku derken Şike Hukuku ile Deniz Feneri Hukuku da ileri demokrasimize itina ile renk katıyor. Baksanıza Zahit Akman’a uygulanan alışılmadık yönteme... Yirmi soruya dokuz saatte cevap veren Zahit Akman’ın Savcılık sorgusuna beş defa ara veriliyor. Ve yeniden emniyete götürülüyor. Oysa bilinen yöntem emniyetin savcılığa getirdiği sanık ya serbest bırakılır ya da mahkemeye sevk edilirdi. Bunun adı çifte standart değil de nedir?
Herşeyden önce Galatasaray taraftarı olarak Fenerbahçe’nin başına gelenleri tasvip etmem mümkün değildir. Bir takım yöneticilerin işgüzarlığı yüzünden koca bir camiayı zan altında bırakmaya kimsenin hakkı yoktur. Bu olayın musibet olarak değerlendirilmesi, bu vesile ile futbolumuzun başına çöreklenenlerin temizlenmesiyle ilgili fırsat olduğu kanaatindeyim. Bu arada Fenerbahçe ile Deniz Feneri operasyonunun aynı anda yürütülmesi tesadüf olamaz. Haber manşetlerinde Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe var. Zahit Akman ve Deniz Feneri trafik kazası haberleri gibi bir iki sütunda bitiyor. Toplum mühendisleri yine işbaşında. Toplumsal uyuşma devam ediyor.
Not: Gazetemiz yazarı benim can ağabeyim Hasan Demir ciddi hastalığı yüzünden doyumsuz yazılarına ara vermek zorunda kaldı. Hasan Ağabey ve değerli eşine, Allah rızası için dua bekliyoruz.