‘Faşist’ diye küfredenler kendileri Nazi olmasa!..
BDP’nin dediği gibi ırksal nüfus yapısını bilmek iç savaşı önleseydi, Bosna Hersek’te soykırım
olmaması gerekirdi. Çünkü DNA’sı besbelli ortak Sırplarla Boşnakları ayıran ırk değil, dindi...
Balgama “kraşe”, ishale “diyare”, çişe “idrar” deyince terbiyeli konuştuklarını sanan ve zaten osurmak kabalığını da “yellenmek”le incelten zihniyetin, son yıllarda elbette perhize değil, ama diyete sokup zerafet kazandırdığı kavram, kâh sıfat, kâh zamir olarak kullanılan “etnik” sözcüğü oldu.
Oysa etnik, “etniye dair” demektir ve Yunanca “ethnos”tan türeyen etni de “ırk”tan ibarettir.
(...) çiğ gerçekler yabancı dilde söylenince anlam değiştirmezler. Böyle bir çaba, eğer (Batılı) yabancı dil bilmeyeni aldatmak değilse, K harfini ke, H harfini he okuyarak nazik olunduğunu sanan ve PKK’ya PEKEKE diye saygı gösteren zihniyetin, gülünç cehaletidir.
Etnik demek ırksal, etni de ırktır, ırk!
Kafatası mı ölçecekler
BDP’nin üstelik parti grup kararıyla, 7 Temmuz’da TBMM Genel Kurulu’na “Türkiye’nin etnik nüfus yapısının belirlenmesi”ni önermesi, ırk ayrımcılığından başka bir şey değildir. Öneriye, her demokratın vermesi gereken tepkiyi dile getiren Bağımsız (şimdi CHP’li) Eskişehir Milletvekili Tayfun İçli’nin “Neye göre araştıracaksınız ; kafatasına, kan sayımına, DNA’ya mı, beyan esasına göre mi yapacaksınız?” sorusu da çok doğrudur.
Kafatasına gerek yok, çağdaş genetik bilimi, bir damla kan, hatta terde, aranan her türlü ırkın DNA’sını ya da DNA’nın ırkını belirliyor.
Beyan esasına da ırk değil, ancak kültürel aidiyet dayandırılır. Irkçılık beyan esasına göre yapılsaydı, İkinci Dünya Savaşı’nda herkes German oğlu German olup Nazi Almanların elinden paçayı kurtarırdı.
Eğer ırksal nüfus yapısını bilmek barışçıl bir yöntem olup iç savaşı önlese, Bosna Hersek’te soykırım olmaması gerekirdi, çünkü DNA’sı besbelli ortak Sırplarla Boşnakları ayıran ırk değil, dindi!
Dolayısıyla BDP’nin “etnik nüfus yapısı”na dair belirleme istemi, hiç de masum değildir. Kürt sorununun sözde çözümünde ırkçılığı araç önermekle, ayrımcılıktan başka bir amaç güdülüyorsa, ancak ve ancak, bir ırkın diğerine üstünlüğünü savunmak olabilir.
Kırma çocukları ne olacak
Sayalım ki Türkiye’ye bu zihniyet egemen oldu, herkesin DNA’sını inceledi, ülkenin ırksal nüfus haritası yapıldı. Ne yapacak bu haritayı BDP?
Her şeyden önce Türk ana Kürt baba ya da tersi evliliklerden doğan “kırma” çocukları neresine koyacak bu ırkçı haritanın?
Çoğunun DNA’sı Türk’e uyan öyle özgün bir DNA yok ya, BDP senaryosuna göre varsayıyoruz- Alevileri haritanın neresine koyacak? Türk mü, Türkmen mi sayacak, yoksa Kürt mü?
Diyelim ki karışmış ırklar konusunu çözdü; ya Türk diye reddetti, ya Kürt kabul etti. Sonra hangi amaçla kullanacak bu ırk oranlarını, bu haritayı?
Siyasal satranç hamlesi
Kürtler şu kadar milyon, öyleyse şu kadar toprak isterim demeyeceklerse, hangi azınlık nüfusuna oranla nasıl bir çoğunluk nüfus ayrıcalığı, Lazlara, Türkmenlere, Boşnaklara, Çerkeslere, kendi deyişleriyle 36 farklı dilde konuşan diğer ırkların üstünde ne hak isteyecekler?
İster 36 ırk olsun, ister 36 dil, bu ülkede halkın ortak bir kültürü de var. Bu kültürde ne yazık ki satranç değil, tavla oynanıyor ve belki de tavlada anlık hesap yapmaya alışıklığın sonucu, kimse ağzından çıkanın nereye gittiğini, yani üç hamle sonrasını öngöremiyor. BDP de bu kültürün dışında değil ve tavlada zar atar gibi ortaya attığı “ırkçı nüfus haritası”yla, siyasal satranç tahtasında nasıl bir hamleye yol açacağını öngöremiyor.
Demokrasilerde kültürel aidiyet vardır, kim kendisini hangi kültüre ait görüyorsa, o kültürdendir. Hiçbir demokraside ırksal harita yapılmaz, ırksal nüfus bilinmez.
Irksal nüfus sayımı, faşizmde bile değil, ancak Nazizm’de yapılır.
Türkiye Cumhuriyeti ve TSK’ya faşist diyenler, bari Nazi olmasa...
* Mine Kırıkkanat / Vatan
+++
Makam aracından caka satanlara...
Aydınlığın karanlığa gömüldüğü Silivri’den yükselen çığlık neyi anlatmaya çalışıyor?.. Silivri’den hangi gerekçeler aydınların çaresizliğini gazete sayfalarına yansıtıyor?..
İşte üç Atatürkçünün 5 Temmuz 2010’da “acil” görüşme talebiyle TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na gönderdikleri dilekçede yazılanlar:
“Silivri 4. Nolu Ceza İnfaz Kurumu’nda bulunan ’Ergenekon’tutuklularına, insan hakları, yasa ve yönetmeliklere aykırı uygulamalar sistematik hale dönüşmüştür. Zulüm altındayız. Acil olarak görüşme talep ediyoruz.” Bu dilekçe herkese!.. Balbay’ın mücadelesini anlayamayanlara, küçümseyenlere!.. Gazetelerinin makam araçlarına kurulup caka satan, klimalı odalarından çiçekli, böcekli yazılarıyla dünyayı kurtaran kalem sahiplerine, Balbay’ları Silivri zindanında unutan sözde aydınlara, insan hakları kuruluşlarına, sivil toplum örgütlerine, Atatürkçülere, Kemalistlere, yani “insan”ım diyen herkese!..
* Mehmet Faraç / Cumhuriyet
+++
Teröristsever müfettişler
Adalet Bakanlığı, sırf “Avrupa Birliği’nin müfettişleri başımıza bela olmasın” diye, İmralı’daki bölücübaşı için milyonlarca dolar harcadı... Beyefendiye “kişiye özel, yüksek can güvenlikli lüks ada” tahsis edildi...
Hayatlarını terörle mücadeleye adan subaylar, aydınlar, gazeteciler ise, bizzat Mahkeme Başkanı tarafından “usule aykırı” bulunan “ucu açık bir soruşturma” kapsamında yıllardır tutuklu... Çünkü onlar, AB’nin “teröristsever müfettişleri” nin umurunda bile değil... Bu yüzden, sahip çıkanları, koruyanları, kollayanları yok! İnanıyorum ki hukuk elbette bir gün, bugünkü hukuksuzluğun hesabını da soracak...
* Mustafa Mutlu / Vatan
+++
Yandaşlık değnekçiliğe kadirmiş!
Bir dönemin genel yayın yönetmeniydi.
Sonra koltuğundan oldu; olmamak için bugün Star gazetesindeki köşesinden küfür ettiği Doğan Grubu’nun kapısından hiç ayrılmadı.
Sonra iktidara yakınlaştı; yandaş oldu.
Yandaşlık günümüzde hayli ekonomik getirisi olan bir siyasal terminolojinin adıydı.
Kimi tv’lerde program yaptı kimi gazetelerde yazarlık yaptı.
Bugüne kadar yandaşlığın medya dışında gazetecilere gelir kapısı yarattığını duymamıştık.
Meğer o da oluyormuş...
Ergun Babahan otoparkçı olmuş.
Ergun Babahan lokantacı olmuş.
Bilgi Üniversitesi’nin otoparkını Ergun Babahan işletiyor.
Bilgi Üniversitesi’nin lokantasını Ergun Babahan’ın sahibi olduğu şirket çalıştırıyor.
Bir eski genel yayın yönetmeninin düştüğü duruma bakınız; bir yanda makale yazıyor diğer yanda otoparkçılık yapıyor.
Fazla yoruma gerek var mı?
Bir dönem bir reklam vardı; “sağolasın izocam” diye bağırıyordu apartman kapıcısı.
Ergun Babahan “sağolasın” diye kime şükranlarını sunuyordur acaba şimdi? “Sağolasın yandaşlık” olabilir mi?
* Odatv.com
+++
Muhaliflere ceza kurgusu
Darbe yapmak ya da hükümeti devirmek gibi suçlardan yargılanan TSK mensuplarının çoğu tahliye edildi. Gazeteci Balbay ve Özkan ise anlaşılamayan şekilde hâlâ hapiste...
Sadece onlar değil... Başbakan’ın Kıbrıs Cumhurbaşkanı M. Ali Talat ile telefon konuşmasını yayınlayan Aydınlık ve Ulusal Kanal’dan Ufuk Akkaya ile Deniz Yıldırım da hâlâ tutuklu... Kanal B’nin patronu Mehmet Haberal tutuklu. ART televizyonunun patronu sendikacı Mustafa Özbek tutuklu... Ulusal Kanal’ın patronu Doğu Perinçek tutuklu... Kitaplarında Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül hakkında bilinmeyenleri yayımlayan Ergun Poyraz üç yıldır tutuklu...
Ergenekon sürecinin birtakım muhalifleri hapiste tutarak cezalandırmayı hedeflediği... Davanın özel olarak bu amaca yönelik kurgulandığını söyleyenler haklı çıkıyor.
Silivri işkencesinin bir an önce son bulmasını diliyoruz...
* Melih Aşık / Milliyet
+++
‘Cukkacı’
demokrasi
Adına Türk Demokrasi Vakfı denilen bir kuruluş var. Sürekli olarak “demokrasi” çığlıkları atıyor. Şimdi size bu vakfın bir marifetinden söz edeceğim.
Önce çok sayıda firma ve işadamına gönderilen davetiyelere değineyim: “Sürdürülebilir Enerji Politikaları ve Demokrasi” konulu, yemekli bir toplantı düzenlenecek. “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Sayın Taner Yıldız’ın katılımı ve himayelerinde düzenlenen yemekli toplantımızı şereflendirmenizi rica ederiz. 18 Şubat 2010. Sheraton Maslak Hotel.” Davetiyenin altında çeşitli isimler. Biri çok ilginç; “Prof. Dr. Ergun Özbudun. Demokrasi Enstitüsü Başkanı.” Tayyip yargının tümünü ele geçirmek için Anayasa değişikliği tezgahlarken, hukuku paspas gibi çiğnerken, ona yol veren, destek atışları yapan “Hukukçuların(!)” önde gelenlerinden biri.
Zorla bağış topladılar
Bu yemek için sektördeki tüm şirket ve işadamlarına gönderilen davetiyelerin “Hediyesi” bir kişi için sadece 750 lira gibi ucuz bir bedeldi! Yüzlerce şirket ve işadamı,
kelle başına 750 lirayı bastırıp yemek davetine katılma hakkı kazandı. Sıkıysa parayı verme, katılma!
Fakat gelin görün ki 16 Şubat günü hepsine bir haber geldi. Yemek ertelenmişti. O yemek bir daha yapılmadı. Şimdi belki soracaksınız: “O halde paralar ne oldu? İade ettiler mi?” Etmediler! Verilen yanıt ilginçti: “Siz vakfımıza bağış yapmış oldunuz. Bağış geri verilemez.” Varsayalım 300 kişiden kelle başı 750 lira toplandı. Hiçbir zahmete girmeden bir kalemde 225.000 lira toplamak AKP’nin hizmetindeki Demokrasi Vakfı için kısa günün kârı olmuştur. Dün bu belgeleri ve olayı bana ileten işadamı okurlarımla görüşürken sordum: “Olayı
anlatırken isminizi yazayım mı?” Yanıt
çarpıcıydı: “Hükümet bizi mahveder.”
Hitler de böyle yaptı
1933 yılında Hitler henüz iktidar olmamıştı. Kolları bantlı Nazi çapulcuları işadamlarına tek tek gidiyorsun: “Biz iktidar olacağız ve paraya ihtiyacımız var. Sizden istediğimiz parayı ya şimdi dostça verin, ya da iktidar olduğumuz zaman başka türlü alalım.” Paralar tıkır tıkır verildi, Hitler iktidar olunca o işadamlarının hepsini susturdu, sürdü, çok azı dışında mallarına el koydu. Herkes korkmuş, Alman ordusu dahil bütün kurumlar sinmişti. Hitler rejiminin özel savcıları, hakimleri ve mahkemeleri vardı. Hukuk ayaklar altına alınmış, Hitler karşıtları şu veya bu biçimde korkutulup susturuluyordu. 20. Yüzyılın ilk yarısında Almanya faşizmi yaşıyordu. Şimdi 21. Yüzyılın ilk yarısında Türkiye faşizmi yaşamıyor!
* Emin Çölaşan / Sözcü
+++
İtinayla üniversite
ismi konulur
Silivri’ye kurulacak Ergenekon Üniversitesi olabilir mesela. Nasıl olsa hocaların hepsi orada. Yan Gelip Yatma Yeri Meslek Yüksekokulu... Mersin Ananı da Al Git Tarımcılık Meslek Yüksekokulu... Ankara Teğet Teknik Üniversitesi... Yandaş Medya Basın Yayın Meslek Yüksekokulu... Müstahak Üniversitesi... Zonguldak Kader Üniversitesi... Evliya Çelebi artık müstehcen sayıldığı için yerine 160 ülke dolaşan Eyüp İlçe Milli Eğitim Müdürü namına Güsamettin Çelebi Üniversitesi... RTE (Rektör Tamamen Elimizde) Üniversitesi... Güle güle kullansınlar, bu dev kıyağımızı da unutmasınlar... Bir de ısırgan otlu börek denesinler. Alerjiye iyi gelir...
* Nihat Sırdar / Akşam
+++
MİNİ YORUM
Nezaketin değil memleketin sınırları
BDP’li Hasip Kaplan, TVNET spikeri Veyis Ateş’e canlı yayında “Hadi oradan saygısız herif, seviyesiz herif...” demiş. Ateş’in “nezaketini bozmadı” olarak yorumlanan cevabı şöyle: “Hasip Bey’den özür dileriz. Ancak nezaket sınırlarını fazla zorladı.” Özür dilemeye devam edin, belli sizin sabrınızın sınırları epey elastik, ama zorlanan nezaketin değil
memleketin sınırları ve onlar oldukça kırılgan bir yapıya sahipler....