Faizler neden yüksek
Bayram öncesi Başbakan Binali Yıldırım bankaları sert bir dille uyardı.
Faizleri indirin yoksa tedbir alırız!
Başbakanın bu sert açıklaması basında geniş yer aldı.
Sonra herkes birbirine sormaya başladı:
Başbakanın söylediği tedbir ne olabilir ki?
Ben bu haberi sıradan bir vatandaş olarak ilk okuduğumda bankalara karşı hükümetin harekete geçeceğini düşünebilirim. Bunun böyle olmadığını piyasaları iyi bilenler gülümseyerek geçiyor. Bu tür açıklamalarla faizlerin düşmeyeceğini bilen biliyor.
Eğer "düşürün" demekle düşseydi bu son 3 yılda sürekli düşerdi. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu konuda o kadar çok açıklaması var ki!
Ünlü arama motoru Google'a "Cumhurbaşkanı Erdoğan bankaları uyardı" yazdığınızda 0.48 saniyede 208 bin sonuç çıkıyor.
Çıkan sonuçlarda hep aynı tarzda haber:
"Cumhurbaşkanı Erdoğan bankaları uyardı"
Türkiye Cumhuriyeti'nin en güçlü insanı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uyarılarına rağmen faizin hep yükseldiğini görüyoruz. Daha bu uyarılara Başbakan'ların, devlet bakanlarının ve ekonomiden sorumlu bakanlarınkini katmıyoruz.
Geçen hafta mevduat ve kredi faizleri son yılların en yüksek seviyesine çıktı. Yani faizler soluksuz yükseliyor.
AKP iktidarının daha 3-4 yıl öncesine kadar gururla anlattığı düşük faiz politikasının iflas ettiğini görüyoruz.
Başbakan Binali Yıldırım'ın faizleri düşürün uyarılarına bankalar ne yanıt verecek? Ya da soruya şöyle bakalım bankalar ne kadar ciddiye alacak?
Bu uyarı bankalar için hiç ama hiçbir anlam ifade etmiyor. Bankalar Başbakan'ın Perşembe günü yaptığı o açıklamadan sonra haftanın son işlem gününde faiz oranlarını daha da yükselttiler.
Bankalar faizleri her türlü siyasi uyarılara rağmen düşürmüyorsa nedeni ne olabilir?
Bunun iki nedeni var.
Birincisi, ekonomik gerçekler. Kredi notunun düşmesinden sonra Türk bankaları için borçlanmak zorlaştı ve maliyeti arttı. Ayrıca KGF kredileri nedeniyle bankalar o kadar çok para çekti ki piyasadan, artık yeni kredi vermek için para bulamıyor bulmak için maliyeti yükseltmek zorunda kaldı. Türk halkı zaten elinde avcunda ne varsa toprağa gömdü. Tabii ki bir de gırtlağa kadar borçlu. Yani piyasada öyle bol mevduat yok.
İkinci nedeni:
İşte burada bankalar kesinlikle ticari bir ahlaksızlık yapıyor. Özellikle biri yerli olmak üzere birkaç yabancı sermayeli banka piyasaların dengesini bozuyor. Bu bankalar o kadar başına buyruklar ki, ne hükümet ne BDDK ve ne de Hazine'yi dinliyorlar.
Şu anda bu bankalar piyasalarda istedikleri gibi at koşturuyorlar. Piyasada ciddi bir tıkanma varsa bu bankaların biraz da hükümeti sabote etmesinden kaynaklanıyor. Tamam, hükümet ekonomide ciddi yanlışlar yaptı ama bu işte bankalar da açıkça bu hükümeti sabote ediyor. Bir de hükümetin yumuşak karnından faydalanıp büyük kârlar elde etmeye çalışıyor. Bunu da Türk halkının sırtından yapıyor.
Hükümet ne yapmalı?
Öncelikle bu soruya yanıt vermeden şunu kabul etmek lazım. Türk bankalarının yabancıların kontrolüne geçmesinin faturasını bugün ödüyoruz. Türk bankacılık sistemi yabancıların kontrolünde. Bu büyük tehdit. Türkiye'nin, dahası hükümetin bu bankalara karşı kesinlikle kamu bankalarını silah olarak çekmek zorunda.
Halkbank başta olmak üzere, Ziraat ve Vakıfbank piyasaya ciddi oyuncu olarak girmeli. Dengeleri yeniden sağlamak için bu bankaların düşük faizle kredi vermesi sağlanmalı. Kredi Garanti Fonu kredilerini sadece kamu bankaları vermeli.
İlk rekabet buradan sağlandıktan sonra emin olun ki mevduat faizleri de düşecektir.
Yani bu iş bankalara televizyonlar karşısında bağırmakla olmaz. Eğer bu hükümet gerçekten yabancı sermayeli bankaların tehdidinden korkmuyorsa bunu icraatı ile göstermeli.
Sözleri ile değil. Yoksa siyasilerin ağzından çıkan her kelime Google'da arama sonucu olarak yer alır.