Faizler inmeli mi?
Türkiye son aylarda hep aynı konuyu tartışıyor.
Faizler düşmeli.
Kesinlikle düşmeli. Yüksek faiz Türk halkının fakirleşmesi anlamına geliyor. Ancak faizlerin indirilmesi için gerçekçi ekonomik verilerin olması lazım. Türkiye'de son 10 yılın en yüksek enflasyonu yaşanırken olası bir faiz indirimi ne kadar mantıklı olur?
Şu ana kadar hükümet olaya hep vatandaş açısından bakıyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan da geçen hafta bankalara yaptığı çağrısında "faizleri indirin ki vatandaş rahat etsin" dedi.
Doğrudur! Faizler düşünce özellikle yaşamını kredi ile sürdürmeye çalışan vatandaşlar rahat eder. Örneğin 10 bin liralık ihtiyaç kredisine 4 bin lira faiz ödeyeceğine 3 bin lira öder.
Bu vatandaş cephesi. Bir de paranın sahibinin cephesi var.
Bankalar vatandaşa kredi olarak verdiği parayı üç şekilde temin eder. Ya hissedarın sermaye olarak ortaya koyduğu para ile, ya yurt dışından döviz karşılığı faizle aldığı parayı Türkiye'ye getirerek burada satmasıyla ya da vatandaşa faiz vererek topladığı mevduatla.
Şimdi bu üç kaynağa bir bakalım:
Özkaynak:
Bankaların sermaye maliyeti özkaynak kârlılığının altında. Nitekim Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın, "Sermaye maliyeti yüzde 15, özkaynak getirisi yüzde 10. Bu böyle devam ederse kredi vermeyi 1-2 sene daha sürdürebiliriz ama stoklarımız tükeniyor. 2018'de sermaye yeterliliğinde sınıra geliyoruz" diyor. Yani Aydın şunu söylüyor: Bankaya sermaye koyan hissedar kazanmıyor. Bu nedenle yeni sermaye koymuyor. Bu da bankaların tıkanmasına neden oluyor. Faizlerin gerçekçi verilerle indirilmemesi halinde bankalar bu kez zararına kredi vermeye başlayacaklar.
Sendikasyon kredisi:
İkinci kaynak bankaların sendikasyon kredisi. Bankalar son 10 yılda sendikasyon kredilerinden dolayı müthiş kârlar elde ettiler. Özellikle Amerika'nın parasal genişlemesi sürecinde dünyaya neredeyse bedavaya dolar dağıtması Türkiye'deki bankalar için ucuz kaynak oldu. Yine dövizin hiç yükselmemesi de kârlarının patlamasına neden olan bir ekonomik olay oldu.
Bu sistem şöyle çalıştı:
Örneğin B bankası, Avrupa'daki ya da Amerika'daki bir bankadan 1 doları 0.1 faizle 1 yıllığına aldı. Bu doları Türkiye'ye getirip 1.900'dan Türk Lirası'na çevirdi. Bunu vatandaşa yüzde 10 faizle sattı. 1 yıl sonra bu parayı vatandaştan yaklaşık 200 lira faizi ile birlikte 2 bin 100 lira olarak geri aldı. 1 yıl sonra dolar kuru hiç artmadığı için bunun sadece 10 lirasını yabancı tefeciye vererek 190 lirayı havadan kazandı.
Artık bu sistem bankaların aleyhine çalışıyor. Amerika'nın faiz yükseltmeye başlamasıyla doların maliyeti arttı ve bankalar bu sendikasyon işinden ciddi zararlar ediyor. Bu nedenle bu sistemi çalıştırabilmesi için aldığı parayı yüksek faizle satması gerekiyor.
Mevduat toplama:
Tüm bankacılık sistemi için en sağlıklısı bankaların yurt içinde kendi para birimi ile mevduat toplayıp bunun üzerine maliyetini ve kârını koyup vatandaşa kredi olarak vermesi. Bunun işlemesi için mevduat faizlerinin düşük olması lazım. Konuta talebin bu kadar yüksek olduğu, yabancı para birimlerinin sürekli kazandırdığı bir ortamda banka vatandaştan para toplayabilmesi için mutlaka rekabetçi bir faiz vermek zorunda.
Tabii ki bir de enflasyon var. Benim 100 lira param var ve bu ülkede enflasyon yıllık yüzde 10 civarında. Benim paramın değer kaybetmemesi için yani fakirleşmemem için yıllık bazda bu 100 liramın en az 10 lira getiri sağlaması lazım. Yüzde 10 enflasyonun olduğu bir yerde banka eğer bana yüzde 8 faiz verirse 5-6 yıl içerisinde paramın en az yarısı yok olur gider.
Bu durumda ben vatandaş olarak paramı bankaya değil de alternatif yatırım araçlarına götürürüm. Yani altın, döviz veya gayrimenkule.
Şu anda bankalar bu konuda tıkanmış durumda.
Sonuç olarak:
Sonucu yok! Her şey ortada. Türkiye'de enflasyon düşmeden hane halkının geliri artmadan faizlerin düşürülmesini beklemek bu ülkeye krizden başka bir şey getirmez. Hükümetin düşük faizde ısrar etmesinin ardında ülkede bugün için yaşanan krizin üstünü örtmekten başka bir anlam ifade etmiyor. Sadece zaman kazanıp krizi yarınlara erteliyor o kadar!