Faizle oynamak el yakıyor
Türkiye'de para ve sermaye piyasası, her zaman kumar masasından daha riskli olmuştur.
Son on bir yılda, Ağustos'tan Ağustos'a finansal yatırım araçlarının reel getirileri arasında yüksek oranda fark vardır. Söz gelimi:
* Mevduat faizi, 2005 yılında yüzde 12.78 reel getiri sağlarken, 2014 yılında yüzde -4.06 reel kayıp getirdi.
* Borsa, 2005 yılında yüzde 40.58 reel getiri sağlarken, 2008 yılında yüzde -22.52 oranında reel kayıp getirdi.
* Altın 2006 yılında yüzde 57.07 oranında reel getiri sağlarken, 2013 yılında yüzde -15.52 oranında reel kayıp getirdi.
İstikrarlı diye yatırım yaptığımız altının reel getirileri arasında bile, (57.07 ve -15.52 olmak üzere) toplam 72.59 puan fark var.
Şu noktanın altını çizmek gerekir... Ekonomide planlama olmazsa, devletin düzenleyici ve rekabeti koruyucu etkisi dışlanırsa, günü kurtarma politikaları uygulanırsa, ekonomi spekülasyona teslim olur. Piyasada spekülasyon da sürdürülemez ve maalesef bugünlere gelmiş oluruz. Başka bir ifade ile bugünkü sıkıntıların temelinde aynı zamanda bu spekülatif piyasa yatmaktadır.
Aşağıdaki grafikteki zikzaklar, aynı zamanda spekülasyonun boyutunu da gösteriyor. Aynı grafiğin tablosu da, yazının sonunda yer almaktadır.
Son üç yıldır, ekonomi yönetimi faizi artırma diye Merkez Bankası'na baskı yapıyor. Mevduat faizi, Merkez Bankası faiz oranlarını takip ediyor ve oluşuyor. Muhakkak ki arada fark oluyor. Ancak genel olarak mevduat faizindeki hareketler de, ortalama faiz oranları hakkında bize bir fikir veriyor.
2009 yılına kadar mevduata verilen reel faizler yüksek seyretti. 2009 yılı dünya finansal krizinden çıkış için Dolar ve Euro bollaşınca ve aynı şekilde bunların faiz oranları düşünce bizde de doğal olarak faiz oranları düştü. Ancak bizde aynı zamanda mevduatın reel getiri oranları dengesiz olarak değişti. Eksiye döndü... 2009 yılı Ağustos ayında yıllık mevduatın reel getiri oranı yüzde 10.22 iken bir yıl sonra 2010 yılında yüzde birin altına düştü.(0.93) Sonraki yıllarda da eksi reel faize dönüştü.
2005 ile 2010 arasında mevduat reel faizi en düşük yüzde 4.12 ve en yüksek yüzde 12.78 oldu. 2012 yılından beri de mevduat reel faizi eksi oluyor. Yani mevduattaki para eriyor. Mevduat sahibinin parasını enflasyon aşındırıyor.
Ekonomi yönetimi faizlerin artmasını istemiyor. Gerekçesi ise, faiz düşük kalırsa ekonomi canlanır... Özel yatırımlar artar.
Gerçekten, faiz oranları düşük ve eksi kalınca, tüketim artar. Tasarruf sahibi enflasyonda eritmek yerine harcamalarını artırır. Ekonomi canlanır. Büyüme artar.
Ne var ki evdeki hesap çarşıya uymadı. Çünkü:
* Faizlerin tek başına ekonomik etkisi sınırlı olur. Etkili olması için ayrıca para ve maliye politikası gibi iktisat politikasının diğer araçları ile birlikte kullanılması ve bu politikalarla uyumlu olması gerekir.
* Siyasette ve ekonomide güven yoksa harcama yapanlar azalır, krediler ucuz da olsa kimse yatırım yapmaz. Dahası, MB gösterge faizi düşük de olsa, bankaların yatırım ve işletme kredileri yüksek kalır. Yüksek kredi maliyetleri de yatırımları engeller.
Sonuç olarak: Son dört yıldır reel faizler eksi olduğu halde ekonomi canlanmıyor. Siyasi iktidar kredilerde bankaların kâr marjları ile ilgili bir yasal sınırlama getirmediği sürece, faiz üstüne baskı yapması yatırım cephesinde hiç bir işe yaramayacaktır.