Faizde aynı tas, aynı hamam

Faiz denilince, reel faizin anlaşılması gerekir. Dün MB faiz oranını açıklamadan önce ve enflasyon oranı yüzde 40 ve Merkez Bankası faizi yüzde 8,5’a göre, reel faiz oranı eksi yüzde 22,5 idi.

MB gösterge faizini yüzde 15’e çıkardı. Şimdi yüzde 40 enflasyon oranına göre eksi reel faiz oranı eksi yüzde 17,86 ya geriledi. Yani eksi reel faiz devam ediyor.

Bu demektir ki Merkez Bankası bankaları fonlarken önce de, şimdi de aynı zamanda onlara ilave bir satın alma gücü veriyor.

Dün faiz açıklanmadan çok az düşen dolar kuru, faiz kararı açıklanınca tekrar artmaya başladı. Türkiye’nin risk oranını gösteren CDS oranı da aynı şekilde arttı.

Kaldı ki, merkez bankaları faiz artışına gittiğinde, önümüzdeki dönemler içinde yeni faiz artışı olup olmayacağını, bu yolla faiz trendini de belli eder.

Bizim Merkez Bankası açıklamasında da, “kurul politika faizini, enflasyonun orta vadede yüzde 5 hedefini sağlayacak şekilde oluşturacak” diyor. Cumhurbaşkanı da enflasyonu düşürmek için faizleri düşürmek gerekir diyordu. MB yüzde 5 hedefi için faizleri yeniden artıracak mı? Muğlak … Merkez Bankası hem kararların, “öngörülebilir, veri odaklı olması lazım” diyor hem de faiz oranı trendinin ne yönde olduğunu muğlak bırakıyor.

Bir ekonomide en önemli istikrar sorunu belirsizliktir. Belirsizlik yatırımlara da engeldir.

*Öte yandan eksi reel faiz devam ederken, enflasyonu düşürmek imkânı da yoktur. Çünkü eksi reel faiz;

*TL’den kaçışı hızlandırır. Dövize talep artar ve kur artar. Türkiye’de enflasyonun bugünkü seviyelere çıkmasının temel nedeni yüksek kurdur.

Tüketimin maliyeti eksi olduğu için tüketim eğilimini artırır, talep artışı enflasyonu artırır.

Parasal sıkılaştırma, dövize talebi düşürür ve enflasyonu düşürmekte etkili olur ve fakat piyasanın da daralmasına neden olur. Dahası zaten piyasada özel ticari ilişkilerde TL’den çok döviz kullanılıyor.

Öte yandan Türkiye’nin öncelikli sorunu ve faiz artışına gerekçe döviz sorunudur. Bugünkü koşullarda kısa dönemde, döviz sorununu çözmek için hızlı yabancı sermaye girişine ya da IMF’ye ihtiyaç var.

Eksi reel faiz varken, doğrudan yabancı yatırım sermayesinin girmesi gerekir. Ama demokratik ve hukuki altyapı güven oluşturmuyor.

Portföy yatırımları da gelmez. Çünkü borsa aşırı kırılgandır. Mevduatta da eksi reel faiz var.

Eğer şok bir faiz artışı ile reel faiz verilseydi, sıcak para girişi olurdu. Kur baskısı ve enflasyon baskısı azalırdı. Çünkü reel faiz, tüketimin maliyetini artırıyor. Toplam talebin kısılmasını sağlıyor. Aynı şekilde TL’den kaçış duruyor ve döviz talebi azalıyor.

Şok faiz artışı bir defa olacağı için negatif etkileri de sınırlı olacaktı. En büyük sorun bankaların elindeki tahvillerin değerinin düşmesi ve bankaların zarar yazmaları olurdu ve fakat bankaların sermaye ve kârlılık durumu iyi olduğu için bu faiz artışının etkisi sınırlı olurdu.

Bugünkü siyasi iktidar, ekonomik istikrarı kısa vadeli ve günü kurtarma olarak görüyor. Bu nedenledir ki 2003-2012’ye kadar TL’nin değerli olmasına müdahale etmedi. Yüksek reel faiz nedeni ile bol sıcak para girdi. Değerli TL, üretimin ithal girdiye bağımlı olmasına neden oldu. O zamanki hükümetler sıcak para serabına kapıldı. Üretimin ithal girdiye bağımlı olmasının cari açığı artıracağını göremediler. O zamanki Başbakan 2023 için 500 milyar dolar ihracat hedefi koydu. Oysaki ihracatta kullanılan ithal girdi oranının yüzde 80 olacağını kestiremedi. Bugünkü kadronun o günden bir farkı yoksa aynı tas aynı hamam devam ediyor ise, sonuç olmayacağı da açıktır.

Kaldı ki, 2018 kur şokunu ve enflasyonunu yine o zamanki ekonomi, MB faizlerini reel faiz düzeyine çıkararak çözmüştü. Kendi yaptığının bugün tersini yapıyor.

Nerden bakarsak bakalım eksi reel faiz devam ederse, istikrar sorunu da devam edecektir.

Yazarın Diğer Yazıları