Faiz takıntısı piyasaları allak bullak ediyor
Dün, gösterge faizi olan Merkez Bankası bir haftalık repo ihale faiz oranı yüzde 8.25 idi. Kasım ayı enflasyon oranı da 9.15 idi. Bunları bire bir karşılaştırmak doğru olmaz. Ancak, eğer faizler enflasyonun altında ise Ekonomiden Sorumlu Bakan ve Cumhurbaşkanı hâlâ faizlerin düşmesi gerekir diyorsa, bunun nedenlerini ve sonuçlarını iyi araştırmak gerekir.
Nedenini Cumhurbaşkanı dolaylı olarak, enflasyonun düşeceği ve yatırımların artacağı şeklinde söylüyor.
Cumhurbaşkanı’nın “Faizler düşerse yatırım maliyetleri de düşer. Kaynaklar yatırımlara kayar” yaklaşımı doğru değil. Çünkü faizler düşse bile kredi maliyetleri yeteri kadar düşmüyor. Zira bankalar arasında kartelleşme var. Önce bankaların fahiş kârlarını yasayla disipline etmek gerekir.
Teorik olarak ve genel anlamda faiz oranları ile yatırımlar arasında ters bir ilişki var. Faizler düşerse yatırımlar artar. Çünkü düşük faiz ve özellikle eksi faiz varsa, yatırımların getirisi daha yüksek olur. Aynı şekilde, faizler düşük kalınca getirileri de düşük kalacağı için, para borsaya gider.
Ne var ki bu varsayımlar piyasa şartlarına ve ekonomik konjonktürün içinde bulunduğu duruma göre farklı olabiliyor.
Başta FED, IMF ve bazı raiting kuruluşları Türk ekonomisine kırılgan bir ekonomi teşhisi koydu. Kırılgan ekonomiler için sermayenin yatırım hevesi düşüktür. Yatırımlar daha ziyade kapasite artırma veya yenileme şeklinde oluyor. Ayrıca tasarruflar yatırımlara sermaye piyasası yoluyla gidiyor. İstanbul Borsası’na giren küçük tasarruf sahibi çarpılıyor. Bırakın zararı tasarrufunun tamamını kaybetme riski de var.
Dahası, tasarruf oranı düşük olduğu için, iç tasarruf-yatırım açığı, dış kaynakla kapatılıyor. Şu sıralarda Türkiye, 402 milyar dolar dış borcunu çevirmeye çalışıyor. Dış kaynak bulmakta zorlanıyor. Dünyada ortalama faiz oranları yüzde 2 veya 3 iken bizim bankalar yüzde 6 faizle dışarıdan borçlanabiliyor.
2013 Ocak-Ekim’de -on ayda- bankalar 25.1 milyar dolar dış kaynak bulurken bu sene bu rakam 12.4 milyar dolara geriledi. Sıcak para girişi de aynı dönemler itibariyle 19.9 milyar dolardan 17.5 milyar dolara geriledi.
Enflasyona gelince; faizler düşerse enflasyon düşer mi? Bu soruya doğru cevap vermek için, her şeyden önce enflasyonun talep enflasyonu mu yoksa maliyet enflasyonu mu olduğunu iyi tespit etmek gerekir.
Paracılara göre “enflasyon düşerse, faizler de düşer.’’Buna karşılık arz yönlü iktisatçılara göre ise tersine ” faizler düşerse enflasyon da düşer. “
Bana göre Türkiye şartlarında düşük ve eksi faiz enflasyonu artırır. TÜİK’in yayınladığı finansal yatırım araçlarının reel getiri oranlarına göre, mevduat son 3 yıldır eksi faiz getiriyor. Tasarruf edenin parası eriyor. Cebinde taşısa daha fazla kaybı oluyor. Yani para el yakıyor. O zaman tüketici para tutmak yerine harcıyor. Tüketim artışı enflasyonla mücadeleyi zorlaştırıyor. Buna rağmen talep artışı da enflasyon için tek neden değil. Asıl neden enflasyonun kronik bir yapı kazanmış olmasıdır.
Türkiye’de 2004 yılından beri, enflasyon aşağı yukarı aynı düzeylerde gidiyor. Talep artışın olduğu yıllarda da ithal mallarının fiyatlarının düşük olduğu dönemlerde de enflasyon yüzde 10’un altı veya üstünde seyretti.
Enflasyonun kronik yapı kazanması; üretim kapasitesinin düşük olması, ekonomideki düşük verimlilik, kamu hizmet maliyetlerinin yüksek olması gibi yapısal nedenlere bağlıdır. Ancak yapısal sorunlar çözülürse enflasyon düşer.
Sonuçlara gelince; tek bir sonuç var: Cumhurbaşkanı ne zaman faizler düşsün dediyse, o zaman piyasa allak bullak oluyor.