Faiz-kur-enflasyon çıkmazı
Merkez Bankası, politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının yüzde 10,25 düzeyinde sabit tutulmasına ve para politikası operasyonel çerçevesinde (işlem yapma) değişikliğe giderek Geç Likidite Penceresi işlemlerinde uygulanacak Merkez Bankası borç verme faiz oranı ile gecelik borç verme faiz oranı arasındaki farkın 300 baz puan olarak belirlenmesine karar verdi. Bu demektir ki, banka, gösterge faizini sabit tutarak siyasete göz kırptı, gecelik faizlerle dolaylı yoldan fonlama faizlerini arttırdı.
Zaten Merkez Bankasının, önceden de haftalık repo ile verilen fonları sınırlaması ve yerine gecelik faiz ve geç likidite penceresi faizlerinden fonlaması nedeni ile, bankaları ortalama fonlama maliyeti 20 Eylülde 12,75'e çıkmıştı. Şimdi fonlama faizini Merkez Bankası yine şartlara göre artırabilecektir.
Bundan sonra ne olur?
1.Bu günkü koşullarda reel faiz kurları daha çok etkiliyor. Eksi reel faiz doğrudan dövize, altına ve gayrimenkule talebi artırdı. Devam edecektir. Zira birkaç puanlık reel faiz meseleyi çözmez. Reel faiz oranları aynı zamanda Türkiye'nin risk primi olan CDS oranlarını da kapsamalıdır. Yani en az 5 puan olmalıdır. Enflasyon yüzde 12 ise reel faiz yüzde 17 olmalıdır.
Dahası döviz ihtiyacı arttı;
İlk 8 ayda cari açık 26,5 milyar dolar oldu. Bu yıl cari açık GSYH'nın yüzde 5,5'i kadar, 40 milyar dolar olacaktır.
Gayrimenkul dışında yabancı doğrudan yatırımlar durdu ve portföy yatırımlarında çıkış var. Üstelik yerlilerde korunmak için dışarıya döviz transfer ediyor.
Yüksek risk ve faiz nedeni ile özel sektör yeni dış borç almak yerine kendi imkanları veya varsa yurt dışındaki tasarrufları ile yılbaşından bu yana 15 milyar kadar dış borç ödedi.
Merkez Bankası yüksek faizle swap yapıyor. Yüksek faiz, döviz maliyetini artırıyor.
Türkiye'nin Azerbaycan, Katar ve Japonya ile yüksek miktarda swap yaptığı haberleri var. Böyle olduğu da anlaşılıyor. Bir siyasi sorun yaşamazsak kurlarda bir süre fren etkisi yapabilir.
2. Düşük faiz yatırım maliyetlerini düşürür ve yatırımları teşvik eder. Gel gör ki, demokrasi ve hukuk sorunları yatırımları engelliyor. Üretimde yüksel oranlı ithal girdi kullanılıyor. TL'nin yüzde 40 düşük değerde olması ithal girdi fiyatlarını da aynı oranda artırmış oluyor. Buna rağmen yerli ve yabancı sermaye ithal girdi yerine ikame yatırım yapmadı.
3. Enflasyon açısından faizlerin düşmesi konjoktüre göre hem doğru hem de yanlış olabilir. Reel faizin düşmesi, yatırım maliyetlerini, işletme maliyetlerini düşürür. Mal arzı artar. Perakende fiyatlara yansır. Enflasyon düşer.
Öte yandan düşük faiz, harcama maliyetini düşürür ve talebi artırır. Enflasyon artar.
Bu etkiler, konjonktüre ve ülke şartlarına göre değişir.
4. Oynak kur, sistemi bozdu… Dalgalı kur politikasının getirdiği sorunlar diğer döviz sorunları ve ekonomik sorunlarla birleşince kurlar aşırı oynak oldu. Kur artışı üretimde kullanılan ithal girdi fiyatlarının ve maliyetlerin artmasına neden oldu. Ayrıca ithal tüketim mallarının da fiyatının artmasına neden oldu. Üreticiler depodaki ithal girdileri yeni kurdan; satıcılar aynı vitrindeki yerli mallarının fiyatlarını da yeni kurdan hesaplayarak artırdılar. Enflasyon artınca ve ayrıca kurları frenlemek için MB faizleri artırdı. Bu durum aşağıdaki grafikte görülüyor.
5. Kısır döngü oluştu… Artan döviz ihtiyacı ve TL olan güvensizlik kurları artırıyor. Kur artınca enflasyon artıyor. Enflasyon yükselince eksi reel faiz oluşuyor, eksi reel faiz dövize talebi artırıyor. MB kuru frenlemek için eksi faizden kurtulmak için doğrudan veya dolaylı yoldan fonlama maliyetini artırıyor. Faizlerin artması kurları bir süre frenliyor. Ancak aynı zamanda üretim maliyetlerinin artmasına neden oluyor. Maliyet artışları enflasyona yansıyor. Yeniden eksi reel faize dönüyoruz. Ve döngü yeniden başlıyor. Kedinin kuyruğunu yakalamak istemesi gibi bir kısır döngü içindeyiz.
Çözümü, kur politikasını değiştirmek ve kurlarda görülebilir bir sisteme gitmek, Merkez Bankası kanununu değiştirerek bankayı siyasi baskıdan kurtarmak ve TL ile birlikte aynı zamanda kurları da gözetmesini sağlamak, en önemlisi ise demokrasi ve hukukta yeniden güven sağlamaktır.