Faika Sarp ve Aydın Öztürk'ün yeni şiir kitapları
Aşkı şiirlendirmeye devam ediyor şair arkadaşım Faika Sarp. Kora Yayınları arasında çıkan yeni kitabının adı "Aşk Gitme Benden". Aşk nereye gidecek, gitmez, şairleri sever o, şairler olmasa o olur muydu ki? Gideceği falan yok Faika Hanım, merak etmeyin, hele sizi hiç bırakmaz o yürek sizdeyken. Doymaz o şiirlere, yazıldıkça yeni esinler sunar şairlerin önüne, "gene yaz" der.
Şimdi bir bakalım mı aşk neymiş Faika Sarp'a göre:
"Aşk, dilimden düşmeyen/Gözlerimden düşenim/Aşk düşlerimin kanadı/Ruhumun şahlanan atı/Yaşlanmayan inadı/Aşk benim kalbimin adı"
Bu tanım ve anlatım, tanıdık gelecektir bütün âşıklara. Ne ki ben tadı damaklarda bırakmak istemiyorum, başka dizeler okumak istiyorum. "Aşkla Yeksan" şiirinden:
"Ey bensiz yar/Dağlar mı var/Yollar mı kar/Yanın yören mi dört duvar/Bu hangi diyar/Gidilmez gelinmez mi/Yoksa duymasın diye kimseler/Gömdün mü beni gönlüne/İnsafsız, günahkâr"
İsyanların en soylusudur bu dizelerdeki isyan ve sitemlerin en haklısı.
Kitabın arka kapak yazısını sanatçı kızı Aydilge Sarp yazmış. Yüzde yüz katıldığım bir tümcesini aktarayım: "Gözyaşı ticareti yapmayan duygusallığı, savaş çığırtkanlığı yapmayan vatan sevgisi, tüm duyguları kucaklayan cömertliği, kimsenin aslında öteki olmadığını hissettiren naifliği, yeri geldiğinde sorgulayan, sarsan cesareti ve asla kaybetmediği dişil zarafeti, şiirini biricik ve aynı zamanda hepimize ait kılıyor."
Ben bu satırlara ne ekleyeyim ki? Aşk olsun, diyeyim o yeter sanırım.
Söz edeceğimiz ikinci kitabın adı: "Kan Terliyorsa/Hayat". Berfin Yayınları arasından çıkmış, şairi bilinen, tanınan bir isim: Aydın Öztürk.
"Hüzün Mavisi" adlı şiirle başlıyor kitap. Şairler genellikle en göz alıcı ürünlerini en başa korlar. Bu kitap için de bu durum geçerli bence. Bu şiirden kümeler sunmak istiyorum:
"Işığı mavileşmiş camlardan/Kardan bir tül iniyor/Sanki masallara çıkan/Kırkıncı kapı açılıyor geceye//Yüzünde hüzün mavisi haleler/Derin kederlerin koluna girmiş/Yaralı bir adam/Zamana demirlemiş hüzünle bakıyor/İliklerine kadar dolmuş/Soğuk yalnızlığın kıskacında/Kıpırtısız bakıyor şehire/Acılarına demirlemiş bakıyor//(...) Aslında gözlerindeki denizleri salsa/Bütün yangınlarını söndürür İstanbul'un/Bir yaralı içine bakıyor/Bir de içinde boğulduğu İstanbul'a"
İstanbul, deniz, gece, kar, ışıklar ve yansımaları eşyaya ve gönüllere, bunların şair yüreğinde oluşturacağı tepkimeler işte böylesi lirik bir şiir doğurur.
Sevdiğini gözlerine saklayan bir şair Aydın Öztürk ve bunu "solduran ışığa, çağlayan suya bile vermeden özlemini" yapmak istiyor. Özlem saklamak da şairlere özgü bir haldir, gözde saklanır mı, işte o kuşkulu, hani o Kerkük Türküsü der ya "Gözlerinde anladım sende sevda derdi var". Zor iş yani.
Aydın Öztürk'ün kitabının bir bölümü, gezi olayları gibi önemli, acıtıcı yaşanmışlıklara ayrılmış. Ne ki oradaki şiirlerde yalnızca anlatı var, imge ve işçilik yeterince yok, daha çok çalışılabilirdi, daha da güzel olabilirdi bence.
Kitabın "Küçük Yağmur Taneleri" adlı bilgelik yüklü kısa şiirlerin yer aldığı son bölümünden iki paylaşımla bitireyim:
"Aklını/duygularının denizine atarsan/Sularını bulandırırsın/Hayatının"
"Dolgun mavide/Çocuk bulutlar/Resimden resime girip/Koşarak geçiyorlar"