"Eşitlik" eşittir adalet midir?
Serde oy kaygısı bulunan siyasiler yapamayabilirler ya da eveleyip geveleyip ancak bir yere kadar yapabilirler belki ama gazetecilerin, yorumcuların, hukukçuların, STK'ların ve hatta mağdurların İnfaz Yasası'ndaki değişikliklerde tam olarak neye karşı olduklarını netleştirmeleri gerekiyor.
Katiller, hırsızlar, dolandırıcılar, uyuşturucu satıcıları, tecavüzcüler, gaspçılar, darpçılar velhasıl ali kıran baş kesen adli suçlular salıverilirken, gazetecilerin, yahut daha geniş bir kapsamda "düşünce suçu(!)" işleyenlerin cezaevinde kalmaya devam edecek olmasına mı? Katiller, hırsızlar, dolandırıcılar, torbacılar, gaspçılar, darpçılar ve türevlerinin çıkacak olmasına mı? Gazeteciler veya "düşünce suçluları(!)"nın çıkmayacak olmasına mı?
***
Yarın Anayasa Mahkemesi, "Anayasa'nın eşitlik ilkesi gereğince…" diye bir karar verip de, "gazetecilik suçu(!) işleyenleri", "muhalefet suçu(!) işleyenleri", "düşünce(!)", "fikir(!)" suçlularını ve "siyasi" suçluları da torbaya dahil ettiğinde bitecek mi bütün mesele?
Netleştirsinler ki, kendi mahallelerinin tutuklu veya hükümlülerinin de düzenlemeden yararlanması şartıyla, kimsenin bir derdi yokmuş algısı oluşmasın katillerin, hırsızların dolandırıcıların torbacı, gaspçı, darpçıların aramıza karışmasıyla…
***
Var çünkü…
***
Benim ve benim gibi binlerce, on binlerce insanın, Berfin'in yüzüne asit atan o canavarın onunla aynı evde yaşayacak, "yine yaparım"ı ömür boyu bir silah olarak kullanacak olmasıyla bir derdi var.
Üniversiteli İrem Su'yu kaza sıfatlı bir cinayetle katleden gafilin üç gün sonra yeniden direksiyon başına geçip de çocuklarımızın dolaştığı sokaklara dalacak olmasıyla bir derdi var.
Sokağa çıkmanın yasak olduğu günlerde çoluk çocuğu aç kalmasın diye, hasta olmayı da göze alarak gittiği marketten, evine, ancak komşudan aldığı borç parayla bir paket kek götürebilen insanların neredeyse vatan haini ilan edildiği bir ülkede, ultra lüks yatlarında çıtır çıtır kul hakkı yiyen tosuncuklara ceza yerine sefa davetiyesi çıkarılmasıyla bir derdi var bu toplumun.
"Eşitlik" kavramının, adaletsizliği ortadan kaldırma bahanesiyle ama tam da adaletsizliği pekiştirmeye yarayacak şekilde kullanılmasını istemiyoruz.
"Krizden mi besleniyor" yani
Metropol Araştırma'nın Mart ayı anketine göre, mevcut iktidarın siyasi liderliğine destek en çok "kriz anlarında" tırmanış gösteriyormuş.
En büyük toplumsal desteği 17-25 Aralık döneminde almış mesela… Sonra 15 Temmuz'daki o hain kalkışma sırasında… Fırat Kalkanı, Afrin ve Barış Pınarı harekatları yani sınır ötesi operasyonlarda…
Anket, istatistik okumak ayrı bir uzmanlık gerektiriyor; uzmanı olmadığımdan soruyorum:
Tam olarak, "Krizden besleniyor" sonucunu mu doğuruyor şimdi bu araştırma?
Kim olduğundan bağımsız olarak, adı-partisi ne olursa olsun, bu veriye sahip olan siyasi, kriz çıkarma ihtiyacı duymaz mı, kendisine desteğin azaldığını sezdiği her anda?
Ya da…
Gemi, bugüne kadar tam olarak böyle mi yürütüldü acaba!
İç sesine kulak verip sussan mı acaba…
İnanın milletçe birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu korona günlerinde benim de hiç içimden gelmiyor böyle yazılar yazmak! Susayım diyorum, sosyal medyadan da uzak durayım, ama olmuyor! İktidar yanlısı gazetelerde yazılanlar müsaade etmiyor.
Halime Kökçe'nin, "İnanın şu Korona günlerinde hiç içimden gelmiyor böyle yazılar yazmak. Susayım diyorum, sosyal medyadan da uzak durayım, ama olmuyor. Kılıçdaroğlu müsaade etmiyor. Dünden beri, CHP'li Adana Belediye Başkanı'nın fuar alanı olarak kullanılan bir hangarı nasıl da tam teşekküllü 1000 yataklı sahra hastanesine dönüştürdüğü yalanına millet gülüp duruyor. (…) Azıcık efendi olsanız ya, memleket meselelerini azıcık ciddiye alsanız… CHP son 4-5 yılda kitlesini öyle bir hale getirdi ki bugün artık ne versek gidiyor kafasındalar" satırlarını okuyup da, "Sen bu toplara hiç girmesen mi acaba" yazmadan duramıyorum mesela!
Hani olur ya…
Biri çıkar da kamuoyunun hafızasına "Kabataş yalanı" diye kazınan, başrolünde "Bir kadının üzerine işeyip, puset tekmeleyen, üzerleri çıplak, elleri deri eldivenli, başlarında tuhaf bantlı 70-100 kadar adam"ın yer aldığı o menfur hadiseyi hatırlatma densizliğinde filan bulunur; o bakımdan diyorum.
SORU-YORUM
Cumhuriyet Gazetesi'nin, Fahrettin Altun'un evini fotoğraflayarak "terör örgütlerine hedef gösterircesine" açık adresini yayınlaması "suç" ise, Cumhuriyet gazetesinin haberindeki iddiaları yalanlamak üzere Altun'un mahallesine koşan, evini görüntüleyen, komşularıyla konuşan, hakkında, çocuğunun gittiği ilkokula kadar birçok bilgiyi paşayan ve misliyle tehdit oluşturan iktidar yanlısı gazete-televizyonların yaptığı niye "suç" değil?