Ermeni talepleri gerçekçi mi?
Gene bir nisan ayı geldi ve eminim ki birçok cenahtan Ermeni sorunu ve soykırımı yaygarası koparanlar olacaktır, ben de şimdiden bu konu hakkında yazıp, kamuoyunu gerçekler hakkında biraz daha bilgilendirip ön alayım istedim.
Bazı vatandaşlarımız Osmanlı döneminde tehcir edilen Ermenilerin tazminat, toprak ve geri dönüş taleplerinden adeta paranoya seviyesinde korkmaktadır, bu korkunun arkasında yatan sebep ise tamamen bilgisizliktir…
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Joe Biden’ın artık gelenekselleşmiş 24 Nisan konuşmaları sırasında “soykırım” ifadesini kullanmış olması bu yöndeki endişe ve korkuları daha bir depreştirmiş gibi görünüyor.
AKP iktidarının son derecede başarısızca yürüttüğü dış politikası ve devletlerarası iletişimi ne yazık ki bu soykırım laflarının önünü kesememiştir. İktidarın Lozan Anlaşması gibi kurucu anlaşmaları sorumsuzca tartışmaya açma gayretleri ve Osmanlı iktidarını gereksiz miktarda sahiplenme çabaları uluslararası kamuoyu nezdinde bu konunun Türkiye’nin yumuşak karnı veyahut da kaşınmaya elverişli açık yarası olarak algılanmasına yol açmaktadır.
Öncelikle şunu söylemek isterim: Osmanlı İmparatorluğu ayrı bir tüzel kişilik, Türkiye Cumhuriyet’i ise ayrı bir tüzel kişiliktir.
Osmanlı İmparatorluğu 1. Dünya Savaşı’nda yenilip tüm topraklarını kaybedince eskiden onun hükümran olduğu topraklarda birçok yeni devlet kurulmuştur, Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bu yeni devletlerden bir tanesidir. Türkiye Cumhuriyeti hem işgalci yabancı güçlere ve hem de Osmanlı ordusuna karşı savaşarak kurulmuş yeni bir devlettir, ne rejim olarak, ne hukuk olarak ve ne de tüzel kişilik olarak herhangi bir devamlılık yoktur.
Türkiye Cumhuriyeti devleti hem emperyalist yabancı güçlere karşı ve hem de Osmanlı’ya karşı verdiği savaşı kazanarak yepyeni bir devlet olarak doğmuştur. Lozan işte bu yeni devletin savaşan taraflarca tanındığı temel anlaşmadır, Osmanlı ise bu anlaşmada taraf bile değildir, çünkü yıkılmış ve yok olmuştur.
İşte bu yüzden de Ermenilerin başına her ne geldiyse Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuki yönden herhangi bir sorumluluğu bulunması hiçbir şekilde mümkün değildir.
Bazıları Türkiye Osmanlı’nın borçlarını bile ödedi nasıl bir devamlılık ya da sorumluluk olmaz diye düşünebilir fakat kazın ayağı hiç de öyle değildir. Elbette Osmanlı yıkıldıktan sonra Osmanlı’dan kalan borçlar, Düyün-u Umumiye İdaresi ve kapitülasyonlar gibi bazı çok önemli sorunlar vardı. Bunlardan çözülmesi en zor olan sorun Osmanlı borçlarıydı. Pek kimse bilmez ama Osmanlı borçları, Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılan bütün devletler arasında paylaştırıldı yani borçlardan bile sadece Türkiye sorumlu tutulmadı.
Lozan görüşmeleri sırasında Ermeni tarafı tazminat, toprak ve geri dönüş taleplerini anlaşmaya sokabilmek için epeyce mücadele verdi, lakin bu taleplerinden hiç biri kabul görmedi.
Şunu çok net olarak bilmemiz gerekir ki Lozan Anlaşması ile birlikte Türkiye açısından Ermeni sorunu tam olarak çözülmüştür.
Burada bir kere daha iktidar başta olmak üzere Lozan Anlaşması’nı ikide bir “yeniden tartışmak gerek” diyerek Ermenilerin de çok istediği popülist politikalara meze yapan kesimleri uyararak, herkesi sorumlu olmaya davet etmek istiyorum.
Lozan Anlaşması sonucunda Ermenilerin toprak, tazminat ve geri dönüş talepleri ile ilgili herhangi bir hukuki dayanakları bulunmamaktadır. Bu yüzden de önce ASALA tarafından gerçekleştirilen terör eylemleri ile bu taleplerini dile getirdiler, daha sonra ise özellikle de popülist batılı politikacıları kullandılar.
Bugüne kadar birçok politikacı ve devlet Ermenilerin başına gelenleri soykırım olarak niteledi, sonuç? Elbette bu bir söylem olmaktan öteye gidemedi, hukuki ya da siyasi bir sonuç doğurmadı, bundan sonra da doğurması hiçbir şekilde mümkün değildir.
Ne yazık ki Türkiye bu konuda derdini anlatmakta son derecede beceriksiz davranıyor, sorun burada. Özellikle de Cumhuriyet’in kurucuları ve kurucu değerleri ile kavga etmeyi, Lozan ve Montrö gibi kurucu anlaşmaları durmadan eleştirmeyi bir marifet sayanlar bu gibi popülist politikacıların ağzına sakız vermektedir.
Tekrar söyleyeyim Türkiye Cumhuriyeti Devleti Ermeni dosyasını Lozan Anlaşması ile kapatmıştır! Ermenilerin tazminat, toprak ve yahut da geri dönüş gibi talepleri artık üzerinde konuşulması bile vakit israfından başka bir şey olmayan bir işgüzarlıktır.
İşin tazminat, toprak ve benzeri ekonomik yönlerini bir kenara bırakıp, Devlet-i Ali tarafından gerçekten de bir soykırım yapılmış mıdır? Sorusuna bir yanıt ararsak:
Varacağımız sonuç şudur hukuken böyle bir ithamda bulunmaya kimsenin hakkı yoktur! Konu I. Dünya Savaşı sonrası işgal devletleri tarafından kurulan savaş mahkemelerinde gündeme gelmiş 18 Ocak 1919 tarihinde Ermeni tezi çerçevesinde soykırım suçu işlemekle itham edilen 120 kişi Malta Adası'na götürülmüştür. İstanbul'da ve Malta'da tutuklu bulunan kişiler hakkında suç kanıtlarının bulunabilmesi için İngilizler tarafından Osmanlı arşivlerinde geniş çaplı araştırmalar yapılmıştır, fakat suçlamaları ispat edebilecek nitelikte hiçbir delil mahkemeye sunulamamıştır. Bunun üzerine ABD'den suçlamalara dair ellerindeki bilgilerin mahkemeye gönderilmesi istenmiştir. Bölgede konuyla ilgili gözlemciler bulunduran ABD tarafından da ellerinde bu konunun soykırım olduğunu gösterir hiçbir belge olmadığı bildirilmiştir.
Malta'daki tutuklular, kendilerine hiçbir suçlama dahi yöneltilemeden soruşturmaya tabi tutulmuş, 29 Temmuz 1921 tarihinde ise, İngiliz Kraliyet Başsavcısı tarafından “delil yetersizliği” sebebiyle haklarında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. En son tutuklu ise 1922'de serbest bırakılmıştır.
Sonradan Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bu konuda araştırma yapmak isteyenlere arşivlerini açmış, gelin inceleyin ve hatta bir ortak komisyon kuralım beraberce inceleyelim teklifinde bulunmuştur.
Eğer dert tarihte olan biteni aydınlatmak ise bu tekliften daha fazla ne yapılabilir yok eğer dert Türkiye Cumhuriyeti’nin topraklarına, hakkına, hukukuna göz dikmek ise söylenecek söz Halep oradaysa arşın burada, hodri meydandan başka bir şey değildir...