Ergenekon'a bak Kıbrıs'ı sat!..

Büyük katliamlar yaşayan, ağır bedeller ödeyen Kıbrıs Türkleri, 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtı ile elde ettikleri özgürlüğü kaybetmenin eşiğindeler.

Hem içeriden, hem dışarıdan Ankara’dan, İstanbul’dan Amerika’da Washington’dan, Avrupa’da Londra’dan Brüksel’den birlikte geliyorlar.
Düğmeye basılmış gibi...
Disiplinliler. Hazırlıklılar. Çalışkanlar. Sonuç almaya kararlılar.
Söyledikleri şu: “Atatürkçülük gömleği eskidi, kullanıla kullanıla çekti, daraldı. Atatürkçülük gömleği küresel dünyada şahlanmak isteyen Türkiye’ye dar geliyor, bu gömlekten kurtulun. Atatürkçülükten vazgeçin...”
Dertleri bu gömlek. Bu gömleği parçalamak. İçeriden yükleniyorlar. Dışarıdan yekiniyorlar.
Meydanlardan heykelini kaldırın. Resmi dairelerden portrelerini indirin. Ders kitaplarından fotoğraflarını çıkartın. Caddelere, sokaklara, dağlara, çiftliklere verilmiş olan adını hafızalardan silin. Anayasası’na “değiştirilemez, dokunulamaz” diye koyduğu maddeleri eğin, bükün. Ankara’daki Anıtkabir’ini özel sektöre devredin yarısını dükkânlarında pahalı ithal mallar satılan büyük bir alışveriş merkezi yapın, diğer yarısını da yabancı işadamlarının gelip kalacağı lüks rezidanslara ayırın!
Kavga bu...
Saf haliyle yani 1920’ler ile 1930’lu yıllarda aydınların da büyük çoğunluğunun desteğiyle ırk, cins, renk, mezhep farkı, inanç ayrımı gözetmeden, bütün halkı kucaklamış olan Atatürkçülük, zaten değişti, saf halini yitirdi, bugünkü dünya ekonomisine, siyasetine, demokrasiye, küreselleşmeye uyum gösterdi.
Yine razı değiller. Bir kinle geliyorlar. Büyük bir nefretle...
1881’de doğdu. 1938’de öldü. Öleli 70 yıl oldu. “Atatürk’ü yeniden öldürmek” ve mezar taşına “Doğumu 1881/ Ölümü: 2008” diye yazdırıp noktayı koymak istiyorlar.
İngiliz Times başyazısında “Türkiye’de demokrasiye tehdit olan türban değil, kızgın Atatürkçü generallerdir” diye yazdı. Washington Post da aynı tür bir yorum haberini okuyucusuna sundu.
Bu arada Kıbrıs, sessiz sedasız Türklerin elinden gitti gidiyor... CHP Milletvekili Şükrü Elekdağ, Meclis’te iktidar milletvekillerinin de dinlediği konuşmalar yapıyor anlatıyor, dikkat çekiyor. Nasıl denk geliyorsa, “Kıbrıs’la ilgili Meclis görüşmeleri hep gece vaktine rastladığı” için gazetelere ve TV’lere haber olamıyor.
Elekdağ uyarıyor: Rum yönetimi lideri Hristofyas ile Türk yönetimi lideri Talat, “Gelecekte Birleşik Kıbrıs’ta tek egemenlik ve tek vatandaşlık konularında ilke anlaşmasına” vardılar.
Bu şu anlama geliyor: Kıbrıs’ta 2 halk yoktur. 2 yönetim yoktur. 2 egemenlik yoktur. 2 ayrı halka yani Rumlar’a ve Türkler’e dayalı ortak bir çatı devlet de yoktur. Türkiye’nin 1974’ten beri büyük fedakârlıklarla desteklediği kazanımlar bir kalemde yok olup gidiyor. Kıbrıs gitti gidiyor. Tek egemenlik. Tek vatandaşlık. Kıbrıs’ın gitmesi demek. İçeriden yükleniyorlar. Dışarıdan yekiniyorlar. Atatürk’ü yeniden öldürmek... Anıtkabir’i plaza yapmak...
*Necati Doğru / Vatan


+++++

Kampanya
Haydi Nazlı tatile!

Nazlı Ilıcak “Paşalara üzülüyorum. Çünkü onlar ”vesayetçi” yapıyı olağan, hatta gerekli gören bir zihniyetin kurbanı. Kendilerinden öncekiler gibi ”cumhuriyeti korumak ve kollamak” için yola çıktılar” yazdı. Bence Nazlı Hanım’ın biraz daha dinlenmeye ihtiyacı var. Asker için “cumhuriyeti korumak ve kollamak” vazifesini devralmak, “bedel ödemeyi” gerektirse dahi üzülünecek değil, övünülecek bir haldir.

+++++

TSK, ABD, AB ve İsrail’in küresel çatışma sahasına mı girmişti?

Kod adı: Ergenekon

Şanghay İşbirliği gelişiyor. Çin, Rusya, Hindistan Türki Cumhuriyetlerle yoğun stratejik ilişki içindeler. ABD ve AB’nin Ortadoğu politikasına karşı çıkıyorlar. Türkiye’de halk, siyasal partiler, asker bu gelişmeleri görüyor. “Batı’nın Türkiye üzerindeki planlarına bakıyor; bu iş böyle yürümez” diye tepki gösteriyor. Küresel çatışmanın Türkiye ayağında ortaya çıkan bu sorunun temizlenmesi “kampanyasına” verilen ad, Ergenekon’dur. İşin özüne uygun Batı’nın çok doğru ve kendine göre çok haklı olarak koyduğu bir isimdir.
*Erol Manisalı / Cumhuriyet

+++++

Karaalioğlu’na 14.5 yıl hapis istemi

Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı, türban kararının iptal edilmesinin ardından Anayasa Mahkemesi’ni eleştiren Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu hakkında 14.5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açtı. Bakırköy Basın Savcısı Ali Çakır tarafından hazırlanan iddianamede, Karaalioğlu’nun Anayasa Mahkemesi’nin türban düzenlemesini iptal eden kararının ardından 6 Haziran’da “Söz Bitti, Sözleşme Bozuldu” başlıklı yazısında ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik, kamu görevlilerine hakaret ve suç işlemeye tahrik’ suçlarından cezalandırılması isteniyor.

+++++

Başbakan’ı uyardı

Ben Agarta-Ergenekon sanığıyım...
Başbakan RTE’nin yerinde olsaydım bu davanın savcılığına talip olmazdım.
*İlhan Selçuk / Cumhuriyet

+++++

Erdoğan’a Savcılığı yakıştıramadı:

Mübaşir olsun!

Bence Başbakan’ın hukuk bilgisi de fena değil.
“Hu...” zaten zihninde vardı... ABD ile irtibata geçince de “Kuk...” eklenmiştir, işte etti mi size:
“Hukuk...”
Nitekim kendisine “savcı” sıfatı yakıştırıldığında, grup konuşmasında “Bu da güzel bir şey” diyerek sevindiğini izlemişsinizdir.
Sonra da zaten savcının açılımını yapıverdi: “Savcı millet adına oradadır...” Ki başbakanlarının bu sefer de başarıyla “savcı” olduğunu duyan milletvekilleri onu ayakta alkışladılar. Sevinmişlerdi...
Ne yazık ki Erdoğan o diploma ile savcı-mavcı olamaz.
O diploma ile olsa olsa mübaşir olur.
Kafasını uzatıp uzatıp, sanıkları mahkemeye çağıran:
“Ergenekon davası sanıklaaaarrııı.... Hurşit, Sinan, İlhan, Mustafa, Doğu, İlker, Neriman, Hasan, Şener, Osman.......”
**
Böyle diyor mübaşir. Ve sanıklar yerlerini alıyorlar.
**
“Demokrat” kesilip, demokrasi ile cumhuriyeti vurduktan sonra... Bu sefer de “hukukçu” kesilip hukukla demokrasiyi vuruyorlar.
Böylece hem cumhuriyetten kurtuluyorlar, hem demokrasiden...
Demokratik örgütler, sivil topluluklar sindiler...
Korkuttular insanları...
Yok eğer ağzını açan, meydana çıkan, sesini yükselten olursa, bizim mübaşir uzatır kafasını:
“Sanıklarrr... Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin...”
Bekir Coşkun / Hürriyet

+++++

MİNİ YORUM

“İslamlaşma”nın çarpık tarihi

The Economist Dergisi Türkiye’nin “1915’te yapılan Ermeni ve Rum katliamlarıyla İslamlaştığını” yazdı. Yesevi ile Orta Asya’ya yayılan, Mevlana ile Anadolu’ya taşınan Yunus ile burayı saran “hoşgörü” dininin azınlıklara zulmederek yükseldiği iftirasına cevabı Anadolu veriyor. Malazgirt’ten sonra Orta Asya’dan Anadolu’ya akın eden Türkmenler’in inşaa ettikleri camiler, medreseler, hanlar, köprüler Müslüman Türkler’in bu coğrafyaya vurduğu medeniyet mührü gibi. Ve Anadolu Selçuklu da, Beylikler de, Osmanlı da, Türkiye Cumhuriyeti de bu mührü elinden hiç bırakmadı.
ST

Yazarın Diğer Yazıları