Erdoğan, Bush'a rest çekebilir mi?
Türkiye nefesini tuttu, 5 Kasım’ı bekliyor.
Bu tarihte yapılacak olan Erdoğan-Bush görüşmesine Türkiye’nin bekası için son 50 yılda yapılan en önemli buluşma veya temas diyenler var.
Görüşme, son gelişmeler ve var olan iklim sebebiyle gerçekten önemli.
Türkiye, 5 Kasım gününde ya bağımsız olduğunu hatırlayıp ona göre davranacak, ya da Amerikan mandasına girdiğini tescil ettirecek.
Kuşkusuz nabızlar 5 Kasım öncesinde Ankara’da tutulacak.
Yarın Ankara’ya beklenen ABD Dışişleri Bakanı Rice Washington’un tutumu hakkında işaretler verirken, İran konusunu açıp talepleri sıralayacak ve Bush-Erdoğan görüşmesinde pazarlığa konusu olacak olan bu dosyayı önceden ifşa edecek.
Evet pazartesi günü Beyaz Saray’da yapılacak olan görüşmenin ana konularından biri kuşkusuz İran olacaktır.
ABD Başkanı İran’a karşı düşündüğü her türlü eylemde Türkiye’yi yanına çekmek ve Ankara-Tahran arasında imzalanan enerji işbirliğini sonlandırmak için mes’eleyi kora kor pazarlık babında olmasa da gündeme taşıyacaktır.
Türkiye’nin İran konusunda Başbakanının adı ne olursa olsun vereceği cevap; “Tarafsız kalacağız” dan başka bir şey olamaz.
İşte bunu bilen ABD, PKK ve K.Irak kartını İran için kullanmayı ve bir ölçüde takası deneyecektir.
Kuşkusuz ABD’nin mes’eleye yaklaşımı sadece İran konusunda işbirliği çerçevesinde olmayacak. ABD’nin K.Irak coğrafyasını yeni stratejik üs ya da merkez yapmak istediği biliniyor. Dolayısı ile de PKK ve Barzani konularının bu açıdan da ayrı bir önemi vardır.
ABD’nin İran’a karşı desteklediği Pejak’ın zaafa uğramasını istemeyeceği ve bunun da dolaylı olarak PKK’yı kollama anlamına geleceği ortadadır. Keza şu gün için kendisi ve İsrail için yoldaş gördüğü Barzani ile Talabani’yi de bir kalemde harcamayacağı kesindir.
Kısacası ABD’nin BOP projesi ve hedefleri bağlamında bütün bu kartların armonisi doğrultusunda bir politika izleyeceği ortadadır.
Peki böyle bir tabloda Türk Başbakan’ının Beyaz Saray’da vereceği mesajlar etkili olabilir mi?
Kuşkusuz bu, verilen mesajlar ve de alınan risklerle doğru orantılıdır.
Başbakan Washington’da blöf olarak değil gerçekten inanarak “Ya Türkiye ya da PKK ve peşmerge” diyebilir ve o resti çekebilirse sonuç alabilir.
Ancak dediğimiz gibi bunun için inandırıcı olması gerekiyor.
ABD Türkiye’yi gerçekten kaybedeceğini görür ve anlarsa diyet verebilir.
Peki Erdoğan böyle bir şeyde inandırıcı olabilir mi?
Doğrusu bundan kuşkuluyuz.
Dün; “Beni deliğe süpürmeyin, kullanın” diye yakaran ve birkaç milyar dolarlık kredi karşılığında K.Irak’a asla operasyon yapmayız taahüdünde bulunan birine güven duymak kolay olmuyor!
Peki bütün bunlar göz önünde bulundurularak görüşme nasıl mı geçer?
Tayyip Erdoğan bazı sitemlerini sıralar, lakin asla meydan okumaz ve durumu idare etme cihetine gider. Sadece PKK’ya karşı ABD gözetiminde göstermelik bir operasyon, birkaç teröristin iadesi konularında Bush’la mutabakata varır ve mes’eleye noktayı koyar..
Bu süreçte kontrol altında tutulan medya ise Türk kamuoyunu etkilemek için günlerce Erdoğan’ın Bush’a yaptığı sitemleri menşetlere taşır ve konu, mevsimin katkıları ile de küllendirilir.
Evet bana göre plan, taktik veya hesap budur.
Yanılmayı çok istiyorum ama, göreceksiniz bu seyahat, sonuçları yani Türkiye’nin bekası açısından tam bir fiyasko olacaktır.
Sayın Başbakan ne olur yanıltın beni!
Patent milliyetçiliği!
1 Mart Tezkeresi ve ardından ona şablonla yaklaşanlara karşı yazdığım yazıya gazetemizden bir arkadaş cevap verdi. İlginç olan bu arkadaşın yazının kendisi hakkında yazıldığını düşünmesi ve topyekün bir savunmayı kaleme almasıdır. Doğrusu şaşırdım, çünkü benim öyle bir amacım olsa ona ya telefon eder, ya da mail atardım. Öyle ya sonuçta o arkadaşımla baş başa yemek yiyecek kadar bir ünsiyetimiz mevcut... Hal böyle iken sütunundan o cevap niye diye düşünmedim değil... Öyle ya ben 1 Mart Tezkeresini Flash TV’de Ana Muhalefet lideri Deniz Baykal’la bile milyonların önünde 2 saat canlı yayında karşılıklı tartıştık. Keza pek çok milliyetçi kanaat önderi ile de Ankara’da iki aynı platformda kalabalıkıların önünde yine tartıştık. Dolayısı ile benim yazdığım Şablon milliyetçiliği yazısı hadiseye hazır kalıp ve sloganlarla yaklaşmanın yanlışlığı için genele yazılmış bir yazıydı. Özel olarak hiç kimseyi amaçlamamıştı... Arslan kardeşimin dünkü yazısını görünce birden fikirler, görüşler, konular ve bakışlar da artık patente mi alınıyor diye düşünmedim değil... 1 Mart Tezkeresini en çok ben reddediyorum, öyle ise onun patenti bende ve dolayısı ile ona edilen her sözün birincil muhatabı benim, ona karşılığı da ben veririm şeklindeki yaklaşımının yorumunu siz sevgili okurlarıma bırakıyorum.
RÜZGARI BİLE ÜRKÜTTÜ
Başbakan askere neden kızıyor?
Başbakan askere olan kızgınlığını artık gizleyemiyor. Dahası, bu kızgınlığın sadece emeklileri kapsamadığı da kendi ifadeleriyle ortada.. Hatırlayın Başbakan Erdoğan İngiltere dönüşünde kendine “Genelkurmay Başkanı, sınır ötesi harekat Başbakan’ın 5 Kasım’daki ABD gezisinden sonra gündeme gelebilir” mealindeki sözlerini soran gazeteciye “Bu iş Genelkurmay Başkanının değil, benim işim” cevabını vermişti... Keza Erdoğan yine Meclis’deki Grup konuşmasında emekli veya da muvazzaf diyerek bütün askeri camiayı hedef almıştı... Peki ama neden? Hele de böylesine savaşın eşiğindeyken askeri karşısına almak niye? Muhtemelen:
1) Erdoğan askerin sınır ötesi olayında inisiyatif almasından rahatsız.
2) Erdoğan sınır ötesi harekat durumunda rüzgarın asker yönünde eseceğinden ürküyor.
3) Başbakan toplumda var olan infial tablosuna TSK’nın tutum almamasına kızıyor.
4) Oluşan iklimin askere yaradığını ve psikolojik üstünlüğün muhtıradan sonra ilk kez askere geçtiğini düşünüyor.
5) Emekli askerlerin toplumu ajite ettiklerini ve de psikolojik olarak hükümete karşı konumlandırdıklarını düşünüyor.
TAKİYE BİTTİ
DTP artık ismini PKK diye değiştirmeli!
Artık takiyenin gereği kalmadı. DTP’nin, PKK’nın siyasi kanadı olduğu resmen ve alenen bizatihi DTP’liler tarafından da ilan edildi.. Öcalan’ın serbest bırakılmasından, onun siyasi hareketin başına geçmesine kadar her şey parti görüşü olarak teklif dahi ediliyor... Benim anlayamadığım, bu ülkede Cumhuriyet Savcılarının ne için var oldukları ve maaşlarını niçin aldıklarıdır? Bu ülkede bu satırların yazarına, TMSF Başkanı için “Bu adam TMSF Medyası ile AKP’ye hizmet ediyor” mealinde saygı üslubu ile yazılmış bir yazıya, hazırlık soruşturması dahi olmaksızın dava açabilen savcılar var, ancak 35 bin kişiye kasteden bir alçağa kahramanlık payesini teklif eden meydan okumalara, dava açabilecek bir savcı yok öyle mi? Kimse bana hikaye anlatmasın, bugünkü tablodan hepimiz kadar bu sinmiş ya da sindirilmiş yargı da pay sahibidir... Yargı bu tutumları ile olumlu olan imajından gediker açıyor bizden uyarması.