Erdoğan, Bahçeli'ye mektup yazdı!..

Bir süre iç siyasete bulaşmayım diyorum, uzak durmak istiyorum... Sadece ve sadece beka meselelerine kafa yorup dış politika, mutfaktaki yangınla dertlenip ekonomik kriz ile ilgili yazılar kaleme almak istiyorum... Olmuyor!.. Olmuyor!.. Olmuyor!.. Ortalarda, öyle üfürükten tayyare bilgiler dolaştırılıyor ki yazmazsam çatlarım.

Hangisinden başlayacağımı da şaşırdım... En görünürden yola çıkalım;

R. Erdoğan'ın seçim mitinglerindeki diline ve ruh haline çok dikkatle bakın. Herhalde, kendisinin Millî Görüş gömleğini çıkarttığını unutmuş, sürekli yeni parti çalışmalarını ve parti içindeki muhalefeti tehdit ediyor, ihanet, hainlik suçlamasında bulunuyor. Sürekli Cumhur İttifakı'nın pazara kadar değil mezara kadar gitmesini diliyor, Devlet Bahçeli'ye teşekkürler sunuyor. Çok fazla bilgi sahibi olmaya gerek yok, vücut dilinden belli ediyor ne kadar büyük bir korku yaşadığını. İktidarı kaybetme korkusu... Önceki gün gece, sarayda hazırlanan soruların yöneltildiği bir canlı yayına konuk oldu. Hazır sorulara hazır cevaplar verdi. Ancak üslubu ve vücut dili içinde bulunduğu korku ortamının dışarıya yansımasına engel olmadı. Hep "ben" dedi. "Biz" yoktu... Benzer tehditler ve Bahçeli'ye teşekkürler... Dün sabah, Hürriyet'te Abdulkadir Selvi'nin "Bahçeli seçim gecesi ne yapacak" başlıklı yazısını da okuyunca korkunun ne boyutlara ulaştığını daha iyi anladım. Selvi, yabancı yatırımcılara dayanarak (!) Bahçeli'nin 31 Mart gecesi ne yapacağını soruyor. Endişeleri dile getiriyor, Bahçeli'ye ilişkin soruların cevaplarını bulmaya çalışıyor. "Bahçeli'nin kritik hamlelerini" tek tek sıralayıp, "aldığı kararlarla Türk siyasetinin son 20 yılına damgasını vuran Bahçeli" derken AKP'nin nasıl iktidara geldiğini ve burada nasıl tutunabildiğini ortaya koyuyor. Hatırlatıyor!..

Aslında, bu bir kurumsal sorgulama. Kurumsal bir talep... AKP iktidarı yani saray içinde bulundukları korku ortamının esaretiyle Devlet Bahçeli'den duydukları şüpheyi artık açık etmiş durumdular. Kurumsal bir şüphe ve kurumsal bir kaygı... Devlet Bahçeli'den kurumsal olarak bir cevap ve teyit bekliyorlar. Devlet Bahçeli'ye "rahat edebilmemiz için 31 Mart gecesini beklemeden bize cevap ver. Kamuoyu önünde resmî, kendini ve partini bağlayıcı, bu işin mezara kadar gideceğine dair net bir mesaj ver" diyorlar. "Binali Yıldırım'ın TBMM Başkanlığı'ndan istifa etmesine gerek yok" dedikten ve istifa işlemi gerçekleşince "çok doğru ve yerinde bir davranış olmuş" diyebilen bir Bahçeli, 31 Mart gecesi kutsal (!) yazılı metinden ne okur?.. Bence, AKP ve sarayın şimdilik kaygılanmasına ve de korkmasına gerek yok. Şu an itibarıyla her ikisi de birbirlerine muhtaç durumdular. Neyin muhtaçlığı sorusunun da cevabı çok net; koltukların bekası. Nereden olursa olsun çıkabilecek güçlü bir muhalefetin iktidarı çok sıkı sallayacağı gerçeğini Erdoğan'ın bildiği kadar Devlet Bahçeli de, oluşabilecek sert bir muhalefet yüzünden kendisinin de koltuğu kaybedebileceğini yaşayarak görüyor. İkisi de birbirine muhtaç!.. Sonuç ne olursa 31 Mart gecesi Devlet Bahçeli'nin Cumhur İttifakı'nı sarsacak bir şey söylemeyeceğine inananlardanım. Çünkü, Bahçeli bu ittifak sayesinde Balgat dükkânındaki koltuğunda rahat oturabiliyor.

Bu bağlamda;

AKP içinde, Abdullah Gül, Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu ekseninde dönen, çıkacağı söylenen 2 parti iddialarına bakalım. Geçen bir yazımda "AK BABA"lardan bahsetmiştim. Ahmet Davutoğlu'nun partileşme çabalarına değinerek AKP içindeki küskün ağır topların Ali Babacan ile bir formül arayışı içinde olduğunu bildirmiştim. Henüz ete kemiğe bürünen bir gelişme yok. Bu partileşme çabaları içinde yer alan önemli bir isimden beni de hayrete düşüren bir bilgi aldım. Kaynağımın iddiası; "artık, Ali Babacan, Abdullah Gül ile birlikte hareket etmiyor". Ahmet Davutoğlu da, Abdullah Gül ile birlikte hareket etmiyor. Araları oldukça soğuk. Ne zaman Ahmet Davutoğlu bahsi açılsa Gül'ün son derece sert ve eleştirel sözler söylediğini biliyorum. Peki, "abisi" gibi Abdullah Gül'e bağlı olan Ali Babacan'a ne oldu?.. Kaynağımın belirttiği gibi, onlar arasındaki ilişki de eskisi gibi değil. "AK BABA"lar Ahmet Davutoğlu ile Ali Babacan'ı beraber harekete geçirecek formülü bulmuş. Şöyle anlatılıyor;

"Ahmet Davutoğlu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da gerçekten çok güçlü ve çok seviliyor. Büyük bir sempati var kendisine. Ali Babacan da Batı'da çok seviliyor ve çok güçlü. Bu iki güç yan yana gelecek. Ahmet Davutoğlu'nun liderliğinde bir partileşme olacak. Ali Babacan bu işe sıcak bakıyor ve yaklaştı."

Olur mu?.. Tutar mı?.. Abdullah Gül'ün bu işlerin içinde olmadığı algısı AKP içinde ve Türkiye'de nasıl ve ne gibi bir karşılık bulur?.. Sözde Kürdistan'a çaktığı selamlarla hafızamızda yer tutan Ahmet Davutoğlu, İngiltere ve uluslararası finans çevrelerine çok sempatik (!) olmasıyla bilinen Ali Babacan'dan yeni bir AKP çıkar mı?.. Bekleyip göreceğiz... Belki de, Abdulkadir Selvi'nin yazısında bahsettiği "yabancı yatırımcılar", Yenimahalle'yi, ardından Balgat'taki MHP dükalığını ziyaret ettikten sonra Hürriyet bürosuna gitmişlerdir!.. Erdoğan-Bahçeli "kombin"i daha ne kadar devam eder/edebilir, daha ne kadar fayda getirir?.. Taleplerle korkuların çarpışması yaşanıyor Ankara'da. Ortak taban ise maksimum fayda!..

Tekrar ediyorum; 1 Nisan'dan sonra çook ilginç şeyler yaşayacağız. Çook!..

Yazarın Diğer Yazıları