Enflasyonu kim kontrol ediyor ?
Dünyada enflasyon ikinci plana düştü. Yüzde 2 veya yüzde 3 enflasyon bile yüksek görülüyor. Bizde ise yalnızca Ocak ayında TÜFE ’deki artış oranı 1.65 oldu.
1) Merkez Bankası Ocak ayında enflasyondaki artışını geçici olarak değerlendiriyor. Bu değerlendirme bir zorlamadır.
Ocaktan - Ocağa yıllık TÜFE oranı yüzde 7.31 oldu. Ancak 12 aylık ortalamalara göre de yüzde 8.62 oldu.
12 aylık ortalamalara göre TÜFE aylık geçici etkilerden kurtarılmış olduğu için, enflasyon trendini göstermektedir. Yıllık artış oranlarını da daha insicamlı olarak karşılaştırma imkanı sağlamaktadır.
2005 yılında 12 aylık ortalamalara göre enflasyon oranı yüzde 8.50 idi. 2006 yılında 8.07 idi. Şimdi yüzde 8.62. Demek ki 10 yıldan beridir TÜFE olarak enflasyonda değişen bir şey yoktur. Bundan sonra da enflasyonun nereye gittiğini anlamak için bir aya değil, ortalama 12 aylık enflasyona bakmak gerekir.
Öte yandan Ocak ayındaki enflasyon, alkollü içecekler ve türüne yapılan zamdan oldu deniliyor. Gerçekten Ocak’ta en fazla aylık artış yüzde 14.26 oranında artan alkollü içecekler ve tütün ana harcama gurubunda oldu. Bu harcama gurubunun sepet içindeki ağırlığı düşük, yüzde 5.07’dir. Eğer bu gurupta TÜFE sıfır olsaydı, Ocak enflasyonu yine yüzde 1 dolayında olacaktı. Aylık yüzde 1 enflasyon oranı da yüksektir. Kaldı ki, yıl içinde tütün ve alkolde yeni vergiler ve yeni artışların yapılmayacağı da söz konusu değildir.
2) Ocak ayında ikinci sırada ve yüzde 4 oranı ile en fazla fiyat artışı gıda ve alkolsüz içeceklerde meydana geldi. Düşük gelir guruplarının, asgari ücretle çalışanların yaptıkları harcamalarının çoğu gıdaya gidiyor. Bu anlamda Ocak ayında düşük gelir gurupları için enflasyon daha ağır oldu.
Düşük gelir guruplarının harcamalarının yarısının gıda, yüzde 30’unun konut, yüzde 10’unun giyim ve yüzde 10’unun da ulaştırmaya gittiğini varsayarsak, Ocak düşük gelir gurupları için enflasyon oranının 2.19 olduğunu söyleyebiliriz.
3) Türkiye’de enflasyon kronik yapı kazandı. Nedeni, düşük kapasite, düşük verimlilik, kamu kaynaklarının etkin kullanılmıyor olması ve piyasada oligopol yapıların olmasıdır. Eğer piyasada oligopol yapılar olmasaydı, rekabet şartları içinde bir ayda gıda fiyatlarının yüzde 4 artması söz konusu olmazdı. Gıdayı spekülatörler topluyor ve fiyat artış kararını da birlikte veriyorlar.
4) O zaman çözüm için önce yapısal sorunları tartışmalıyız. Yapısal sorunları iktisatçılar tartışır. Ne yazık ki iktisatçıların sesini duyurma imkanı yoktur.
Siyasette bu imkan yoktur. Çünkü spekülatif sermaye, hem piyasaya, hem kurumlara, hem de siyasete hakimdir. Kaldı ki, siyasi iktidarın günü birlik politika anlayışı, uzun dönemli yapısal sorunlara eğilme imkanı vermiyor.
Medyada enflasyon sorununu tartışma zemini, yalnızca spekülatör piyasa temsilcilerine veya finansçılara açılıyor. Bunlar da topu taca atıyor. Çünkü, enflasyondan bankalar enflasyon sayesinde mevduata eksi reel faiz vererek karlarına kar katıyorlar. İstikrarsız ve kırılgan bir ekonomi borsada kumar oynamaya daha çok imkan veriyor. Ayrıca, medyayı finans sektörü reklamla besliyor. Yetmedi, bazı bankalar medya sahibidir. Bu bankaların da hisse senetleri Borsada işlem görüyor. Böyle bir medya, halktan yana mı olur, yoksa kendinden yana mı ?
Bu şartlarda enflasyon gerçeğini tartışmak imkanı yoktur.