Enflasyonda kur etkisi

2018 eylül ayında kur şoku yaşadık. Tüfe bazlı reel kur endeksi 62.50 oldu. Yani TL kuru yüzde 37.5 oranında düşmüş oldu. 2004 yılından beri ortalama yüzde 10 dolayında devam eden TÜFE oranı, 2018 yılında yüzde 20.30'a yükseldi.

2018 öncesi kur hareketlerinin TÜFE üzerindeki etkisi, fazla olmadı. Söz gelimi 2007 yılı sonunda Reel kur endeksi 127.7 idi. Yani TL kuru yüzde 27.7 oranında daha değerli idi … Buna rağmen o yıl TÜFE yüzde 8.39 oranında oldu. 2015 yılı sonunda TÜFE bazlı reel kur endeksi 99.1 idi. Yani dengedeydi. Ama yine TÜFE oranı 2017 seviyesinde, yüzde 8.81 oldu.

Buradan çıkan sonuç; kur şoku TÜFE'yi hızlı etkiliyor. Zaman içinde kur hareketleri, TL'nin değer kazanıp değer kaybetmesi TÜFE' yi etkilemiyor. Yüzde 10 dolayında TÜFE oranı tamamıyla yapısal sorunlardan kaynaklanan kronik enflasyondur.

Demek ki, fiyat istikrarını sağlamak yapmamız gereken ani kur hareketlerini önlemek ve kronik enflasyona neden olan yapısal sorunları çözmektir.

1. Dalgalı kur politikası dünyada her ülkede kur hareketlerini etkiler. Ayrıca, bizde ekonominin aşırı kırılgan olması nedeniyle siyasi, ekonomik, stratejik sorunlar kendisinden daha yüksek ivmede kur hareketlerini etkiliyor. Her şeyden önce kurların kısmen kontrol edilebileceği dalgalı kur sistemi ile sabit kur rejimi arasında bir ara rejim seçmeliyiz.

2. Geçmiş yıllarda TL'nin aşırı değer kazanması ile oluşan üretim yapısının, ithal girdi bağımlılığından kurtarılması, en azından ithal girdi payının düşürülmesi gerekir.

3. Yapısal sorunların başında piyasa yetersizlikleri geliyor. Piyasada özelleştirmeden de gelen oligopol, tekelci yapılar var. Söz gelimi Telekom tekeldir. Fiyatları istediği gibi ayarlıyor. Bankalarda kartelleşme var… Bankaların tamamı banka ve kredi kartlarında , Merkez bankasının tayin ettiği en yüksek faizleri uyguluyorlar. Piyasada fiyatları kontrol eden stokçular var.

Piyasada rekabetin önü açılmalıdır. Bunun için devlet ; yasal olarak ve doğrudan geçici olarak piyasaya girmeli, piyasa yetersizliklerini çözmeli ve aynı zamanda piyasada oligopol ve monopol yapıları önlemedir.

Kamu bankaları geçmişte ve bu gün siyasi amaçlı kullanılmıştır. Bu önlenmeli, dört kamu bankası özelleştirilmelidir.

4. Kamu malları ve kaynakları etkin kullanılmalıdır. Bu çerçevede, popülist harcamalar kaldırılmalıdır. Zira bütçede popülist harcamalar kamuda mal ve hizmet maliyetlerinde verimliliğin düşmesine ve maliyetlerin artmasına neden oluyor. Dahası son yıllarda kamu- özel işbirliği yoluyla yapılan köprü ve yolların pahalı olması , üretim maliyetlerinin artmasına neden oluyor.

Devlette bürokrasinin ağır işlemesi, kamu hizmetlerinin maliyetlerini artıyor. Bürokrasi reformu yapılmalıdır.

5. Bozulan sektörel dengeleri düzeltmek gerekir. Reel sektör-finans sektörü arasındaki dengeyi, yeniden kurmak ve finans sektörünün reel sektörü temsil edebilmesi için sermaye piyasasının ve bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılması, bu piyasalardaki spekülatif kârların ve istismarların önlenmesi gerekir.

Bu söylediklerim fiyat istikrarı için alınması gereken yapısal sorunlardan bir kısmıdır. Ancak yapısal çözümlerinde koordineli olarak bir plan-program içinde yapılması gerekir.

İktidar, muhalefet parti içi sorunlardan ve birbiri ile bilek güreşi yapmaktan bu sorunları tartışmaya zaman ayıramıyor.

Yazarın Diğer Yazıları