Enflasyon ve büyüme oranları ne gösteriyor?
Geçen hafta açıklanan Enflasyon oranları, beklenenin üzerinde çıktı. Mart ayı Tüketici Fiyatları (TÜFE) yüzde 1.1 oranında arttı.
Ekonomik kriz, işsizlik, üretimde ve gelirde düşme, güven eksikliği yarattı. Bu nedenlerle toplam talep düştü. Toplam talebin düşmesine rağmen aylık TÜFE oranının yüzde 1.1 olması, AKP’nin popülist harcamalarından ve seçim rüşvetlerinden ileri geldi. Merkez Bankası, TÜFE’deki artışın Mart ayında vergi indirimleri nedeniyle ortaya çıktığını öne sürdü... Ancak, vergi indirimleri tek başına TÜFE’deki bu artışı izah etmeye yetmez. Seçim harcamaları daha etkili oldu.
2009 bütçesi, yüzde 4 büyüme hedefine göre yapıldığı ve fakat 2009 da büyüme değil tersine küçülme olduğu için vergi gelir hedefi tutmadı. Tutmayacaktır.
Seçim harcamaları nedeniyle, 10.4 milyar lira olan 2009 yılı bütçe açık hedefi, yılın ilk 2 ayında egale edildi. Bu nedenle küçülmeye rağmen, TÜFE oranı yüksek çıktı.
GSYH yüzde 6.2 küçüldü
Öte yandan Mart ayında, üretici fiyatları olarak tarım sektöründe fiyatlar yüzde eksi 2.21 düştü. Buna karşılık TÜFE olarak gıda fiyatları yüzde 3.91 oranında arttı.
Tarımda üretici fiyatları yüzde 2.2 düşerken, TÜFE’de gıda fiyatları yüzde 3.91 arttı.
Bu demektir ki üreticinin geliri düştü. Buna karşılık tüketici daha pahalı gıda tüketiyor. Bu durum piyasanın aksak çalışması anlamına geliyor. Nedeni plansız ve programsız bir ekonomi yönetimi ve AKP’nin devlet- piyasa dengesini bozmasıdır.
Yine GSYH büyüme oranı, da geçtiğimiz hafta açıklandı. 2009 yılının dördüncü çeyreğin de GSYH yüzde 6.2 küçüldü. Büyümenin eksi 6.2 çıkması yanında, işsizlik, iflaslar, boşanmalar ve intiharların artması, ekonomik krizin sosyal depresyona dönüştüğünü gösteriyor.
Bu şartlarda G-20’ler içinde krizi en ağır yaşamakta olan ülkenin Türkiye olduğu ortaya çıktı.
2001 yılında Türkiye’den daha ağır bir kriz yaşayan Arjantin, 2008 son çeyreğinde yüzde 4.9 büyüdü. Bizimle benzer ekonomik koşullar içinde olan Brezilya yüzde 1.3 büyüdü. Bu iki ülke de IMF ile ilişkisini kesmişti.
Türkiye’nin krizden en fazla etkilenen ülke olmasına AKP’nin ekonomi yönetiminde sergilediği, yönetim beceriksizliği ve yönetim anarşisi neden oldu. AKP’nin sıcak para politikası ile kamu ve özel yatırımların, bankaların yabancıya satışını hedef alan politikaları, kısa dönemde dış kaynak sağladı. Ancak bu satışlar nedeniyle artık yurt dışına net kaynak çıkışı başladı.
Kriz nedeniyle sıcak para çıkışı, yabancıların kar transferi, özel sektör ve devletin dış borç faizi, ülkeden kaynak çıkışına yol açıyor.
Kaynak çıkışı devam edecek. Kaynak çıkışı fakirleşme demektir.
Mamaafih, 2008 yılında G-20 ülkeleri içinde en fazla cari açık veren ülke, Yeni Zelanda’dan sonra Türkiye oldu.
Daha da küçüleceğiz...
2007 yılının son aylarında başlayan küresel sorunları, Türkiye görmezlikten geldi. Reel sektörün krizden etkilendiğini, reel sektörün yüksek sesle dile getirmesine rağmen başbakan kabul etmedi.
2008 yılı içinde, iş aramayan işsizlerle birlikte toplam işsiz sayısı 1.386 kişi arttı.
Başbakan işsizliği mevsimsel nedenlere bağladı. Bu durum işsiz kalanlarda, üreticide ve tüketicide moral bozukluğuna ve güvensizliğe yol açtı.
Bu şartlarda 2009 yılında, Türkiye tarihinin en büyük küçülmesini yaşayabilir. Zira, Şubat ayında Sanayi Üretim Endeksi yüzde 23.7 azaldı. Aynı ayda İmalat Sanayi üretimi de yüzde 25.9 azaldı.
Ayrıca 2008 son çeyreğinde istihdam yaratan sektörler (imalat ve inşaat) sektörleri ile yatırımlarda küçülme, ortalama küçülmeden daha yüksek oldu.
Yine son çeyrekte yatırım hacminde yüzde 50 oranında küçülme oldu. Bütün bu gelişmeler 2009 yılının ilk çeyreğinde Türkiye’nin, yüzde 6’dan da daha büyük oranlı bir küçülme yaşayacağını gösteriyor.