Ellerinden gelse recm edecekler
HAKARETAMİZ SÖZLERİYLE ERDOĞAN’I TAŞA TUTTULAR
Bir yazar, bir kimseyi hicvetmek istediğinde ‘taşlama’ya başvurabilir. Bu edebiyatçıların sık kullandığı bir tekniktir ve kini dahi “naif” ifadenin yoludur. Adından mülhem, elinize taş alıp beğenmediğinizin kafasına fırlatır gibi, en bayağı sözleri savuramazsınız satırlarınızda. Nüktedan olmak gerekir... Önce “Kaçak çalışan Ermenileri sınırdışı ederiz”, peşinden de “Tarihimizde soykırım yoktur” dediği için Erdoğan’ı taş yağmuruna tutanların yaptığı “taşlama” edebi bir işten ziyade, vahşi bir cezalandırma yöntemini andırıyor...
Toplum olarak pek hoşlanmasak da, zahmete girip, hafızamızı yoklarsak benzer “linç” örnekleriyle yüzleşmemiz kaçınılmaz;
Aktütün’deki PKK saldırısından sonra “Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet‘ e karşı çıkabilen, buyursun istediği yere gitsin!” deyip askere destek verdiğinde...
“İran’a ‘yapma‘ diyenlerin de nükleer silahlarının olmaması gerekir...” dediğinde...
“Yukarı Karabağ işgali ortadan kalkmadan kapıların açılması mümkün değildir” garantisi verdiğinde....
Erdoğan milli menfaatlerin gerektirdiği biçimde konuştuğu her seferde aynı taarruz tekrarlanmadı mı: “Obama gibi geldi, Bush‘a benzedi”, “Paşasının başbakanı”, “Don Kişot”, “Statükocu”...
Alkışlarını “yuh”a çevirmediler mi?
Gladyatör yerine koyuyorlar
Bu insanlar kara kaşınıza, kara gözünüze bayılmıyor. Sizin kadar takılıp kalmıyorlar “beraber yürüdük biz yollarda” meselesine. Onlar için gelen ağam, giden paşam. Yanaka gazeteciniz Barlas’ın bahsettiği “senaryo”nun dışına çıktığınız an gözünüzün yaşına bakmazlar. Vatan ile, millet ile, bayrak ile ikna edemezsiniz onları. Onlara “menfaat” diyeceksiniz; ama başında “milli”si olmayacak; biri şahsi, diğeri emperyal çift başlı menfaat!
Kızıyorsunuz; onlardan sık eleştiriyoruz sizi. Tek farkla; maşamız olmadığınız için değil, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olduğunuz için ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olduğunuzu unutmadan eleştiriyoruz biz. Vahşi bir hayvandan farksız emperyalizmin önüne atılmaya müstahak bir gladyatör muamelesi yapmadan...
Siz Ahmet Altan’ın yazısındaki sınırların dışına çıkmadığınız sürece; yani AB ve ABD’ye hizmet, Türk insanına ise zulmettiğiniz sürece “onların başbakanı”sınız... Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı olduğunuzu hatırlattığınız anda, ellerinden gelse, inanın “biraz liberal, biraz demokratik” recm bile ederler sizi...
Önceki günkü yazısında, “Müslüman biri milliyetçi olabilir mi?” diye sorarak “muhafazakar” siyasetçilerden bir “seçim” yapmalarını isteyen Ahmet Altan, dün de, Genel Yayın Yönetmeni olduğu Taraf’ın birinci sayfasından “İttihatçı Başbakan” yaftasıyla anonsladığı Tayyip Erdoğan’a hakaretamiz ifadelerle saldırdı.
İşte o yazıdan bölümler:
“Tayyip Erdoğan’ın özellikle köşe yazarlarının eleştirilerine kızdığında kullandığı epeyce nobran ve saygısız bir soru kalıbı var.
“Sen kimsin?”
“Peki sen kimsin?”
“Kalabalık kişilik galerisindeki” Erdoğan portrelerinden hangisi asıl Erdoğan’a tekabül ediyor?
Komşularıyla sıfır sorun politikasını izleyen dünyanın saygı gösterdiği “yaratıcı ve parlak diplomat”mı sensin?
Yoksa Ermeni protokolünü önce imzalayıp sonra vazgeçen “güvenilmez politikacı”mı sensin?
Kürt açılımını başlatan “cesur lider”mi sensin?
Yoksa Habur’daki olayları görür görmez çark eden, pısan, geri çekilen, kendi başlattığı açılımı sürdürmeyi beceremeyen “ürkek adam”mı sensin?
Ergenekon soruşturmasını başlatan, devlet içindeki çetelerin üstüne yiğitçe giden “hukuk sever lider”mi sensin?
Yoksa Ergenekon’un avukatıyım diyen Deniz Baykal gibi İttihat Terakki çetelerinin avukatlığına soyunan “çetesever politikacı”mı sensin?
Askerlerin darbe girişimleri karşısında dik duran, boyun eğmeyen, direnen, mücadele eden “büyük lider”mi sensin?
Yoksa darbeci ittihatçıların cinayetlerine sahip çıkan, savunan, mazaretlker uyduran “darbesever”mi sensin?
(...)
Dersim’e katliam diyecek cesarete ve tarih bilgisine sahip “entellektüel”mi sensin?
Yoksa İttihatçılarn Almanlar’la birlikte işledikleri cinayetleri “ben Müslümanlar soykırım yaptı dedirtmem” diye sahiplenen “tarih cahili”mi sensin?
Anayasayı değiştiren ”demokrat“mı sensin?
Seni eleştirenlere kızınca, hemen onları suçlayan, suçlama hakkını kendinde gören, “Türkiye’nin çıkarlarını savunmuyorlar” diye ucuz polemiklere başvuran “tehditkar adam”mı sensin?
“Sen kimsin?”
Ve böylesine çelişkilerle doluyken sen ne cüretle, hangi kendini beğenmişlikle, yaptığın her hamleye alkış bekler, bütün çelişkilerinin aynı hayranlıkla kabul edilmesini isteyebilirsin?”
Tayyip Erdoğan’ın ’Brookings’ gibi Amerikan düşünce kuruluşlarında konuşma yapması söz konusu olduğunda, önden gidip, büyükelçi görünümlü CIA ajanı Mark Parris’le lobi yapan Cengiz Çandar’ın, Başbakan’ı “ırkçı” ilan etmesi için “Bizim medeniyetimizde öldürmek, katletmek, soykırıma uğratmak yoktur” demesi yetti.
Türkiye’de kaçak olarak çalışan Ermenilerle ilgili sözlerinden sonra, “Tayyip Erdoğan’ın en yakın dostları Onur Öymen ya da Canan Arıtman olsaydı, bu sözleri söylemesini yine garipsemezdik. ’Irkçı’der, geçer giderdik. Erdoğan, o sözleri nedeniyle Ermenilerden özür dilemelidir” yazan Çandar’a, Erdoğan’dan “özür” yerine “Bana özür dilemelidir tavsiyesinde bulunanlara sesleniyorum. Sen kimin avukatısın yahu? Bir defa dürüst ol. Doğrunun avukatı ol, yanlışın değil. Biz yolumuzda aynen devam edeceğiz” çıkışı geldi. Çandar da, “İttihat Terakki’nin günahlarını üstlenmeye teşne” olduğunu söylediği Erdoğan’a şöyle seslendi: “Türkiye’de binlerce kişi, toplumumuza ’şanlı tarihimiz’ diye yutturulan ’yalancı dolmalar’ı artık yemiyor.
‘Gulyabaniler’den korumuş
Tayyip Erdoğan’ın o ’ayıbı’nın ardında, Başbakan’ın ’Ankaralılaşarak’ Türkiye’nin ’entelektüel birikimi’nin ve Türkiye’deki ’değişim dinamiği’nin gerisinde kalması yatıyor olmalı. ’Ankaralılaşmak’tan kastım, olumsuz anlamda ’devlet çemberi’ne aklını ve dilini kıstırmak, siyaset tarzını CHP ve MHP’ye endekslemek. Bunun sonucunda tarihe geçeceğiniz ’büyük devlet adamlığı’ rotasından çıkar ve ’küçük taşra politikacıları’ için hazırlanmış ’siyaset kabristanı’na doğru yol almaya başlarsınız.
Bu hiddetli yaklaşım, nice dış ve iç gulyabaniye karşı sizi desteklerken geçerli miydi? O durumlarda ’yanlışın avukatı’ mıydık? Ne oldu da, birden ’doğruluk’, ’dürüstlük’ tarafınızdan sorgulanır oldu?
Özür dilemek bir erdem konusudur. Özür dileyip dilememek sizin bileceğiniz iş. Ama madem ’Biz yolumuzda aynen devam edeceğiz’ diyorsunuz, peki...
Kolay gelsin.”
“Kemikler kime ait olursa olsun...”
Geçtiğimiz bir kaç günü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile birlikte Afrika’da geçiren Taraf yazarı Amberin Zaman’ın hedefinde de Erdoğan vardı. Kocası ABD’nin Erivan Büyükelçiği’nde görevli olan ve Ermenistan’da yaşayan Zaman, Erdoğan’ı, Gül’ün “sessiz diplomasi” politikasını “ofsaytta bırakmakla” suçladı. Erdoğan’ın “kontrolsüz, haddini aşan ifade biçimiyle, seçimler yaklaşırken AK Parti’nin karşısındaki en büyük risk nedir” olarak tarif edildiği yazıda, Zaman, “Tarihimizle ilgilenenlerin bir gün de Suriye’deki Der Zor çölüne gitmelerini tavsiye ederim. Ermenilerin atalarına ait olduğunu iddia ettikleri toplu mezarlar ve o toprak yığınları arasından fışkıran kemikler var. Ben o kemikleri gördüm. Kime ait olduklarını ispatlayacak durumda değilim. Zaten esas mesele bu da değil” dedi.
“Kemiklerin kime ait olduğu önemli değil” sözlerine bakılırsa, oradan da, tıpkı Güneydoğu’daki kuyularda olduğu gibi hayvan kemikleri çıksa dahi Ermeniciler “katledilenler Ermeniydi” iddiasından vazgeçmeyecekler...
Yanaka’dan ‘mide kaldıran’ benzetme
TMSF’nin biçtiği 900 bin TL’lik transfer ücretiyle iktidarın, bilinen “en değerli” yazarı olan Mehmet Barlas, bir zamanlar yanağını okşadığı Erdoğan’ı Büyük Tıkınma filmindeki “mide kaldıran” görüntüsü ile hayranlarınca protetso edilen Michel Piccoli’ye benzetti: “Filmde dört arkadaş, yanlarına kiralık kadınları da alıp, bir sayfiye evinde kaçamak yapıyorlardı. Öylesine tiksindirici sahnelerle doluydu ki... Sürekli yemekten arkadaşlardan biri çatlayıp ölüyor ve rezil eğlencelerine devam ediyorlardı. Tuvalete falan gitmiyorlardı. Paris’teki gala gösteriminde, izleyici kadınlar Piccoli’yi protesto etmişler, ”Bize bunu yapmayacaktın“ diye bağırmışlardı. Mide kaldıran görüntüsü, onun hayranı olan kadınları şoka sokmuştu.
Erdoğan tabii ki kendisine verilen bir senaryonun gereği olarak, bugüne kadar verdiği görüntü dışındaki bir tiplemeyi canlandırmak durumunda değil. Erdoğan’ın söylemlerindeki çizgi kırıklıkları doğal olarak Parisli kadınların Piccoli’nin görüntüsü ile şok yaşamalarına benzer yansımalar gösteriyor.”
Çileden çıkarıyormuş
Erdoğan’a “Köşe yazarlarının insaniyet dersi verecekleri kadar insanlıktan uzaklaşmadık” dedirten Yasemin Çongar, “İnsaniyet namına” başlıklı yazısında Erdoğan’ın Ermeniler’e dönük sözlerini “zalim tehdit” olarak tanımladı. “Erdoğan sadece şantajcı değil yalancı durumuna düşüyor” diyen Çongar, Erdoğan’ın kendisini çileden çıkardığını söyledi: “Erdoğan’ın politik akıldan yoksun tavrını Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Erdoğan’ın sözleriyle irkilen diğer olgun ve akıllı hükmet mensupları düşünsün. Beni bu ülkede resmi söyleme egemen olan çarpık tarih anlayışının onları insaniyetten uzaklaştırması çileden çıkarıyor.”
MİNİ YORUM
Doğru, istifadan vazgeçmiyor
Necati Doğru’nun Vatan’dan istifa haberini ve gerekçelerini dün uzun uzun yazmıştık. Odatv’nin ortaya çıkardığı haber duyulunca Vatan Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Mutlu aynı siteye bir açıklama yaparak “Haberi sizden öğrendim! Doğru’yu bir yere bırakmayız...” demiş, ve “sansür” olayıyla ilgili olarak, kendine göre “mazeretlerini” sıralamıştı. Ancak Doğru cephesinden dün gelen haberler “istifadan dönüş olmadığı” yönünde...