Ekonominin altını oydular...
1980’li yıllardan sonra ekonomide küreselleşme dünyayı kurtaracak formül olarak görülüyordu. Alternatif bir politika tartışılmıyordu dahi.. Bu tartışmaya Sovyetler Birliği’nden bile aykırı ses çıkmıyordu. Bugün gelinen noktada, gerçekten küreselleşme Çin gibi cari fazla veren ülkeleri kurtardı. Türkiye gibi cari açık veren ülkelerin de kan kaybına yol açtı. Türkiye on yılda 290 milyar dolar cari açık vererek, adeta rekor derecede en fazla kaybeden ülke oldu.
2001 IMF ve Kemal Derviş, sonrada AKP iktidarında ekonomi, Hedge fonlar gibi küresel güçler ve Soros gibi küresel aktörler tarafından kuşatma altına alındı.
* Ülke kaynakları dışarıya transfer edildi.
* Ekonomi tutsak oldu. İktisat politikasının araçları etkisiz kaldı.
* Zengin daha zengin, fakir daha fakir oldu.
Her üç yoldan da ekonomi kan kaybetti. Ancak bu kaybın olumsuz sonuçları kısa dönemde ortaya çıkmıyor. Uzun dönemde ortaya çıkıyor. Siyasi iktidar nasıl olsa kısa dönemde halk anlamaz diye, kan kaybına neden olan IMF reçetelerini uyguluyor. Beş-on yıl sonrası ile ilgilenmiyor. Şimdi dünyada para bolluğu, sıcak para ve bankaların ve varlıkların yabancıya satışından döviz geliyor. Ne var ki bu gelen dövizler kalıcı olmuyor. Hükümet her yıl ortaya çıkan cari açığı kalıcı olarak çözemiyor. O kadar ki bu sene büyüme oranı yüzde 3’e kadar geriledi yine de 55 milyar dolar cari açık var ve bu gayri safi yurt içi hasılanın (GSYH) yüzde 7’sine denk geliyor. Yüzde 7 oranındaki bir cari açık da sürdürülemez bir dış cari açıktır. Hükümetin yaptığı günü kurtarmaktır. Bunun için de hükümet sıkıştıkça kamu varlıklarını satıyor. Sıcak paraya ve spekülatif sermayeye taviz veriyor.
Söz gelimi Halk Bankası’nın son halka arz edilen hisselerinin yüzde 80’i yabancıya satıldı. Bu demektir ki Halk Bankası’nın yabancı hisseler karşılığı kadar kârı artık dışarıya gidecek. Bugün döviz girdi. Cari açık kapandı. Ancak her yıl bankanın bir miktar kârı yurt dışına çıkacağı için, cari açık da kalıcı olacaktır. Kamu bankalarının satışından sonra, bankaların yarıdan çoğu yabancıya satılmış olacaktır. Bu demektir ki bankaların her yıl açıklanan yüksek karlarının yarısı yurt dışına çıkıyor. Yetmedi, bir ekonomik kriz öncesi bu bankalar kaynakları bir gecede dışarıya aktararak sektörün zora girmesine ve krizin derinlik kazanmasına yol açabilecektir.
İletişim sektöründe, Türk Telekom, Telsim, Teletaş ve Türk Kablo yabancılara satılan kamu hisseleridir. Bunların da kârı yüksektir. Söz gelimi yalnızca Telekom’un yıllık kârı, ortalama 2 milyar dolardır. Bunun bir milyar doları her sene yurt dışına çıkıyor. Yetmedi iletişim sektörünün yabancıların eline geçmesi ulusal güvenliği tehlikeye sokma potansiyeli taşımakta, yabancılara, istenildiğinde iletişimi kesebilme imkanı vermektedir.
İstanbul Sanayi Odası’nın her yıl yaptığı sıralamada, ’Türkiye’nin 500 Büyük Firması’arasına giren Petkim, Tüpraş, Telekom, Tekel, Türkiye Şeker Fabrikaları, Çimento fabrikaları gibi büyük kamu kuruluşları yabancı sermayeye satılmıştır. Üretime ve altyapıya sahip olan yabancılar, iç pazarda tekel konumuna gelmiştir. Bu şekilde altyapıya sahip olan yabancı sermaye ekonomiye hakim demektir.
Cari açık nedeniyle Türkiye’nin dış borçları da hızla arttı. Toplam dış borçlar, 320 milyar dolara yükseldi. Bu dış borçların devamlı artması elbette mümkün değil. Yediklerimizi ödeme zamanı gelince, aynen Yunanistan ve İspanya gibi zora girmemizi kim engelleyecektir?