Ekonomik ve sosyal gelişmede Yüksek Öğrenim
Üç yıllık planda, her ilde kurulan üniversiteler de büyüme ve refahı sağlayacak araçlar arasında yer alıyor. Gerçekten de üniversiteler, vasıflı eleman yetiştirdikleri ve teknolojik gelişmeye katkı yaptıkları için bir ülkenin kalkınmasında önemli yere sahiptirler.
Ne var ki, Türkiye’de yeni kurulan üniversiteler, maalesef tabela üniversitesi düzeyinde kalmıştır. Birkaç yıl daha aynı düzeyde devam edecektir.
Yeni kurulan üniversitelerde, bırakın eğitim yapmayı, rektörün oturacağı bina bile yoktur.
Binayı bulsa, öğretim üyesini nasıl bulacak? Zira öğretim üyesi yetiştirmek zaman işidir. Üniversitelerde, uzman kişilere ders verdirmek sorunu çözmüyor. Çünkü, üniversitelerin çevreye yararlı olması için, araştırma kadrosuna ihtiyaç vardır.
Türkiye’de, birçok bakanlık memuru, birçok uzman, rutin yurtdışına giderken, üniversitelere bu imkan kısıtlı veriliyor. Bu imkanı bugün verseniz araştırmacı ve akademisyen yetiştirmek için en az beş yıl gerekir.
Öte yandan sayıları hızla artan vakıf üniversitelerinde toplam öğrencinin yüzde 7’si okuyor. Vakıf Üniversiteleri, Anayasada öngörülen sistem içinde çalışmıyor. Üniversite kurmak isteyen iş adamı, önce vakıf kuruyor. Sonra devletten, milli emlaktan yer kapatıyor. Sonra inşaat şirketi kuruyor. Sonra üniversiteye kendi adını veya soyadını veriyor... Hasılı üniversiteyi bir kazanç kapısı olarak görüyor.
Elbette tüm vakıf üniversiteleri aynı değil... İdeal amaçlarla kurulanlar da var. Ancak çoğu maalesef dediğim yoldadır.
Oysa ki, yüksek öğrenimde, ne kadar yetenekli insan eğitirsek, o kadar yüksek verim almış oluruz. O kadar kalkınmayı hızlandırmış oluruz.
Kaldı ki, yüksek öğrenim bir toplumda kastlaşmayı da önler. Yüksek öğrenim toplumda yatay ve dikey mobilite sağlar. Örneğin fakirin çocuğu yüksek öğrenim yaparak daha yüksek gelir sağlar. Veya işçinin çocuğu yönetici olur. Yine, farklı eğitim yaparak, avukatın çocuğu mühendis olur.
Ne var ki, vakıf üniversitelerinin eğitim ücretleri, çiftçi, memur ve işçilerin kaldıracağı boyutta değil. Aslında bu kesim geçimini zor sağlarken eğitime para nasıl ayıracak?
Siyasi iktidar bu güne kadar vakıf üniversiteleri fiyatlarına karşı hiçbir önlem almadı. Örneğin vakıf üniversiteleri kolay - kolay asistan alıp, öğretim üyesi yetiştirmiyor. Yerine ya emekli öğretim üyelerine ders verdiriyor veya piyasadaki uzmanlara ders verdiriyor.
Hükümet, üniversitelere kaynak ayırmıyor... Örneğin yüksek öğretime ayrılan kaynaklar OECD ülkelerinde, GSMH’nın ortalama yüzde 3’ü iken bizde bu oran yüzde yarımla sınırlı kalıyor.
Yüksek öğrenimin hem eğitim alana, hem de topluma giden faydası olduğundan, piyasa malı gibi serbest bırakılması, ekonomide kaynak israfına yol açar.
Yüksek öğrenimin paralı olması ve paralı yapılmak istenmesi dengeleri de bozdu. Doğrusu, yüksek öğrenim hizmetlerini yalnızca devletin yapmasıdır.