Ekonomik krizin getirdiği hasarın tespiti

Ekonomik krizlerin getirdiği maliyetler, uzun dönemli maliyetlerdir. Üretim kaybı, iş kaybı, işsizlik ve sosyal sorunların, maddi olmak yanında sosyal maliyetleri de var.
Bu maliyetler, matematiksel olarak hesaba sığmaz.
Buna rağmen, Makro dengelere ve ekonomideki risklere bakarak, krizin maliyeti hakkında genel bir fikir sahibi olabiliriz.
1) Büyüme: 2009’da büyümenin yüzde - 6 olması bekleniyor. 2010 yılında da büyüme oranının yüzde 3.5 olması öngörülüyor. Yüzde 3.5 büyüme, 2010 fert başına büyümenin yüzde 2.5 olması demektir. Bu büyüme oranı toplam talebin artması, işsizliğin çözümü, kamu açıklarının çözümü için düşük bir orandır. Orta vadeli programda da toplam talep artışı yüzde 3.8 olarak öngörülmüştür.
2) İşsizlik: İş aramayıp çalışmaya hazır olan işsizleri de katarsak, 2009 Ekim ayı işsiz sayısı 5.2 milyon dolayındadır. Bu durumda TÜİK’in ilan ettiği yüzde 14’ün üstüne çıkıyor, yüzde 19 oluyor. Kentlerde genç nüfusta işsizlik ise ekim ayında yüzde 26.6’dır. Orta vadeli programda işsizliğin bu orana yakın düzeyde devam edeceği öngörülüyor. İşsizlik sorunu birinci öncelikli bir sosyal sorundur. Terör ve anarşiyi besleyen, zengin-fakir farkını artıran bir sorundur.
3) Bütçe açığı ve kamu kesimi finansman açığı ise 2009 yılında 50 milyar lira oldu. 2010 yılı bütçe açığı da yine 50 milyar dolar olarak öngörülmüştür. Yüzde 3.5 büyüme oranı, vergi gelirlerinde beklenen artışı sağlayacak büyüklükte değildir.
Kaldı ki, Bütçe etkin kullanılmıyor. Örneğin 2009 yılında toplam yatırım harcaması 24 milyardır. Bu harcama bütçe açığının yüzde 40’ıdır.
4) Dış açıklar ve dış kaynak ihtiyacı... Türkiye’nin 2010 yılında, dış borç ve faiz ödemesi ile cari açık nedeniyle 71.5 milyar dolar dövize ihtiyacı var. Bunun 18 milyar doları cari açık, kalan 53 milyar doları da dış borç anapara ve faiz ödemesinden ileri geliyor.
Düşük kur, cari açığı, cari açık da dış borcu artırdı.
Düşük kur nedeniyle Türkiye 2002- 2009 arasında,
7 YILDA, 165 MİLYAR DOLAR CARİ AÇIK VERDİ.
7 YILDA DIŞ BORÇ STOKU, 143.8 MİLYAR DOLAR ARTTI.
IMF ile anlaşma yapılırsa, sıcak para girişi olacak, kur baskısı artacaktır. Türkiye rekabet gücünü kaybetmeye devam edecektir.
5) Reel sektör daha geç toparlanıyor...
Bankaların 2001 kriz sonucu yapılandırılması ve zararlarının hazine tarafından karşılanması, bankaların yapısını güçlendirdi. Ayrıca, bankaların kamu kağıtlarından ve kredilerden yüksek kârlar elde etmesi, krizden daha az etkilenmelerine yol açtı.
16 Temmuz 2008 tarihli “kamu finansmanı ve borç yönetiminin düzenlenmesi hakkında kanunda değişiklik yapılması hakkında kanunun geçici 17. maddesi ile bankaların TMSF’ye olan 90 milyar liralık borcu silindi.” Reel sektöre bu güne kadar kayda değer bir destek sağlanmadı.
Bir karşılaştırma yaparsak, 2009 üç çeyrekte, bankalar 23.4 oranında büyürken, imalat sanayi yüzde 12.3 oranında küçüldü. Bu durum sektörel dengenin ne kadar bozuk olduğunu gösteriyor.
2009’un ilk 9 ayında, bankalar büyürken, imalat sanayii küçüldü.


GSYH İÇİNDEKİ BÜYÜME ORANI
Bankacılık sektörü............................. 14.1 8.7
İmalat sanayii................................ 23.4 -12.4

7) Kırılganlık artıyor... Ekonomik kriz aynı zamanda, bizim diğer ülkelere göre daha kırılgan bir yapıda olduğumuzu gösterdi. Sıcak para, spekülatif sermaye ve siyasi sorunlar bu kırılganlığı artırıyor.
Örneğin IMKB, kriz sırasında en hızlı düşen borsalardan birisi oldu. 2009’da ise dünyada en hızlı artan beşinci borsa oldu.
Bu artış, ekonomik açıdan hem iyi hem kötüdür... kötü tarafı, borsanın balon yapmasıdır. Zira hızla artan borsalar, aynı hızla düşüyor.

Yazarın Diğer Yazıları