Ekonomik istikrar için devlet güçlü olmalıdır

Dünyada likiditenin daralması nedeniyle, özellikle gelişmekte olan ülkelerin yeni bir plan-program yapması kaçınılmaz bir gereklilik olarak ortaya çıkıyor. Bu anlamda kısa dönemde bir dalgalanma olacağı da kaçınılmaz görünüyor.
Türkiye’de ise durum daha farklıdır. Türkiye’de dış faktörler yanında, Suriye ve diğer dış politika çıkmazları, cari açık ve dış borç sorunu, dalgalanmadan daha ağır bir kırılma yaratacaktır. Devletin ekonomik hayattan dışlanması da bu kırılganlığı artırmıştır. Zira devletin piyasa ekonomisinin önünü açması , piyasada oligopol yapıların ve monopolleşmenin kırılması gibi alternatif yolu olmayan işlevleri vardır.
1980 sonrası siyasi iktidarlar devlete hep ideolojik pencereden baktılar. Özal döneminde devlete zorunlu kötülük olarak bakıldı. Piyasa düzenini bozduğu ve haksız rekabet yarattığı öne sürüldü.
Gerçekten bugüne kadar, devlet eliyle zengin yaratmak, piyasa düzenini bozdu ve diğer müteşebbislere karşı haksız rekabet yarattı. Ancak zengin yaratan devlet değil, devleti yanlış kullanan siyasilerdir.
Özal ile AKP arasındaki iktidarlar, devleti bir imtiyaz kapısı olarak kullandılar. AKP hükümeti, âdeta devletin ipini çekti. Devletin altyapısını, doğal tekelleri özelleştirme yoluyla, eğitimi ve sağlık hizmetlerini özel sektöre devrederek, merkezi devlet ve belediyeler arasında yetki karmaşası yaratarak devletin içini boşalttı.
Devletin etkin ve güçlü olmasıyla, büyük ve hantal olması farklıdır. Devlet ekonomide optimal bir büyüklükte olmalıdır. Eğer devlet ayakkabı yapar ve otel çalıştırırsa, içi boş bir deve dönüşür. Buna karşılık devletin elinden altyapıyı, eğitim ve sağlık hizmetleri gibi sosyal faydası daha yüksek olan hizmetleri alırsanız, kamu fonlarını siyasi amaçla kullanırsanız, devleti zayıflatmış olursunuz.
2008 Küresel Krizi de güçlü devletin ne kadar gerekli olduğunu gösterdi. Bu nedenle tüm dünyada devleti yeniden yapılandırmak, devletin ekonomi içindeki payını optimal düzeye çıkarmak kaçınılmaz oldu.
Yine tüm dünyada ve özellikle Türkiye gibi cari açık yoluyla döviz kaybeden ülkelerde, ulusal ekonomik politikaların ne kadar gerekli olduğu da su yüzüne çıktı. Zayıf bir devletle, ulusal politikalar uygulamak imkânı yoktur. Bu anlamda Türkiye’de de, uzun dönemli bir istikrar için devleti yeniden yapılandırmak gerekir.
Devlette şeffaflığın kalkması, kamuoyunun ve vergi mükelleflerinin tepkisine neden olmaktadır. İhale kanunu en az 20 defa değişti. Belediyelerin ve bazı kamu kurumlarının birçok ihalesi, ihale kanunu dışına çıkarıldı. AB raporlarında bu husus sürekli tenkit edilmektedir.
Yapılması gereken, ihale kanununu ve ihale kurumunu, istisnaları kaldırarak yeniden organize etmektir. İhale kurumunun daha tarafsız seçilmesini sağlamaktır.
Devletin piyasayı düzenleme, rekabet şartlarını sağlaması için elinde imkânlar olması gerekir. Örneğin, durgunluk zamanlarında enerji dağıtımı eğer devletin elinde olursa, tüm üretime girdi olan enerji fiyatlarını düşük tutarak, ekonominin canlanmasını sağlar. Eğer elektrikte olduğu gibi dağıtım özel sektör elinde olursa, devletin bir fiyat stratejisi yok demektir.
Ayrıca, eğitim, sağlık gibi sosyal faydası yüksek olan yatırımlar ile, doğal tekeller gibi kamusal nitelikteki yatırımların, yolların ve köprülerin de devletin elinde olması gerekir. Bu yatırımların piyasaya devredilmesi, toplumun zararına neden olur. Bunların özelleştirilmesinden vazgeçmek gerekir.

Yazarın Diğer Yazıları