Ekonomi döviz kurunun insafına kaldı
Şeytan azapta gerek... Dalgalı kur politikasının bize yaptığı da budur. Türkiye'yi her türlü riske açık, dünyanın en kırılgan ekonomisi haline getirdi. Dolarizasyonu artırdı, spekülatif piyasa yarattı, sanayi sektörünü dışlanmasına neden oldu. En son kur şoku nedeni ve aynı korku içinde artık Türkiye'de yatırım da yapılmıyor. Çünkü kur belirsizliği yatırım fizibilitesi yapılmasını da imkansız kılıyor. Sanki içte ve dışta görünmez bir el Türkiye için Dalgalı kur politikasını ayakta tutuyor.
ABD'de bile dış ticarette ulusal çıkarlarına göre politika oluştururken, bizim hükümetler 2003 yılından bu güne kadar dış ticarette milli çıkarlarımızı koruyan bir politika oluşturmadı. Bunun içindir ki Türkiye 2018 yılı sonuna kadar 13 yılda 575 milyar dolar cari açık ve 778 milyar dolar dış ticaret açığı verdi.
Bugün hiçbir kalkınma politikamız yoktur ve içinde bulunduğumuz kriz çıkmazını yaşıyoruz.
Dalgalı kur sistemi Türkiye için, IMF'nin ve IMF'yi temsilen Türk ekonomisini yönetenlerin Türkiye'ye bilerek bir kazığı oldu. Zira bu sistemi getirenlerin iki temel amacı vardı... Bir, spekülatif sermaye için spekülatif kar ortamı... İki, Türkiye'den gelişmiş ülkelere cari açık yoluyla kaynak transferi.
O kadar ki, ithalata bağlı üretim nedeniyle, Türkiye büyümeden fedakârlık etmek zorunda kalıyor. Zira büyüme düşünce, ithal aramalı ve hammadde ithalatı da azalıyor. Cari açık azalıyor. Bu tuzağın da ötesinde ekonomi için bir çıkmazdır.
Dalgalı kur sistemi gelişmiş, piyasa ekonomileri için ugun olabilir ve fakat bizim için uygun değildir.
Vadeli döviz piyasası olmadığından, dolarizasyon olduğundan ve piyasada oligopol yapılar, spekülasyon ve manüplasyon olduğundan Türkiye'de dalgalı kur sistemi çalışmaz. Bunu 2005 yılında ''Kur Riski '' adıyla yazdığım küçük bir kitapta anlatmıştım.
Dün öğleden sonra dolar kuru 6.8 dolayında idi. Bu seviyede kuru TÜFE bazlı reel kur endeksine göre düzletirsek, TL nin döviz sepeti karşısındaki değeri yüzde 26 oranında daha düşüktür. Denge kuru 5 lira ve altıdır. TL'nin düşük değerde olması daha da düşmesini önlüyor. Ne var ki riskler de yüksektir.
Suriye de Libyada bir sorun yaşamazsak, ABD ve Rusya ile papaz olmazsak, ekonomide kur riskini artıran üç faktör var;
1. Merkez Bankası gösterge faizini 50 baz puan indirerek 10.75 seviyesine çekti. Şubat TÜFE oranı yüzde 12.5 olacaktır. MB beklenti anketine göre bu sene yıl sonu TÜFE tahmini yüzde 10'dur. Enflasyonda beklenen düşme gerçekleşmezse, nereden bakarsak bakalım eksi faiz dönemi başlamıştır. Eksi reel faizler TL'nin yüzde 26 daha düşük değerde olmasına rağmen, risk yüksek olduğu için kur üstünde artış yönünde etkili olacaktır. (Aşağıdaki tablo)
19 ŞUBAT 2020 DÖVİZ VE FAİZ (YÜZDE) | |
1 ) TÜFE BAZLI REEL KUR ENDEKSİNE DOLAR 6,07 KURA GÖRE TL DEĞERİ | -26,00 |
2 ) UZUN VADELİ TAHVİLERDE ORTALAMA FAİZ ORANI | 11,40 |
3 ) ŞUBAT AYI YILLIK ENFLASYON | 12,50 |
4 ) ORTALAMA FAİZ ORANLARI | |
- İHTİYAÇ KREDİSİ | 14,56 |
- TÜKETİCİ KREDİSİ | 14,90 |
- TİCARİ KREDİ | 10,63 |
- 1 YIL VE ÜZERİ MEVDUAT | 9,92 |
5 ) MB ESKİ GÖSTERGE FAİZİ | 11,25 |
6 ) MB YENİ GÖSTERGE FAİZİ | 10.75 |
2. Türkiye 2019'un ikinci yarısı sonrasında büyümeye başladı. Bu nedenle cari açıkta yeniden artmaya başladı. Cari işlemler dengesinde Kasım ayında 365 milyon dolar Aralık ayında 2 milyar 798 milyon dolar cari açık oluştu. İthalat arttıkça ithalatın finansmanı için döviz ihtiyacı ve dövize talep artıyor.
3. Merkez Bankası rezervleri, hangi kritere göre bakarsak bakalım yetersizdir. Ayrıca MB' nın swap işlemleri döviz rezervleri hakkında şüpheli işlemler olarak görülüyor.
Türkiye kur sistemini değiştirmelidir.
Sabit kur rejimi ile dalgalı kur sistemi arasında kurların öngörülebilir olduğu bir ara rejime geçmeliyiz.
Merkez Bankası Kanunu değiştirilmeli, bağımsızlığı teminat altına alınmalı ve banka TL yanında kuru da gözetmelidir.